Page 1 of 3

Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 23 Jun 2023, 11:34
by GM - Dimensio
İki yana açılan kolların artık varlığına ait tek şeye dönüşmeye başlıyor. Karanlık bile kollarının arasına sinmek ister gibi üzerine doğru hareketlenirken, tüm o çaresizlik ve korku hislerinden hızlıca sıyrıldığını hissedebiliyorsun. Ancak bir hırıltı, tüm bu olması gerekenleri oldurmaz kılıyor. Zira kollarının sertliğine rağmen zihnin hala iblislerin varlıklarıyla çalkalanıyor ve gözlerin yer yer istemsizce açılıp iblisler ile yüzleşiyor. Her bir yüzleşme yeni bir başlangıcı, her bir başlangıç da yeni bir çaresizlik ve korku doğuruyor. Fakat buradan yalnız olmadığını bilmek ve hepsinden önemlisi, tüm çaresizlik ve korkularına karşın kollarının hala daha havada olması, sana ne kadar olursa olsun denemeni söylüyor.

Her bir denemenin ardından tek yapabildiğin bir şeylerin değişmesini ummak oluyor. Ancak istemsiz açılan gözlerinle etrafına biraz bakındığında değişen hiçbir şeyin olmadığını görmek, seni adeta daha da kendine çekiyor. Gözlerini bir kez daha kapatıyor ve etrafından kendini soyutluyorsun. Fakat gözlerini her açışın, senin için yeni bir hayal kırıklığı oluyor. İblislerin halen var olduklarını ve sırf Ela’nın varlığı nedeniyle yerlerinde sabit durduklarını anlayabiliyorsun. Bu durum kendini bir şekilde güvende hissetmene neden olsa da, içten içe seni daha da kamçılıyor ve daha da yetersiz hissetmene neden oluyor. Bu yetersizlik hissi ise, derinlerde gezinen çaresizlik ve korkunu şehvetli ellerle besliyor. Ancak denemekten vazgeçmenin sonun olacağını bildiğin için bir kez daha kendine kapanıyor ve havada asılı kollarının karanlığı kucaklamasını bekliyorsun.

Vücudun, artık neredeyse bir şeyler düşünmekten bitap düşüyor. Aklından geçirdiği her bir duygu, seni daha da sonu olmaz uçurumlara atıyor. Karanlığa dair anıların, kollarının hafifliği ve Ela’nın sözleri onlarca ve binler kez zihninde dönüp, hiç var olmamış gibi oluyor. Tutunabildiğin tek dalın, ısrarlı ve kararlı bir şekilde belki de binlerce yıldır belki de birkaç saniyedir havada asılı olan kolların oluyor. Fakat kollarında beliren ufak titremeler, bin yıllık yorgunluğu ve bir saniyeye bile dayanamayan güçsüzlüğünü açığa çıkartıyor. Gözlerin bir kez daha açılıyor, hiç kapanmamayı arzular gibi. Bir kez daha iblisleri görüyor, son defa görmek ister gibi. Ve son kez kapanıyor gözlerin, hiç açılmamak ister gibi…

“Boynuzuma mı bakıyorsun sen?”

Bir anda açılan gözlerinin birkaç metre önünde beliren 170 santim boylarında, üzerinde kalın kıyafetleri olan ve uzun, açık pembe saçlarıyla birlikte aynı renk gözleri olan, ancak halinden pek de memnun gibi durmayan iblisle karşılaşıyorsun. İstemsizce bir anda çekindiğin iblisin yüzündeki çatık kaşlara maruz kalmak sebepsiz bir şekilde seni rahatsız ediyor. Az önce gördüğün iblislerden dolayı halen daha bir tehlike altında olup olmadığını kontrol etmek için etrafını kolaçan ettiğinde, birkaç saniye önceki gördüğün iblislerden hiçbirinin yerinde olmadığını fark ediyorsun. Tıpkı Ela gibi… Karşındaki iblis ise, sinirli bir şekilde iki elini de bel boşluğunun yanlarına koymuş bir şekilde bakışlarını sana kilitlemiş bir şekilde bekliyor.

Image

Off Topic
Konuda pasiflik süresi 72 saattir.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 26 Jun 2023, 01:41
by Gadiel
En başta, kollarım iki yana açılırken sessizleşti sanki dünyam. Bir anlık dahi olsa kendimi bu karanlık ve puslu diyardan uzaklaşmış hissettim. Huzur, yoğun bir ışık süzmesiyle birlikte üzerime doğru akın edip, tenimden ruhuma doğru işlenirken, iki yana doğru açılan kollarım sanki tüm dünyayı kucaklayıp bağrıma basabileceğim kadar kudretli hissettiriyordu. Anlam vermek veya daha doğru tabirle bir şeyleri anlamlı kılmaya çabalamak gözlerimi ilk açtığım andan itibaren bana boş geliyordu artık. Şu halimle yaşadığım bu onca şey kesinlikle bir bütünü içerisinde barındıran bir anlam silsilesi değildi. Bütünüyle anlamsızdı benim için. Bu yüzden bir anlam yüklemek belki bir refleksin doğal sonucuydu; ama artık biliyordum ki, bir süre bir her şeyi anlamsız şeyler olarak görüp, kabullenmek benim için en doğru sonuç olacaktı.

