Page 1 of 4

Doğum (Abasdarhon)

Posted: 04 Oct 2024, 16:21
by GM - Dimensio
Image

“Hiç mi duymuyorsun, görmüyorsun etrafındakileri? Peh, görmene veya duymana gerek var mı ki?”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Uçsuz bucaksız bir boşluğun içinde bulduğun bedeninin her şeyden ve herkesten uzak olduğunu hissediyorsun. Açılan gözlerin sanki binlerce yıl kapalı kalmış olmasına rağmen, zihnin tüm bu yıllar boyunca aralıksız çalışmış gibi yorgun hissediyorsun kendini. Ne var ki, bu yorgunluğun sebebini anlamak ve algılamak senin için bu anda pek de mümkün olmuyor. Karşında, belki de onlarca beden bulunsa bile, bunlardan hiçbirinin varlık bulduğun karanlığın bir parçası olmadığını düşünüyorsun. Her birinin gözlerinin içine baktığından emin olsan bile, hiçbirinin suratı olmuyor senin nezdinde. Tüm bu karanlıkta, tüm bu bedenlerle varlığının huzursuzlandığını hissediyorsun sadece. Ruhundaki boşluk, gereksiz bir ağırlıkla çalkalanıyor. İçinden gelen bir çığlık ise, ne olursa olsun, bu karanlığın sana ait olduğunu haykırıyor. Sonunda hiçlik veya yok oluş bile olsa…

Yüzlerce suratsız, sadece cismen var olmuş gibi duran insanlardan birkaçını gözüne kestiriyorsun. Ancak bu kestirdiklerinin içinde yok oluşun varlığını hissediyorsun. Bir anda zihnine yok oluşa dair korkular hücum ediyor, fakat içinden gelen çığlık hala susmak bilmiyor. Zihninin sessizliği, ruhunun çığlıklarıyla kapışıyor. Ancak çok iyi biliyorsun ki, bu kapışmanın galibi içindeki çığlıklar olacak. Buna kendin de ziyadesiyle inanıyorsun. Ucunda veya sonunda ne olacağını bilemesen bile, o karanlığı kimseyle paylaşmak istemiyorsun. Sana uzanan her bir eli kesmek, seni iteleyen her bir varlığı karanlığa boğmak… Birkaç saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay veya yıl sonra… Artık karanlığın sana ait olduğunu biliyorsun. Daha bu karanlığı bile kavrayamamışken, karanlıkta kimseyi istemediğini… Ancak tam bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.

“Abasdarhon!”

Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 04 Oct 2024, 16:21
by GM - Dimensio
Image

Tamamen karanlık bir yerde gözlerini açtığınız anda, az önce yaşadıklarının, hissettiklerinin veya duyduklarının ne olup bittiğiyle ilgili en ufak bir fikrin bulunmuyor. Tıpkı kim olduğunu bilemediğini gibi… Derin bir çığlık içindeki tüm varlığı hiçliğe çevirirken, ruhunun çekildiğini ve geriye kalan et ve kemik parçalarının seni oluşturduğunu fark ediyorsun. Buna karşın ne bir hareket ne de bir ses çıkaramıyorsun ilk anda. Vücudunun hiçbir uzvu sana ait hissettirmiyor kendini. Sahibinin rızası dışında işgal ettiğin bir vücutta emaneten bulunuyormuşsun gibi geliyor. Aldığın nefesin ciğerlerini dolduğunu, ancak bu ciğerlerin sana ait olmadığını ve gözlerinin gördüğünü, ancak gözlerinin de sana ait olmadığını fark ediyorsun. Bir anda tüm vücut parçalarına karşı aynı duyguları yaşamaya başlıyorsun. Fakat bir şekilde, yaşamaya ve nefes alıp vermeye devam edebildiğini anlıyorsun. Seni sen yapan zihninin varlığını koruduğunu idrak ediyorsun, kim olduğun sorusuna dahi cevap veremiyor olsa da.

Karanlığın siyahına rağmen gördüklerinden ziyade kendine anlam vermeye çalışıyorsun. Karanlık içerisindeki siyah dalgalanmalar, kısa bir anlığına da olsa bulunduğun ortama odaklanmanı sağlıyor. Gözün, siyah dışında ve dalgalanmaların yarattığı siyaha çalan grilikler dışında başka ayırt edici hiçbir şey görmüyor. Bastığın zemin, adeta boşluktaymışsın gibi hissettiriyor, ancak aynı anda ayaklarını yerden kaldıramayacak kadar güçlü bir çekimin varlığına da karşı koyabileceğini düşünmüyorsun. Kokudan soyut bu ortamda son olarak fark edebildiğin şey, havanın giderek ağırlaştığı ve ciğerlerine dolmakta zorlandığı oluyor. Elbette bunun, iç dünyanızda yaşadığın boşluk mu olduğunu veya havanın gerçekten mi ağırlaştığını tam olarak anlayamıyorsun.

Bir hiç kimse olarak, hiçliğin ortasında, hiçbir şekilde ne yaptığını bilmeyerek var olmuş oluyorsun. Hepsi bu.

Off Topic
İlk konunda başarılar dilerim. Konuda uygulanacak pasiflik süresi 72 saattir. Bu aşamada pasiflik kurallarına bir kez daha göz atmanızı tavsiye ederim.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılamaz.

İyi RP'ler dilerim.

Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 04 Oct 2024, 22:40
by Abasdarhon
Karanlık... Boşluk... Sonsuzluk... Yalnızlık... Yorgunluk...

Uyuyordum. Huzurlu ya da yorucu, uzun bir uykunun içerisindeydim. Boşlukta süzülüyordum. Mürekkep denizinin içerisinde bir damla gibi... Bu damla mürekkep denizinin içinde nefes alabiliyor muydu? Kulakları da işitiyordu. Bana söylenen cümleleri işitmem ile irkilip uyanmam bir olmuştu. Açtım gözlerimi. Bedenler?.. Onlarca.. Zihnim dağınık. Odaklanmaya çalışsam da göremiyorum yüzlerini. Suretleri silik birer hayal gibi...

Huzursuz bir zihin... Normal. Yorgun bir zihin huzursuz olur. Bir çığlık... Nereden?.. İçimden... Çığlığın sahibini bulmak için ellerimi bedenime götürüyorum. Ama yoktu. Ellerim yoktu. Sadece karanlık... Okyanusun kilometrelerce dibi... Uzayın en derinlikleri... Ben Uzaydım. Ben Okyanustum. Ben Mürekkeptim. Ben Gölgeydim. Ben karanlığın ta kendisiydim.

Zihnimin bir köşesi bunu reddetmek istedi. Bana başka bir şey anlatıyordu. Belki de çığlık atan oydu. Karanlık ile bütünleşmemi istemiyordu, karanlıktan çekip beni kurtarmak istiyordu. İttim. Elimin tersiyle ittim kenara. Zihnim... Zihne ihtiyacım yoktu. Duygulara ihtiyacım yoktu. Sadece karanlıkla bir olmam gerekiyordu. Ne kadar sürerse sürsün. Sebepsizce. Elimdeki tek şey olan saçma bir sorumluluk bilinciyle. O kadar sahipleniyorum ki karanlığı kimseyle paylaşmak istemiyorum. O artık benimdi. Benim olana uzatılan elleri kestim. Nasıl yaptım bilmiyorum. Belki de hayal görüyordum. Belki de bir rüyanın içindeydim. Ancak ilkel bir sahiplenme içgüdüsü ile hayatım pahasına sahip çıkmıştım bu karanlığa. Günlerce, aylarca, yıllarca...

Kazanmıştım. Ben artık siyahtım. Ben artık bir uzaydım. Ben artık bir karanlıktım..

Hayır...

Hiçbiri değildim.

Ben..

...

...

...

...

Sihirli sözcükle gözlerimi açıyorum.

Ben...

Ben ne yapıyordum?...

Ben neredeydim?...

Hiçbir şey hatırlamıyordum. İçinde bulunduğum karanlığı yabancıladım. Sanki ilk kez ışıksız bir ortamda uyanmıştım. Işık mı? O da ne?.. O bir çığlık.

Çığlık mı?... İçinde kaynayan bir düdüklüden çıkan bir ıslık gibi git gide artıyor. Çığlığa dönüştükçe sanki parça parça ruhumu söküyordu. Uzadım bir lastik gibi. Bedenimden dışarı çıktım. Et ve kemik parçaları... Bunlar ben miydim?.. Ya da ruhum çekilmişti de düşünen şey ruhum değil de bedenin içinde hapsolmuş ben miydim? Ruhum dışarıdaysa ben neydim? Varoluşsal sancılar yaşıyordum. Bu sancılar o kadar şiddetliydi ki bedeni tamamen yabancılamıştım.