Bu yüzden, akışına bıraktım. İlk saniyeler kalbime dolan huzuru sanki bir ömürdür bekliyormuş gibi iştahla karşıladım ve usulca kulağıma doluşmaya başlayan hırıldamaları bir süre kulak ardı etmek için çabaladım. Ama başaramadım... Gözlerim o sonsuzluk hissinden sıyrıldı ve bir kez daha iblis diyarının karanlık ve gerçek yüzü olan iblislerle göz göze geldi. Bir nefes kadar uzak ve bir nefes kadar yakındılar bana. Onlarla aramda duvar olan Ela, bana güç ve cesaret veren yegâne faktördü. Ama dürüst olmak gerekirse beni halen ayakta tutan Ela değildi. Elbette katkısını inkar edemezdim ama ne olursa olsun ne kadar korku ve çaresizlik kalbimin derin çukurlarından tekrardan yukarıya doğru yükselmek isterse istesin, hiç ulaşamayacakları gibi duran ve hiç kapanmayacakmış gibi hissettiren iki yana açılmış kollarım beni pes etmekten alıkoyan bir diğer önemli faktördü.

Gözlerim açıldı ve kapandı. Bazen kapanan gözlerim hiç açılmamak istedi. Bu çaresizliğimin bana fısıldadığı ve arzuladığı şeydi. Her seferinde daha da artan bu his, artık her şeyin sonlanmasını ve bir hiç olarak yok olup gitmemi arzuluyordu. Bu yönüm bana ait değilmiş gibi hissettiriyordu. En az o ilk anda gözlerimi açtığımda her bir uzuv için hissettiğim yabancılık hissi kadar anormal ve inorganikti. Bazense gözlerim hiç kapanmak istemiyordu. Bu anlarda benliğim her bir başarısızlık ve vasıfsızlıktan nefret ediyor, bunu kendine konduramıyordu. Her korku ve çaresizlik yeni bir başarısızlığın ardından şafakta yükselmek isteyen güneş gibi davrandığında, tüm ruhum ve benliğim bundan iğreniyordu. Başarıyı öyle bir arzuluyordum ki o anlarda, bu diğer hissiyatın aksine bana aitmiş gibi geliyordu. Pes etmemek ve bin yıllık bir çınar ağacı gibi dimdik, başarana kadar durmak. Bir savaştı sanki. İblislerle kendi aramda verdiğim savaştan ziyade, tamamen kendimle verdiğim savaş gibiydi. Bu anlarda iblisi kalbimde arıyordum.

Belki de aradığım iblis, kalbimin ve vicdanımın içindeydi.

Belki de en az bu hırlayanlar kadar bana yakın ve belki de uzaktı.

Bir ağacın direnebileceği en sert rüzgara direnebileceği kadar direndim; ama her geçen saniye rüzgar şiddetini artırıp, önüne gelen her şeyi silip atacak bir kasırgaya dönüşüyordu. Zamanla buna direnmek zorlaşıyordu.

Son bir kez daha dedim, bundan önceki her sefer gibi ve bir kez daha gözlerimi kapattım. Bir kez daha sessizleşti dünyam ve tüm hırıltılar yitip gitti. Kısa ve öz bir sessizlik, tüm ruhuma ve benliğime işledi. Belki bu sefer huzur yoktu, ama algımdan kaçamayan bir farklılık söz konusuydu. Titreyen göz kapaklarım açılıp açılmamak arasında gidip gelirken, bir ses duydum. Ne Ela'ya aitti ne de iblislere. Bir tutam öfke barındırıyordu içinde ve biraz da serzeniş.

Hızlıca açılan göz bebeklerim, bir çift başka bir sinirli göz bebeği ile karşı karşıya kalınca istemsizce olduğum yerden geriye doğru bir adım attım. Karşımdaki kişi farklı biriydi. Ne o iblislerden ne da Ela'dan eser yoktu. Sanki ürkütücü bir rüyadan uyanmış gibi hissediyordum. Artık gerçeklik algım o kadar kaybolmuştu ki, göz bebeklerim bomboş bakıyordu. Anlam... Gerçekten bırakmalıydım bunu. Artık bir şeylere anlam yüklemek çok gereksiz hissettiriyordu.

Bu yüzden ne aradığım iblisi bulduğuma dair olan teoriye kulak astım. Ne de bu yaşadığım şeye başka anlam ve teorilere üreterek beynimi meşgul ettim. İlk bir kaç saniye sadece soluklandım ve dinlendim. Bu anlarda öfkesini göz ardı ettiğim kişiyi dikkatlice süzdüm. Uzunca pembe saçları ve bir insana yaraşır boyları ile diğer gördüğüm iblislerden çok farklıydı. Oradaki her bir iblisin hissettirdiği vahşet ve karanlık, gözlerindeki tüm o öfke ve kine rağmen onda yok gibiydi. Ama artık iblislerle aramda duvar olacak Ela'nın yokluğu beni istemsizce temkinli ve dikkatli olmaya itiyordu. Fevri olamazdım, onu hiçe sayamazdım.

"Bağışla beni." dedim tüm o yorgunluktan sıyrılıp gür bir sesle. "Eğer bakışlarım seni rahatsız ettiyse, tüm kalbimle özür dilerim." diye ekledim bir nefes arası dahi vermeden. Anlımda biriktiğini hissettiğim terleri elimin tersiyle sildim ve bakışlarımı bir tur daha çevrede gezdirdikten sonra: "Baktığım şey boynuzların değildi, Sadece..." duraksadım ve söyleyeceklerimin onda ne kadar anlamlı olup olmayacağını kısa bir an düşündüm sadece. "Az öncesine kadar yüzlerce iblis beni parçalamak istiyordu... Şimdi ise sadece sen ve ben varız. " Bir kez daha sustum ve bu an gerçekten onca iblise neler olduğunu, Ela'nın nereye kaybolduğunu kendi içimde sorguladım istemsizce.

İşte bu anda, Ela'nın sözleri bir kez daha kulağımda çınladı. "Geleceğe odaklan." Belki artık yüzlerce iblis gitmiş ve yerlerine beni parçalamak isteyen tek bir iblis gelmişti. Bunu düşünmeye başladığım andan itibaren bakışlarım ciddileşti. "Seni tanımıyorum ve sende beni... Sen benim gibi değilsin, ben senin gibi. Az önceki o iblislere de benzemiyorsun. Onların kalbimde hissettirdiği vahşet ve karanlığı sende hissetmiyorum. Eğer burası senin evinse ve ben istila ediyorsam nasıl geldiğimi bilmeden buradan gitmek isterim sana daha fazla rahatsızlık vermeden. Çünkü geldiğim yerde bana yardım eden birini bıraktım, eğer ona dönmemin bir yolunu biliyorsan yalvarırım bilgini paylaş benimle." dedim. Her bir sözcüğümün içerisinde samimiyet ve gerçek vardı. Öyle ki son kelimeleri söylediğimde sesime yansıyan çaresizlikten bana bu iyiliği yaparsa bana dilediği her şeyi yaptırabileceğini anlamış bile olabilirdi. Önemli olan ben değilmiş gibi hissediyordum. Ela ve Ela'nın ötesinde bir şeyler daha önemliydi. Sanki bu noktada kendi çıkarım için hareket edersem, benliğimin büyük bir parçasına ihanet edecekmiş gibi hissediyordum. Geldiğim yere dönmeli ve benim için geldiğini düşündüğüm o iblislerin Ela'ya zarar vermediğinden emin olmalıydım.

Bu başarısız olmam anlamına gelse bile, başarısızlığı da kucaklardım.

Bu henüz yeni doğmuşken, ölmek olsa bile, ölümü de kucaklardım.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 26 Jun 2023, 16:58
by GM - Dimensio
Konuşmaya başladığın anda karşında duran iblisin yüz hatlarının iyice gerildiğini görebiliyorsun. Ancak bu gerilmenin sanki pek de istenmeyen bir durumdan ileri geldiğini de rahatlıkla anlayabiliyorsun. Karanlığın içinde maruz kaldığı iblisin sert bakışları, konuşmanı sürdürdükçe kararsız bir hal almaya başlarken sözlerini bir şekilde Ela’ya getiriyorsun. Ona yardım etme konusundaki sözlerinin ardından ise, sanki karşındaki iblise sihirli bir değnek değiyor ve tüm o gergin ve sinirli yüz hatları yerini oldukça tatlı ve sevecen bir hale bırakıyor.

Image


Az öncesine kadar ruhunu parçalamak için her şeyi yapabileceğini bakışlarıyla belli eden iblisin, şu anda takındığı tavrı algılamak senin için güç olsa da, tüm savunma mekanizmanı hala üst seviyede tutuyorsun. İblisin ise yüzüne düşünceli bir hava yerleşirken “Geri dönmek mi?” diyor pek de aklı başında olmayan bir ses tonuyla. Bu sözlerinden sonra etrafına bakınmaya başlayan iblis, sanki ikinizin var olduğu karanlıkta bir ışık arar gibi bakışlarını gezdirirken “Yani nasıl olur ki?” diyor kendi kendine. Etrafına yaklaşık on saniye kadar bakan iblisin küçük kaşları hafifçe yukarıya yönelirken “İşin aslı ben de pek bir şey bilemedim. Yani…” diyor. Bu anda sanki düşüncelerini dile getirip getirmemek arasında kalmış gibi görünen iblis yüzünü dikkatle incelerken “Yani… İblislerin varlığını hissettim. Birçok iblisin… Tesadüfi bir şeydi belki… Sonra birden kendimi burada buldum.” diyor. Sanki konudan oldukça bihaber gibi tekrar etrafına bakınmaya başlayan iblis “Keşke yardımcı olabilsem ama, yani… Ben de bilemiyorum ki ne olduğunu? Var mı bir fikrin?” diyerek senden medet umar gibi görünüyor.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 03 Jul 2023, 09:36
by Gadiel
Bugün akşam ya da yarın gün içerisinde yazacağım.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 05 Jul 2023, 02:25
by Gadiel
Sözlerim tarafından yoğurulan bir un gibiydi karşımdaki kişi. Her bir sözümle daha da sinirleniyor ve o bakışlarındaki öfke daha da artıyor gibiydi. Buna anlam veremiyordum; çünkü kalben ne ona bir kin ne de düşmanlık besliyordum. Bu bilinmezliğin içinde karşılaştığım yeni şeylerden biriydi sadece o. Başka bir anlam yükleyemiyordum ona ya da başka bir şey söyleyemiyordum. Ona düşmanlık değil, herhangi bir duygu besleyemiyordum. Buna rağmen sözlerimi aktardım ve yarıda kesmedim. Kalbimden geçenleri, dudaklarıma aktarırken titremedim. Sebebini bilmediğim bir şekilde ben konuştukça o kararsız bir tutuma evirildi ve en sonunda sözlerim Ela'ya ulaştığında, tutumu ve bakışları bir anda değişti. Karşımdaki aynı kişiydi, buna emindim; ama iki sözcük onu o kadar değiştirmişti ki kesinlikle saniyeler öncesine kıyasla aynı gözükmüyordu. Bakışları farklı hissettiriyor, yüzündeki o sertlik yitip gitmiş gözüküyordu. O, konuşmaya başladığında o yitip giden korkunç auraya rağmen temkinliydim. Hoş, bana saldırsa ne yapabilirdim bilmiyordum; çünkü kendimi bile tanımaktan uzak, aciz bir bireydim şu an. Buna rağmen kaslarım istemsizce gergin ve sertti. Saniyeler öncesine kadar ki o tutumu vücuduma bunu aşılamıştı.