Bedenin göğüs kafesi şişti ve içine hava doldu. Bu hava benim değildi. Bu ciğerler de öyle. Ama hissedebiliyordum. Parmakları oynadı cesedin? Evet ceset demek daha doğru olurdu. Çünkü o kadar yabancıydı ki bana, bedenim olmasını reddediyordum sanki. Peki ya ayrılan ruh? Çığlık? Belki de bedenin eski sahibidir. Ya eski sahibi bensem ve çığlık atarak bu bedeni terk ettiysem? O zaman bu bedenin sahibi ben mi olurdum yoksa başkası mı?.. Eğer bu bedene ceset demeye karar verirsem ben ölü mü oluydum yoksa ölümlü mü?...

Sorduğum sorular arttıkça sanki beden ile sekronize oluyordum. Ellerimi hissettim, gözlerimle gördüm. Her ne kadar görecek bir şey olmasa da... gri ve siyah dalgalanmalar. Ayaklarımı çeken bir kuvvet vardı. Yerçekimi?.. Nefes alamıyordum. Alıyordum ama sanki hava ağırlaşıyordu.

Torba?

Kafamda torba mı vardı?

Elimle yüzümü yokladım. Henüz kullanmaya alışamadığım elimle...

Neredeydim?

Yere basıyordum ama ayaklarımı yerden kaldıramıyordum. Güçlü bir yer çekimi vardı. Nefes almam da belki de bu yüzden zorlaşmıştı.

Adım atmayı denedim. Ayağımı kaldırmaya çalıştım. Dengeli bir şekilde tekrar boşluğa basmaya çalıştım.

Ya uzanıyorsam?

O zaman doğrulup kalkmayı çalışacaktım.

Ya bağlıysam.

Bağlıysam ve kafamda torba varsa sıkıntıydı. Panik yapmamalıydım. Oksijenimi boşa harcamalıydım. Öyle bir durum içindeysem bulunduğum zemini yoklayacaktım.

Eğer hiç nefes alamıyorsam aniden kalkıp beni bağlayan şeyleri koparmaya çalışacaktım. En kötü ihtimalle kafamı sertçe sallayarak torbadan kurtulmaya çalışacaktım.

Tabii bunlar en uç ihtimaller...

Zavallı bir hiç kimsenin belki de 1 saniye içerisinde kurduğu ihtimaller...

Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 07 Oct 2024, 11:19
by GM - Dimensio
Dalgalanan karanlığın içerisinde yeni tanışmış gibi hissettiğin bedenindeki uzuvları kontrol ediyorsun, her birinin sana ait olduğundan emin olmak ister gibi. Hemen ardından ise, karanlıkta duran ayaklarından bir tanesi usulca yerden kaldırıyor ve bir adım atarak tekrar yere koyuyorsun. Bastığın zeminin karanlık dışında sert veya yumuşak şeklinde bir tarifinin olmaması, zihninin düzgün çalışıp çalışmadığını sorgulatmaya başlıyor. Algılarının bu denli bozuk olması, aldığın nefesleri bile düzensiz bir hale getirdiğinde ise, karanlığın içinden gelen bir sesle irkiliyorsun. Sert ve keskin kadın sesi, ilk başta ne dendiğini bile anlayamayacağın kadar algılarını sarsarken, kadının bir kez daha “Hey, sana diyorum, ne bok yemeye gidiyorsun?” dediği anda, kendini bir anda sesin kaynağına doğru dönerken buluyorsun.


Karanlığın içerisinde gümüş rengi saçlarıyla beliren 170 cm boylarında olan, yüzünde gergin ve mutsuz bir ifade size doğru yaklaşan kadının sert adım sesleri karanlığı yarıp geçiyor. Yüzündeki gerginlik nedeniyle çatılmış kaşlarının altında parlayan gözlerinden attığı bakışlarını üzerinde gezdirerek sana doğru yaklaşan kadın adımlamayı kestiğinde, aranızdaki birkaç metre mesafe kalıyor sadece.


Image

Kadın bir süre baştan aşağıya seni süzmesinin ardından “Sana tek bir sefer açıklama yapacağım, dönüp dönüp kafamı şişirme, tamam mı!?” diyen kadın, bakışlarıyla sözlerin sağlam bir tehdit tonu ekliyor. İki elini göğsü hizasında birleştirmesinin ardından ise “İstersen bin adım at, bu yerden bir adım uzaklaşamazsın. Öyle seçilmiş kişi ayaklarına da girme, bir bok olmadığını şimdiden kabullen! Burası İblis Diyarı ve bu yüzden bir bok hatırlamıyorsun… Ne kendine dair ne de geçmişine dair… Çünkü İblis Diyarı’nda gözlerini açabilen birinin zihni boşluğa düşer ve boşlukta da geçmiş veya gelecek var olmaz. Bu yüzden, kim olduğun, nasıl biri olduğun gibi soruları şimdiden siktir edebilirsin. Nasılsa bunlara bir cevap bulamayacaksınız.” diyor. Bu fasla dair başkaca açıklama yapmak gibi bir niyeti olmadığını belli eden kadın, bunun dışında da bir şey söylemek istemiyor gibi görünse bile, zoraki bir şekilde kollarını boşluğa bırakırken “Buraya öyle ayrıcalıklı falan girmiş değilsin, bu yüzden yeni doğmuş bir bebek olduğunu unutma! Senin gibi yeni doğmuş bebeklere bakıcılık yapmaktan da haz etmem! Çünkü altına sıçıp zırlamaktan başka bir şey yapmazsınız… Bu yüzden götündeki boku kendini düşürmeyi bir an önce öğren ki, sürekli kıçını silmek zorunda bırakma beni!” diyor.