Onun sözlerinden, onunda burada neler yaşandığına dair bir fikri olmadığını görebiliyordum. Geri dönmek onun için bir soru işaretiydi ve tıpkı onunda kendini bir anda burada bulması benimkiyle benzerlik barındıran şeylerdi. Onunda benimle aynı durumda olması beni şaşırtmıyordu dürüst olmak gerekirse. Bu yüzden düşündüm. Onun benden medet umduğunun farkında olmama rağmen sözlerimi ona aktarmak için acele etmedim ve bir süre o karanlığın içinde usulca sessizliğe gömüldüm. Belki saniyeler, belki dakikalar geçti... O kadar yoğun düşündüm ki, bunu anlayabilecek kadar kendimi ayık tutamadım.

Gözlerim kaybolduğu boşluktan yükselirken ona doğru Ela'nın bana anlattıkları ve bu karanlıktaki yalnızlığımız kafamdaki bazı yapı taşlarını tek tek oturttu. Çağrıma cevap veren o'ydu. Ela'nın bahsettiği ve benim aradığım iblis. Eğer burada yaşanan her şey olması gerektiği gibi bir sebep ve sonucun ürünüyse, tam olarak yaşanan şeyler Ela'nın bahsettiği şeylerle örtüşüyordu. Ela her ne kadar yöntemden emin olamasa da, diğer söylediği şeylerden oldukça emin konuşmuştu.

"Dürüst olacağım sana. O yüzden senden ricam benim lafımı bölmeden dinle ve kararını ver. Her türlü saygı duyacağım." Suskunluğumun ardından ne kadar geçtiğini bilmeden söze tekrardan girdiğimde, ses tonum tok ve ciddiydim. "Ben bir insanım. Bu diyara ait değilim ve bu diyara adım attığım an bunun bedelini ödedim. Kendime dair hiçbir şey bilmeyen, kaybolmuş bir adam olarak bir süredir bu karanlıkta yazgımı arıyorum. Ela, sana bahsettiğim kişi az önce anlattı bana bunları... Doğru olduğuna inanıyorum. Hissettiğin onlarca iblis, benim çevremi sarmıştı. O an, Ela'nın benden istediği şeyi yapıyordum. Bir iblis ile bağ kurmamı istedi." duraksadım ve ufak bir nefes arası verdim sadece. "O çağrıma yanıt veren, sendin. Bir iblis misin bilmiyorum, ama çağrıma yanıt veren sendin, bundan eminim. Ela'ya göre kurtuluşum senle kuracağım bağa bağlı. Ama inan kendi kurtuluşumu umursamıyorum. Kaybolmuş bir adam olarak, hiçbir şey bilmediğim bu hayatta atan bir kalbin önemi yok benim için; fakat benim yüzümden birinin zarar görmesini istemem. Buradan nasıl kurtuluruz inan bende bilmiyorum ama bunun yolunun senle benim aramda kurulacak bir bağdan geçtiğine eminim. Umursadığım bir hayat için sana elimi uzatıyor ve yalvarıyorum. Bana yardım et lütfen." En başından beri yaptığım en uzun konuşmanın son sözcüklerini söylediğimde bitkin ve tükenmiş hissediyordum. Evet ya da hayır. İster uzattığım eli tutsun, ister bana yol versin veya saldırsın. Elimi tutarsa onunla beraber bu karanlığı aşardım, bana yol verirse bu sonsuz karanlıkta Ela'yı bulana kadar dolanırdım ve sana saldırırsa tüm gücümle onu tükettikten sonra bunu yapardım. Mühim olan ben değildim, hiçbir zaman da olmayacaktım. Mühim olan benden ve bu karşımdaki şeyden öteydi. Mühim olan, hayatın ve doğrunun kendisiydi.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 05 Jul 2023, 15:04
by GM - Dimensio
Konuşmaya başladığın anda, sanki bir an için karşındaki iblisin tüm yaşadıklarının aynısını yaşıyormuş gibi hüzünlü bir yüz ifadesine büründüğünü görüyorsun. Yüksek bir empatinin yaratabileceği yoğunluğu ziyadesiyle hissettiğinde, belki de anlamsız bir şekilde kendini daha rahat hissediyorsun. Sözlerin sonlandığı aşamada ise, artık karşındaki iblisin vereceği cevaba odaklanıyorsun sadece. Ancak iblis sana doğrudan bir cevap vermek yerine, yüzüne yansıyan kaygılarını ve soru işaretlerini silmeye çalışıyor gibi duruyor. Sessizlik, bir asırla bir saniye arasında sıkışmış ve her bir andan arınmış şekilde geçip giderken iblis olduğu yerden bir adım geri atıyor ve ardından “Şu bahsettiğin kişi… Ela… Madem iblisler çevreni sarmıştı, neden onları yok edip seni kurtarmak yerine bir iblisle bağ kurman gerektiğini söyledi ki? Kaybolmuş bir insan olarak, sana bir kurtuluş önerisinde bulunan kişi, kuşkusuz ki daha önce bu kurtuluşu yaşamış olmalı. Böylesine kudretli biri yanındayken, neden ona değil de bir iblise bel bağlayasın ki?” diyor. İblis bu sözleriyle, söylediklerini anladığını ve fakat sana bu aşamada güvenmediğini açıkça ortaya koyarken, bir adım daha geri atarak aranızdaki mesafeyi açmaya başlıyor. Artık karşısında yardıma ihtiyacı olan bir insan duruyormuş gibi değil de, kendisine kurulmuş bir tuzağın kapanına kısılmamak için temkinli bir halde duran iblis geriye doğru bir adım daha atarken “Umursadığın hayat, ilk kez gördüğün ve tüm bilinmezliklerine rağmen seni başka bir bilinmeze sürükleyen hayat… Üstelik bu bahsettiğin hayat, anladığım kadarıyla tüm bu karanlığı sindirebilecek kudrete haiz bir hayat… O zaman ben… Neden bu çelişkilere kendimi bırakıp sana yardımcı olayım ki?” diyor.

Konuşması bu aşamada sonlandığında iblis, esasen senden bir cevap almaktan ziyade, konuştuğu süre zarfını senden uzaklaşmak için kullanıyor gibi duruyor. Bu nedenle, iblisin konuşması sonlandığı anda iblisi olduğu yerde tutabilecek bir şeyler söylememen halinde, iblisin senden temkinli bir şekilde de olsa daha fazla uzaklaşabileceğini rahatlıkla anlayabiliyorsun.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 05 Jul 2023, 15:45
by Gadiel
Ölüm, kin ve vahşet... Bir anda yok olmuştu. Yerini alan şey ise ben konuşmaya devam ettikçe empati ve anlayıştı. Tanımadığım bu kişi, beni anlıyordu. Yüzündeki ifadeden bana benzer şeyler yaşadığını hissedebiliyordum. Belki de sadece acıyordu halime... Gerçekten acınacak haldeydim zira. Derin bir nefes aldım sözlerim bittiğinde ve ondan gelecek cevabı beklemeye koyulmadan önce. Temkinli hali ürkek bir ceylanı andırıyordu ve bu noktada onu az önceki haliyle bir tutmak mümkün olmuyordu. Bir kaplan ile ceylan aynı bedende gibiydi sanki. Az önceki o kaplanın bana güvenmeye ihtiyacı yok gibiydi ve şuan karşımda duran ceylan ise bana güvenmekten çok uzaktı.

Ona hak veriyordum. Güven kazanılması çok zor olan ama kaybedilmesi de bir o kadar kolay olan bir şeydi. O yüzden bana göre güven sözlerle kazanılmazdı. Güven hissiyatla beraber gelirdi ve bu noktada ağzından çıkan sözlerin anlamı değil, beraberinde taşıdığı o hissiyatın değeri seni güvenli bir liman kılardı.

Kudret, bel bağlamak ve yok etmek. İblis bunlardan bahsediyordu ve bahsettiği her bir şeyi dikkatle dinlerken, adım adım benden uzaklaşmasını öylece izliyordum. Ne benden uzaklaşmak için attığı adımlara ne de sözlerine bir tepki vermedim. Sadece dinledim ve izledim. Bitirmesini bekledim ve bir yandan o içine düştüğü ikilemi, soru işaretleri ve bilinmezliği yaşamasını istedim. Ona düşünmek, bir şeyleri tartmak ve beni gerçekten anlaması için müsaade ettim.

Sözleri bittiğinde ve benden uzaklaşmak için hazır bir hale büründüğünde sadece gülümsedim. İçten bir gülümsemeydi bu ve alaycılığın hiçbir zerresi yoktu. "Kudret... Kudret dediğin şey, yok etmek midir? Güçlü olanın zayıf olanı sindirmesi midir kudret?" duraksadım ve kafamı iki yana doğru salladım. Buna inanmıyordum. "O iblisler etrafımı sarmıştı; çünkü bunun sebebi bendim. İblis olmaları ve beni yok etmek istemeleri, kalbimin her bir zerresiyle beni korkutmuş olmaları onların yok edilmesi gerektiğini mi gösteriyor? Haklı olanlar onlarken, haksız olan benken vicdanım buna nasıl el verirdi? Benim inandığım kudret bu değil." durdum ve gözlerimi kararlı bir şekilde ona diktim. "Benim inandığım şey, herkesin kurtuluşu. Çağrıma yanıt verdin, çünkü sende bunu istiyorsun. Ela, onları yok etmedi çünkü bu bizim yazgımız. Ve benim yazgımda var olan bir kurtuluş varsa bu kurtuluş sadece benim değil, herkesi kurtuluşu olmalı. İblis, insan ya da başka bir şey... Nefes alan ve bir kalbi olan her şeyin kurtuluşu hak ettiğine inanıyorum. Söylesene bana hangi kudret, hangi güç senin ve benim yazgıma müdahale edebilir?" Ne sözlerim ne de sözlerimi aktarırken ki ses tonum... Birini ikna etmek için hareket eden bir insana ait değillerdi kesinlikle. Tok ve keskindi. Doğru ve netti. O an, kalbimin bana hissettirdiği gibi berrak ve dürüsttü. Bunlar ona hitaben söyleyeceğim son şeylerdi, çünkü kalbim bundan ibaretti. Ötesi zaman öldürmekten başka bir şey değildi. İçi boş, bir ikna çabasından öte olmayan tonlarca laf dökmek bana göre hiç değildi. Onun ikna olmasına da ihtiyacım yoktu. Tek arzum beni anlamasıydı ve beni anladıktan sonra, arkasını dönüp gitse bile önemli değildi. Eğer kurtuluşum sözlerimde söylediğim gibi herkesi barındırmıyorsa, kurtulmama gerek yoktu. Belki de kurtulmamam kurtuluş dediğimiz şeyin kendisiydi herkes için.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 06 Jul 2023, 12:00
by GM - Dimensio
Düşüncelerini kelimelere dökmeye başlamanla birlikte, senden uzaklaşmakta olan iblisin dikkatli bir şekilde seni dinlediğini fark ediyorsun. Ancak daha da ilgini çeken, bir şekilde iblisin sözlerini anlıyor ve hatta yaşıyor olması oluyor. Kullandığın onca kelime içerisinden, az önce birkaçına takılmış olsa bile, şu an için sanki her bir kelimenin altında kendi imzası bulunuyor gibi gözleri dalıyor. Ne var ki, hissettiğin bu aidiyet duygusu bile, iblisin bakışlarındaki kuşkuları yok etmiyor. Sadece sözlerinden değil, kendinden bile şüphe eden bakışları tanımak senin için zor olmuyor. Konuşman sonlandığı anda ise, etrafınızdaki zifiri karanlığın zihinlerinize sirayet ettiğini hissedebiliyorsun. Kudret, güç, kurtuluş, yazgı… Her birinin karşılığı olan bir anlam bulunsa bile, içinde bulunduğun karanlıkta hiçlik ile her şey arasında dolan tüm anlamları kapsayan kelimelerin, gerçeklikten uzak soyut bir hal alıyor. Bu soyutluk ise, zihnini ve hatta ruhunun varlıkla yokluk arasında sınamaya başlıyor.