Kadın bu sözlerini tehditkar ve gergin bakışlarıyla bir kez daha tescil etmesinden sonra “Bu kısma kadar aklına takılan bir şey varsa sor… Ha, saçma sapan bir soru sorarsan umurumda olmaz bilesin! Hızlı bir şekilde ilerleyip, bu bok kokusundan kurtulmak istiyorum!” diyor. Bu sözlerini bir kez daha memnuniyetsiz ifadesiyle destekleyen kadın son kez ağzını açtığında “AdımVadlenave bana efendim diye hitap edebilirsin… Anladın mı bok parçası?” diyerek sözlerini sonlandırıyor.

Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 07 Oct 2024, 17:35
by Abasdarhon
Alışamadığım bu bedene adım attırmayı çalıştım. Ayağımı kaldırıp tekrar yere bastım. Atmıştım, zor da olsa garip de hissettirse adım atabilmiştim. Kafamda torba yoktu, gözlerim bağlanmamıştı. Bunu bilmek beni rahatlattı ancak nefes almam engellenmiyor olması nefes almamı etkilemedi, yine de zorla nefes alıyor, ciğerlerim ile dışarının havasını eşitlemekte güçlük çekiyordum. Aynı zor adım atmam gibi diyafram kasımın kordinasonunu sağlamakta da zorlanmıştım. Adım attıktan sonra bir ses duydum. İrkildim. Algılarımı bozacak kadar ve anlamını anlayamadığım ses... Nereden geldiğini anlayamadım. Sonra arkamdan bir kadın sesi bana nereye gittiğimi sorunca kendimi ona dönerken bulmuştum.

Bana doğru yürüyordu. Karanlıkla tezat oluşturan gümüş rengi saçları ve parlak gözleri vardı. İfadesizdim. Nasıl tepki vereceğimi bilememiştim. Beni süzerek geldi. Birkaç metre önümde durdu.

Sinirli mi?... Bilmiyorum.

Ama bulunduğu durumdan memnun olmadığı belliydi.

Bana sadece bir kez açıklama yapacağını söyledi. Tepki vermedim. Sadece dinledim. Geçmişimi hatırlayamazmışım, bunun için uğraşmamalıymışım. Ayrıca bin adım atsam bile buradan çıkamayacağımı söyledi. Ağzı bozuk... Seçilmiş kişi ayaklarına girmememi söyledi. Böyle bir iddada değilldim zaten. Ya da sonsuzluğa yürümeyi de düşünmüyordum. Sadece uzuvlarımın çalışıp çalışmadığını kontrol etmiştim. Ama bunları açıklama ihtiyacı duymadım. İstediği gibi düşünebilir. Önemi yok. Sonra bana bebek gibi olduğumdan bahsetti. Emin değildim. Bebek gibi hissetmiyordum. Ancak yeni doğmuş bir bebek gibi geçmişe sahip değildim. Kurcalamadım. Öylece kabul ettim. Eğer geçmişimin bilinmemesi gerekiyorsa ben de öğrenmek için çabalamam. Önemli olan şuandı ve ben de anı değerlendirecektim. Ayrıca dışkılarla alakalı benzetmeye dayalı birkaç cümle kurdu. Kısaca başımı derde sokmamamı, bana bakıcılık yapmak istemediğini ve sürekli arkamı toplamak istemediğini söyledi. Yine de ne halin varsa gör demedi. Demek ki başım belaya girerse arkamı toplaması gerekecekti. Bu, bir zorunluluktan mı yoksa kişisel istekten mi olduğunu bilmiyordum. Bunu deşecektim. Ancak açıklamasını bitirmesini bekledim.