Karanlığın yarattığı sessizlik, cümlelerinden sonra kendini daha belirgin bir halde gösterirken karşındaki iblis adımlarını geriye atmak yerine sadece gözlerinin içine bakıyor. Yüzünde çaresizlik ve kuşku arasında sıkışmış bir ifadeyle, sanki göz kapaklarını açık tutmakta zorlanır bir halde duran iblis, birkaç saniyelik sessizliğinden sonra “Her şeyin kurtuluşu hak ettiği bir dünya… İnandığın bu düşünce son derece asil, bunu kabul etmek lazım. Fakat belki hiçbir şeyi hatırlamıyor oluşun, sana dünyanın nasıl bir yer olduğunu da unutturmuş. Sizin yaşadığınız diyar veya benim diyarım, hiç fark etmez. Hangi kudretin yazgına müdahale edebileceğini soruyorsun ya… İşte orada gerçekler karşına çıkıyor insan.” diyor. Ses tonu, öncekilerden farklı olarak daha sert ve inançlı bir hale gelmişken iblis hiç beklemediğin bir şekilde sana doğru bir adım atıyor. Attığı adımın ardından “Kudret.” diyor ve sonrasında bir adım daha atıyor. Bu kez adımıyla aynı anda “Güç.” diyen iblis, sana doğru adımlamaya devam ederken, artık her bir adımında tek bir kelime dile getiriyor.

“Yazgı.”

“Kader.”

“İblis.”

“İnsan.”

“Ve kurtuluş.”


İblis, neredeyse burnunun dibine kadar girecek kadar sana yaklaştığı anda, bakışlarıyla her bir kelimesini tekrar tekrar dile getirdiğini hissediyorsun. Hafif çatılmış kaşları, ilk haline nazaran daha yumuşak dursa bile, ciddiyetini tamamen ortaya koymuş olan iblis “Senin bir yazgın var ve bir başkasının da… İkinizin yazgısı çatıştığında, hiçbir şey olmayacağını mı sanıyorsun? Nihayetinde her zaman bir yazgı diğerini sindirmişken, tek ayakta kalanının senin yazgın ve temiz düşüncelerin olacağına mı inanıyorsun?” diyor. Bu sorularının ardından bir adım geriye çekilen iblis, bu kez yüzüne resmen acıyan bir ifade takınmak için hafifçe yüzünü ekşitip dudaklarını büzerken “Hafızanı mı kaybettin yoksa bir çocuk mu oldun? Bu gerçekler suratına çarptığında ne olacağını biliyor musun insan? O değer verdiğin, uğruna kendini paraladığın her bir düşüncene lanet okuyacaksın! Zihninden hiçbirinin geçmemiş olmasını dileyeceksin.” diyor. Ancak hemen ardından kafasını hafifçe yukarıya doğru kaldıran iblis gururlu bir duruşla karşına dikilmiş gibi görünürken “Peki ben neden böyle zavallı bir geleceğe elimiz uzatayım ki? Her şey olmak isterken hiç olmak için mi?” diyor. Bir anda kafasını tekrar aşağıya doğru indiren iblis bakışlarını daha keskin bir hale getirdiğinde ise, dişlerini sıkmış bir halde “Hiç sanmıyorum insan… Hiç sanmıyorum.” diyerek konuşmasını sonlandırıyor.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 06 Jul 2023, 14:12
by Gadiel
Sözlerim ağzımdan bir şelalenin suyu gibi belli bir ritimde dökülürken, gözlerim onun dalıp gitmiş olan gözlerine odaklanmıştı. Hissedebiliyordum, o boşu boşuna bu karanlıkta benimle baş başa değildi. Sözlerimin yansımasıydı o ve tüm evreni kucaklamak için kollarımı iki yana açtığımda belki de koca evrende çağrıma yanıt veren, kalbimin sesini duyan tek kişi oydu. Dalıp giden gözler belki karanlığa bakıyordu ama onun gördüğü şeyin huzurlu bir ışık süzmesi olduğuna emindim. O süzmeye dokunmak istedim ve o ışığın yakıcı ama aynı zamanda da güvenli hissettiren süzmelerini tenimde gezinirken hayal ettim. Sanki tüm karanlık, aydınlandı bir anda.

Sonra karanlık tüm varlığı ve gücüyle bir kez daha baskıladı her şeyi. Zihnim, tıpkı onun zihni gibi bulandı. Ortak olan tüm yönlerimize rağmen, onun kuşkuları ve korkuları tekrardan açığa çıktı ve kalbimin birer parçası olarak ağzımdan dökülen hissiyat dolu sözlerim, tüm bu karanlık arasında hiçliğin kendisi oldu. Elimi uzatmak ve o tüm kelimeler hiçliğin kendisi olmadan önce tutmak ve tekrardan kalbime, bağrıma basmak istedim ama o karanlığa doğru uzanamadım.

Sözlerimin tamamen yok olup gitmesiyle beraber oluşan o kısa sessizlik, önce gözlerimin içine bakan gözleriyle bozuldu zihnimde. Gözleriyle bir süre konuştu sanki benimle. Keskin ve ciddiydi... Tüm benliğim ile karşıladım bakışlarını. Gözümün içine bakarken, gözünün içine baktım benzer bir ciddiyet ve keskinlik ile. Daha sonra söze girdi... Birer birer aktardı sözcüklerini aynı ciddiyet ve keskinlikle. Sanki sözleri karanlığı yarıyor, ama bedenime ulaşınca beni parçalamamak için yumuşuyordu. Buna rağmen hâlâ sert ve oldukça gerçekti... Buna rağmen direndim. İfadesiz yüz hattım, sade bir ciddiyet barındırıyordu sadece ve dimdik duran vücudum yerinden santim bile kıpırdamıyordu. O konuştu ve ben dinledim... Sadece tek bir an gözlerim kamaştı, o da gerçeklerden bahsederken. Daha sonra birer birer adım atarak yaklaştı bana. İlk adımına kudret, bir sonrakine güç eşlik etti. Yazgı, kader , iblis insan ve kurtuluş ile devam etti. Son sözüyle birlikte, nefesini hissedebileceğim kadar dibimdeydi ve gözleri olabildiğince bana yakındı.

Bir an bile ayırmadım gözlerimi, gözlerinden. Çünkü bakışları sustuğu zaman konuşuyordu ve sanki her bir an onun gözlerinin içine bakarken, sözlerini bir kez daha duyuyordum. Bir fark yoktu. Sözleri kadar keskin olan bakışları, adeta onun tüm benliğinin bir parçasıymış gibi ulaşıyordu bana. O sözlere ruhunu ve benliğini koyuyordu. Her bir kelimenin anlamı vardı ve aynı zamanda her kelimenin anlamının ötesinde içinde barındırdığı bir çok duygu ve yaşanmışlık vardı ona ait olan.

Tekrardan konuşmaya başladığında o hâlâ aynı çizgi ve tonda sürdürürken konuşmasını, bende aynı çizgi ve tonda dinlemeye devam ettim. Tepki vermedim... Ne çakışan yazgılardan bahsederken ne de benden bir adım uzaklaşıp küçümseyen, belki de acıyan o ifadeyi takınırken. Haklıydı... Belki sadece hafızamı kaybetmiştim belki de bu kocaman bedene sığınmış yeni doğmuş bir çocuktum... Bilmiyordum. Ama yanıldığı şey, bu yolda yürüdüğüm hiçbir gün lanet okumayacaktım.

Çünkü o yol bendim.

O yol aslında oydu.

Derin bir nefes aldım tüm sözleri bittiğinde. Zavallı bir gelecekten bahsederken ki haline istemsizce gülümsedim içten bir şekilde. Hâlâ karşımda dikiliyordu ve tüm sözleriyle beni reddediyor gibi gözükse bile, benden uzaklaşamıyordu. Sanki ikna edilmek istiyor gibiydi. Bana ve inandığım şeylere inanmak, bunun için mücadele etmek istiyor gibiydi. Bu yüzden derin bir nefes aldım ve hâlâ karşımda dikilen, benden bir cevap bekleyen iblisin gözlerine baktım.

"Bir çok şeyi unuttum... Varlığım benim için bu karanlıkta gözlerimi açtığım andan ibaret olmalı aslında." duraksadım ve kafamı yukarıya, gökyüzüne doğru kaldırdım. "Ama öyle hissetmiyorum... Sana bu sözleri söylerken, sanki kalbim onları binlerce yıllık bir süzgeç ve yaşanmışlıktan geçiriyor. Bu yüzden sana katılmıyorum. Anılarım kaybolmuş olsa bile, benliğim hâlâ benimle... Kendimin ne olduğunu bildiğim kadar, soyumun da ne olduğunu biliyorum." Gözlerim gökyüzünden süzülen bir yıldız gibi hızlı bir şekilde onun gözleriyle buluştu tekrardan. "Ben tüm dünyayı değiştirmekten bahsetmiyorum veya herkesi kurtarmaktan... Ben gözümün önündekini değiştirmekten bahsediyorum. Ben Tanrı değilim, insanım. Tüm dünyayı kurtaramam, ama..." Duraksadım ve gözlerinin içine bakarken, kalben gülümsedim. "Gözümün önündekini kurtarabilir, değiştirebilirim."

"Benim adım Gadiel. Ben o bahsettiğin yolun kendisiyim... Ve yazgım bir başkasıyla çarpıştığında kimin yazgısı üstün gelecek veya kimin yazgısı ayakta kalacak bilemem ama ben, Gadiel ayakta kalacağım. Çünkü doğru olanı yapmış olmayı denemiş olacağım." Duraksadım. Bir süre öylece gözlerine baktım. Ne kadar saniye geçtiğini bilmediğim bir anda ise: "Bu zavallı geleceğe neden elini uzatman gerektiğini bilmiyorum. Tıpkı senin neden kendini burada bulduğunu bilmemen gibi; ama bildiğim bir şey varsa denemeden bilemezsin. Denemek zorundasın. Doğru olana elini uzatmak zorundasın. Çünkü yol aynı zamanda sensin. Yolundan, kalbinden ve yazgından kaçamazsın, çünkü kaçmak istemiyorsun. Çünkü kendinden kaçamayacağını biliyorsun." Elimi uzattım ona doğru, havada asılı kalma ihtimalini umursamadan, çünkü o eli tutmasını her şeyden çok istiyordum.