Aklımda soru olup olmadığını sordu. Sonda adının Vadlena olduğunu ve ona efendim diye seslenmemi söyledi. Sonra da anlayıp anlamadığımı sordu. Tepki vermedim. Anlamıştım ama efendim deme konusunda kararsız kalmıştım. Onun yerine hızlı bir düşünce fırtınasına soktum kendimi. İki üç saniye içinde söylenilen şeyleri zihnimde toparladım. Öncelikle bok kelimesini bu kadar fazla kullanmasına anlam veremedim. Belki çocukluğunda dışkılarla alakalı bir travması olmuştur. Ya da bana üstün olduğunu göstermek için sert gözükmek istiyordu. Ya da kişiliği böyleydi. Neyse ne... Evet aklımda birkaç soru vardı. 4 parmağımı havaya kaldırdım. Ağır, derin bir ses tonuyla sakin bir şekilde konuştum: "Dört sorum var." dedim.

Sadece işaret parmağım havada kalacak şekilde diğer üç parmağımı kapattım. "Bir... Benim ismim ne?" Sonra ikinci parmağımı kaldırdım. "İki... Neden benim arkamı toplamak zorundasın?" üçüncü parmağımı havaya kaldırıp "İblis Diyarı ne demek?" Dördüncü parmağımı da havaya "Son olarak, nereden benim efendim oluyorsun? İsmin dışında hakkında bir şey bilmiyorum." demiştim. Son soruyu sorarken meydan okumaktan çok ciddi bir ses tonuyla sormuştum. Gerçekten efendim olabilirdi. Eğer efendimse saygısızlık yapmak istemezdim. Sonra da elimi indirip varsa cebime sokmuştım. Cebe veya onun gibi bir şeye sahip değilsem önümde bağlayacaktım ellerimi. Vadlena'nın efendim olup olmaması ile alakalı bir problemim yoktu. Ancak efendim olacaksa benden bazı konularda üstün olmalıydı. Onun benden ne konuda üstün olabileceği konusunda bir fikrim yoktu ama bu üstünlük güç olabilirdi, şan, şöhret, rütbe, soy, zeka veya başka bir şey olabilirdi. Tabi boy hariç... Boy olarak ben üstündüm.


Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 08 Oct 2024, 12:59
by GM - Dimensio
Vadlena parmaklarını havaya kaldırmanla birlikte bakışlarını bu yöne kaydırırken, soru sayısını hoşuna gitmemiş gibi bakışlarını deviriyor. Ancak yine de sana herhangi bir şey söylemeden bakışlarını sana çevirdiğinde, sorularını beklediğini belli ediyor. Ne var ki, sorularını sormaya başladığın anda, Vadlena’nın suratında çoktan sıkılmış ve giderek artan bir öfkeyi görebiliyorsun. Nitekim cümlelerin bittiği anda, Vadlena iki kolunu tekrar göğsü hizasında bağlıyor ve “Demek öyle…” diyor mırıldanırcasına. Birkaç saniye bu pozisyonda kalmasının ardından ise bakışlarını gözlerine yoğunlaştıran Vadlena “Bana efendim diye hitap etmen gerektiğini söylüyorsam, edeceksin!” diyor kati bir ses tonuyla. Birkaç saniyelik sessizliğine iliştirdiği bakışlarıyla bu sözlerini tekrar eden Vadlena hemen ardından ise “Ha, etmek istemiyor musun? Tamam, o zaman ben de bu bok çukurunda iblisler tarafından nasıl parçalandığını zevkle izlerim! Seni kurtarmak için de kılımı kıpırdatmam!” diyor. Vadlena bir anda tüm olaya olan ilgisi solmuş gibi bakışlarını üzerinden çekip geriye doğru adımlamaya başlarken “Yapamam sanıyorsun değil mi? Eğer yaşamayı becerebilirsen, bunu yapıp yapmadığımı diğerlerine sorabilirsin…” diyor. Fakat Vadlena bu cümlelerinden sonra seni hafifçe süzdükten sonra küçümser bir bakış eşliğinde “Ya da siktir et gitsin! Nasıl olsa burada geberip gideceksin!” diyerek konuşmasını sonlandırıyor ve sana sırtını dönüp karanlığın içinde ufak adımlarla ilerlemeye başlıyor.

Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 08 Oct 2024, 13:34
by Abasdarhon
Ben soruları sordukça o da bıkıyor, sıkılıyordu. Son soruma kadar sinirlendikçe kaşlarını çattı. En sonunda sorularım bitince o da kollarını önünde bağlayıp "Demek öyle.." demişti. Hiçbir soruma da cevap verme zahmetinde bulunmadı.