Onu doğru olanı yapmayı denerken görmek istiyordum.

Onu, olması gerektiği gibi görmek istiyordum.

Re: Doğmuşlardan Kucaklayanı (Gadiel)

Posted: 17 Jul 2023, 15:35
by GM - Dimensio
İblisin konuşmasını sonlandırmış olsa bile, arada dişlerinden çıkan gıcırtıyla birlikte bakışlarını tamamen üzerinde tutuyor. Bu sayede, aklından geçenleri dile getirmen ve iblise iletmen de mümkün oluyor. Ancak konuşmaya başlamanla birlikte, iblisin yüzündeki memnuniyetsiz ifadenin giderek arttığını rahatlıkla fark edebiliyorsun. Neredeyse onunla karşılaştığın ilk ana dönmüş gibi, iblisin öfkeli bakışları her bir kelimene yönelse bile, iblisin gözlerinin derinliklerindeki minik bir ışıltı, hala elini uzatmana olanak sağlıyor. İblis havada kalan eline birkaç saniye bakıyor ve bakışlarını sana doğru kaldırırken, iki kolunu da göğüslerinin hemen altında bağlıyor. Bu hareketiyle uzattığın elin havada kalacağını anlayabiliyorsun. Ne var ki, iblisin titreyen göz bebekleri sadece kollarını bağlamakla yetinmeyeceğini ve kafasından geçenleri birkaç saniye içinde cümlelere çevireceğini sana gösteriyor.

Karanlığın içinde esen ve aslında var olmayan soğuk bir rüzgar yüzündeki tüm ifadeleri dondurmaya yeterken iblis hafifçe araladığı dudaklarının arasında “Kaçmak mı?” diyor mırıltı şeklinde. Bu sözcüğü söylerken yaptığı vurgu, sanki gerçekten bu kelimeyi kullanmış olmana şaşırmış ve hiddetlenmiş gibi geliyor kulağına. Ancak iblisin yüzündeki dinginlik, tüm bu duyduklarına daha kaotik bir hava yüklüyor. Sanki birkaç saniye sonra çok kanlı bir cinayet işlenecek veya kahkahalarla gülünecek gibi… Bir dostun kucağına kavuşmakla bir düşmanın süngüsünde can vermek arasında ve ötesinde…

İblis, birleştirdiği kollarını yavaşça gevşetirken bakışlarını hiçbir şekilde seninkilerden ayırmazken, iki yana düşmeye yüz tutmuş kollarından hasbelkader sağ olarak adlandırılanı sana doğru kaldırmaya başlıyor. İşaret parmağını neredeyse iki kaşının arasına denk getirmiş gibi tutan iblis “Sen bir yalancısın insan… Ya da kendi sözlerini bilmeyen bir ahmak…” diyor. Dudaklarının kenarına hafifçe konan tebessüm, sözlerine alaycı bir ton katarken iblis “Herkesin kurtuluşundan sadece gözünün önündekileri değiştirmeye kadar mı düştün insan? Az önce ‘Benim inandığım şey, herkesin kurtuluşu.’ diyen sen değil miydin de şimdi sadece gözünün önündekileri değiştirmekten ibaret düşüncelerin olduğunu söylüyorsun? Ama doğru ancak eksik dediğin bir şey var… Sen bir Tanrı değilsin, zavallı bir insansın…” diyor. Kolunu hafifçe aşağıya doğru indirmeye başladığı sırada iblis sanki biraz ileri gitmiş gibi derin bir nefes alırken “Yanlış anlama, insanlardan nefret ediyor ya da onları hor görüyor değilim. Bilakis, insanları anlamaya çalışmak ve onların yaşamlarını gözlemlemek bana ayrı bir haz veriyor. Zira sizler, bizim gibi kudretin altında ezilen veya kudretiyle ezen bir yapıdan ibaret değilsiniz. Daha karmaşıksınız… Anlaşılmaz… Bir lokmada yutulabilecek kadar aciz, ancak ağza alınamayacak kadar büyük…” diyor. Fakat tam bu esnada, sözleri bir anda kesen iblis yere yönelmek üzere olan bakışlarını toparlayıp sana doğru diktiği anda “Ve tabi bir de senin gibiler var… Kendi sığ düşüncelerini bile şekillendirememişken, bir önceki söylediği ile bir sonraki birbirini tutmuyorken, benim ne yapabileceğime veya ne yapmam gerektiğine karar verebilme cüretini gösterenler… Bir iblisim, oyuncak mı?” diyor. Sağ elinin işaret parmağını bu kez sağ şakağına dayayan iblis “Burada bir şeyler yok mu sanıyorsun? Sadece ‘insanları öldür, onları parçala’ diyen sesler mi var sanıyorsun? Burada hayal bile edemeyeceğin bir yaşam içerisinden nasıl yaşayabileceğini bilen ve buna göre yaşamamı sağlayan düşünceler var… Bir iblissen, hiçbir şeyden kaçamazsın insan! Ne senden kudretli olandan ne de kendi kudretinden! O yüzden insan… Benim yazgımı konuşabilecek cüreti göstermeden önce, kendi sözlerindeki çarpıklığı ve küstahlığı yen!” diyor. Sözleri her bir kelimesinde daha da gürleşen iblis, sanki hakiki vahşiliğini zor dizginler gibi dişlerini sıkmaya başlarken “Şimdi gözümün önünden kaybol! Yoksa bir iblisin ne kadar vahşi olabileceğini sana ilk elden tattırmak zorunda kalacağım!” diyerek sözlerini sonlandırıyor.