Eğer o diyorsa ona efendim demek zorundaymışım. Neden sinirlendiğine anlam veremedim. Gayet düzgün bir soru yöneltmiştim oysa ki. Sadece sessizce bekledim. Sonrasında başka iblislerin beni parçalayacağından söz etti. Çok istiyorsam geberip gidebilirmişim. Daha yeni doğmuştum. Ölmeye de niyetim yoktu. Sorun yok, efendim derim ancak sözlerini bitirmesini bekledim. Ben ölürken parmağını oynatmayacakmış. Madem böyle bir seçeneği vardı neden en başta benimle konuşma zahmetine girmişti ki? Bütün konuşmasını ve konuşurken şekilden şekile girişini donuk bir ifadeyle izlemiştim. Sanki bir duvar gibi...

En sonunda da bıkmış bir şekilde siktir çekip arkasını dönüp yürümeye başladı. Takip etmeye başladım. Yeni yeni alıştığım bedenimle adım adım takip ediyordum. Annesini takip eden bir ördeğe benzer bir şekilde. O durursa ben de duracağım yürürse ben de yürüyeceğim. Koşarsa koşacağım oturursa oturacağım.

Niye peşinde olduğumu sorarsa da yine donuk bir suratla "Efendimi takip ediyorum.." diyecektim. İblisler tarafından parçalanmaya gerek yoktu. Ya da gurur gibi gereksiz duygulara. Sorduğum sorular da saf merak duygusundan oluşan sorulardı zaten. Cevap alamayacağımı anladığıma göre bunu diretmeye de gerek yoktu. Karşımdakini gerçekten efendim olarak görüp görmememin de bir önemi yoktu. Şuan en doğru hamle suyuna gitmek olmalıydı. Üstünlüğünü kabul edecektim. Söylediklerine göre beni koruyabilecek güce sahipti. Hayatta kalacaksam efendi, hizmetkar oyununu oynamakta sorun yoktu.

Olur da onu takip ettiğim için bana bağırırsa ve "git, beni takip etme" gibi bir şey derse "Emredersiniz efendim" diyip emrine uyacaktım. Eğer bu noktada yine beni bırakırsa onu döndürmekle uğraşmaycaktım. Bir süre geri gelmesini umarak emrini uygulayacaktım. Bekle derse bekleyecektim. Git buradan derse "Emredersiniz efendim." diyip tam ters istikamete yürümeye başlayacaktım. Eğer tahmini yarım saat falan geçip de hâlâ yalnız kalmışsam kalkıp durumumu anlamaya çalışacaktım. Yine de soyun, kendini parmakla gibi fazla aşırı bir emir verirse bu emri yapmadan önce yapıp yapmayacağıma karar vermeliydim.



Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 10 Oct 2024, 11:36
by GM - Dimensio
Vadlena omzu üstünden attığı bakışlarla kendisini takip edip etmediğini göz ucuyla kontrol ediyor sessizce. Arkasından geldiğini görmesiyle birlikte Vadlena’nın yüzüne ince bir tebessüm yerleştiğini görüyorsun. Buna rağmen Vadlena adımlamaya sürdürüyor ve karanlığın içerisinde attığı birkaç adımdan sonra yüzünü sana dönüyor. Bu kez yüzüne bilmiş ve özgüvenli bir gülümseme yerleşmiş olan Vadlena “Aferin sana bok parçası… En azından koca kafanın içindeki sikik beynini biraz kullanabiliyormuşsun. Yoksa senin durumunu nasıl izah ederdik ki?” diyor alaycı bir şekilde. Vadlena bu sözlerinden sonra iki elini beline koymasının ardından ise “Sana söylediğim gibi, burası iblis diyarı. Bu andan öncesi senin için yoktu ve olmayacak da! Bunu kabullenerek bundan sonraki hayatını yaşamaya başlasan iyi olur.” diyor. Etraftaki karanlığa kısa bir göz atmasından sonra ise Vadlena “İblis diyarından kurtulmanın tek bir yolu var… O da bir iblisle bağ kurmak! Nasıl yaparsın, ne sikim işlere girersin beni hiç ilgilendirmez. Ben burada sadece gözlemci olarak duran biriyim.” diyor. Vadlena bu sözleri söylerken sana karşı pek de bir inancı yokmuş gibi bir hava uyandırsa bile, seni hafifçe süzmesinden sonra “Normal şartlar altında, buraya kimsenin girmesine izin verilmiyor… Dışarıyı görsen, kıyamet yerinden farksız! Ancak Hükümdarımız, seni tüm bu işlerden ayrı tutup özellikle buraya gelmeni ve bir iblisle bağ kurmanı istedi.” diyor. Vadlena bu aşamada kestiği konuşmasında, seninle konuşurken takındığı havadan daha resmi ve ciddi bir ton tutturmuşken, bakışlarına da aynı ciddiyeti yansıtıyor. Sözlerinin önemini anlaman için sana birkaç saniye vermiş gibi duran Vadlena aldığı ufak bir nefesle birlikte ise “Bu yüzden, buradan bir iblisle bağ kurmadan çıkmaya çalışırsın, gözlemci rolüm bir cellada döner! Topukların götüne vura vura kaçarken boklarını düşürmeye başlarsan, rolüm yine cellada döner! Kendini bir bok sanıp bir dangalak gibi hareket edersen, rolüm yine cellada döner! Beni anladın mı bok parçası!?” diyor. Sözlerine eklediği tehditkar tonla bu kez son derece ciddi olduğunu belli eden Vadlena “Şimdi nasıl beceriyorsan becer ve bir iblisle bağ kur!” diyor sanki son derece kolay bir şeyden bahsedermiş gibi.

Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 11 Oct 2024, 15:55
by Abasdarhon
Peşinden takip etmeye başlamıştım. Bu sırada onu izliyordum. Yuvarlak gözlüklerimin ardından bakışlarımı önümdeki kadına kilitlemiştim.. Göz ucuyla bana baktı. Gülümsedi?.. Evet gülümsemişti, yanlış görmedim. Baştan beri takındığı bıkkın tavıra zıt bir duygu göstermişti. Demek ki yaptığım şey doğruydu. Başarılı bir hamle yapmıştım. Yaptığım hamlenin başarılı olduğunu Vadlena'ın arkasına, bana doğru, gülümseyerek dönmesiyle doğrulamış oldum.

Yine bozuk ağzıyla beni övdü. Ancak özgüvenli övgüsüne bakarak kullandığı kelimelerin duygularını yansıtmadığını düşünüyordum. Yani bundan sonraki iletişimizde her küfrettiğinde bunun sinirden dolayı değil de sadece küfretmeyi tercih ettiği için olduğunu hesaba katacaktım. Ellerini iki yana bağladı. Dinlemeye devam ettim.

Buranın iblis diyarı olduğunu söyledi. İblisler.. Tam olarak ne oldukları hakkında bir fikrim yoktu. Tekrar geçmişimin silindiğine vurgu yaptı. Silinmekten çok daha önce var olmamış gibi... Kısaca sorgulamamamı istiyordu. Sorun yok. Artık kendi hayatımı yaşamalıymışım... Burada küçük bir test yapmaya karar verdim ve "Anlaşıldı efendim" demiştim. Ona efendim dediğim zaman nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordum. Bu tarz etkileşimlerle kişiliğini çözmeye çalışacaktım ve kartları düzgün oynamak için minik zararsız testler yapacaktım.

Etrafına bir göz attı. Baktığı yerlere ben de baktım. Sonra tekrar konuşmaya başladı. Buradan kurtulmamın tek bir yolu varmış. O da bir iblisle bağ kurmammış. İblis neydi?.. Karşımdaki bir iblis mi? Burası iblis diyarı olduğuna göre Vadlena'nın iblis olması mantıklı geliyordu. Sadece gözlemci olduğunu söyledi. Yani iblis değil miydi? Bilmiyorum... Bakalım saygılı sorulan sorulara cevap verecek miydi? "Peki ya siz?.. Siz de bir iblis misiniz efendim?" Diye soracaktım. Başka sorularım da vardı ancak Vadlena'nın üst üste sorulan sorulardan hoşlanmadığını anlamıştım. Bu yüzden gözlemcinin ne olduğu gibi soruları sonraya saklayacaktım.

Beni hafifçe süzdükten sonra ilginç şeyler söyledi. Burası normalde girilmesi yasak bir yermiş. Hükümdarları bana özel bir ayrıcalık yapmış. Hani özel birisi değildim ben? Kendimi bir bok sanmamalıydım. Demek ki normal birisi değildim. Dışarısının kıyamet gibi olduğundan bahsetti.

"Hükümdar mı? O kim efendim?" Diye sordum merakla.

Sonra da kaçmayı çalışırsam falan cellat olacağından ve yine dışkılarla alakalı bir şeyler olacağından bahsetti. Bütün süreci dümdüz düz bir yüz ifademle dinlemiştim.

"Efendim tüm saygımla bir soru sorabilir miyim?" Dedim. Soru sormama izin verirse "Gözlemciler nedir? Yani normal iblisten farkı nelerdir?" Diye soracaktım.

Eğer gözlemciler daha önemli bir pozisyondaysa başka iblisle bağ kurmaya gerek yoktu. Onun suyuna giderek, hizmetçi rolünü oynayarak Vadlena'yı kullanabilirdim. Ama yok pek bi fark yok derse bana yol göstermesine izin verecektim. Artık başka iblislerle mi konuşmam lazım ne yapmam lazım bilmiyordum.

Eğer benden başka iblis bulup onlarla bağ kurmamı istiyorsa "Efendim iblisleri nasıl bulacağımı ve nasıl onlarla bağ kuracağımı bilmiyorum." Diyip ufak bir teste daha girerek "Engin bilgilerinizle beni aydınlatmanızı umuyorum." Diyecektim. Bakalım yağ çekince nasıl tepki veriyordu? Mimik ve jest kullanımım minimum düzeydeydi. Henüz yüz kaslarımı etkili bir şekilde kullanacak kadar vücuda alışamamıştım. Her zamanki gibi donuk bir surat ve ses tonuyla duruyordum ve konuşuyordum hep.

Olur da gözlemciler seçilmiş iblisler falansa, diğer iblislerden daha üstünse Vadlena'yı bırakmaya niyetim yoktu. Benden tekrar başka iblislerle bağ kurmamı söylerse "Efendim bana yeter, başka iblislere ihtiyacım yok." Diyip ciddi bir ifade ile yağ çekecektim.

Re: Doğum (Abasdarhon)

Posted: 14 Oct 2024, 16:17
by GM - Dimensio
Vadlena’nın sözleri üzerine cümlelerini kurmaya başladığında, soru işaretli cümlelerin arttıkça yüzündeki ifadenin giderek hiddetlendiğini fark edebiliyorsun. Başta duymazdan geldiği sorularının sayısı giderek arttıkça, Vadlena’nın kaşlarının çatılması da artıyor. Her ne kadar ona dilediği şekilde hitap etmiş olsan bile, bu hitap şekline takılmaksızın sorularına odaklanan Vadlena, en sonunda “Ehhh… Amma da soru soruyorsun be!” diyor. Bir an sanki tüm sohbeti kestirip atacak gibi bir hışımla arkasına dönmeye yeltenen Vadlena, daha sonra sanki kendini tutan görünmez ellerle yerine sabitleniyor. Sana karşı öfkeli bakışlarından taviz vermeyen Vadlena “Ben bir iblis falan değilim tabi ki… Hükümdarımız ise şu anda Vearis… Gerçi daha kendisi yeni hükümdar oldu denilebilir. Ama bu onun mutlak otoritesi altında olmadığımız anlamına gelmez.” diyor. Vadlena adeta yeni bir duruma adapte olmaya çalışır gibi görünse bile, derisinin altında bir acının yattığını hissedebiliyorsun. En azından zihninde bu durağanlığın daha farklı nedenlerden ileri geldiğini fısıldayan zihnine kulak vermeden edemiyorsun. Ancak Vadlena sana pek imkan tanımadan konuşmaya devam ediyor ve “Gözlemci dediğim, aslında Anahtar sınıfı Aludirler… Bize Aludir deniyor yani anlayacağın. Tabi, senin gibi bok parçalarıyla ben bir değilim! Ben, iblis diyarının kapılarını açıp kapayabilirim. Siz ise sadece benim imkan verdiğim ölçüde o topraklarda gezersiniz!” diyor kendini beğenmiş bir ifadeyle.

Vadlena kendi üstünlüğünü sana kabul ettirmek ister gibi kafasını birkaç kez sallamasından sonra ise, varlığını aciz gördüğünü belli eden küçümser bakışları eşliğinde “Nasıl iblis bulacaksın, biliyor musun?” diyor. Hemen ardından sanki kendisi daha meraklıymış gibi gözlerini büyüten Vadlena yüzüne sahte bir heyecan ifadesi eklerken “Hiç sikimde değil… Nasıl bulursan bul bok parçası!” diyor. Bakışlarını tekrar alaycı haline geri çevirmeye çalışan Vadlena olduğu yere oturmak için yere doğru yöneldiği esnada ise “Sadece birkaç saatin var… Başarısız olursan, buradan çıkmana gerek de kalmayacak.” diyor. Yere oturup bağdaş kurmasının ardından ise Vadlena sağ dizini üstüne sağ dirseğini yaslayıp, çenesini de sağ avucunun içine koyarken “Zira seni ben kendim öldüreceğim... Ne yaparsın, eğitim zaiyatı!” diyor, çoktan bu fikre ısınmış gibi.