Page 1 of 1

Doğum (Gadiel)

Posted: 15 Jun 2023, 12:06
by GM - Dimensio
Image

“Omuzların burada olduğu sürece, hiçbir zaman çaresiz hissetmeyeceğiz.”

Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Uçsuz bucaksız bir boşluğun içinde bulduğun bedeninin her şeyden ve herkesten uzak olduğunu hissediyorsun. Açılan gözlerin sanki binlerce yıl kapalı kalmış olmasına rağmen, zihnin tüm bu yıllar boyunca aralıksız çalışmış gibi yorgun hissediyorsun kendini. Ne var ki, bu yorgunluğun sebebini anlamak ve algılamak senin için bu anda pek de mümkün olmuyor. Karşında, belki de onlarca beden bulunsa bile, bunlardan hiçbirini bir diğerinden ayırt edemiyorsun. Bir sebep veya sonuç yok gibi görünse de… Fakat bir şekilde, kendini tüm bu bedenlere bağlı hissediyorsun. Her birinden sorumluymuş gibi… Ruhundaki boşluk, gereksiz bir ağırlıkla çalkalanıyor. İçinden gelen bir çığlık ise, sonucu ne olursa olsun, bu bedenler arasında bir seçim yapamayacağını haykırıyor. Sonunda hiçlik veya yok oluş bile olsa…

Sonunda, sadece cismen var olmuş gibi duran insanlar bir anda sana doğru gelmeye başlıyor. Her birinin görebildiğin ama var olmayan gözlerinde senden medet umduklarını hissediyorsun. Fakat her bir beden, üzerine ayrı bir sorumluluk yüklüyor. Bir insana olması gerekenden daha fazla yüklenen bir sorumluluk. Tüm bunların neticesinde ise, kendini yılmış ve yorgun hissetsen bile bedenin dimdik ayakta duruyor. Her bir bedenin her bir sorumluluğunu üstlenmek ister gibi. Birkaç saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay veya yıl sonra… Hiçbir seçimin olmadığı ve tümünü kucakladığın bir gerçeklikle yüzleşiyorsun. Ancak tam bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.

“Gadiel!”

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 15 Jun 2023, 12:06
by GM - Dimensio
Image

Tamamen karanlık bir yerde gözlerini açtığınız anda, az önce yaşadıklarının, hissettiklerinin veya duyduklarının ne olup bittiğiyle ilgili en ufak bir fikrin bulunmuyor. Tıpkı kim olduğunu bilemediğini gibi… Derin bir çığlık içindeki tüm varlığı hiçliğe çevirirken, ruhunun çekildiğini ve geriye kalan et ve kemik parçalarının seni oluşturduğunu fark ediyorsun. Buna karşın ne bir hareket ne de bir ses çıkaramıyorsun ilk anda. vücudunun hiçbir uzvu sana ait hissettirmiyor kendini. Sahibinin rızası dışında işgal ettiğin bir vücutta emaneten bulunuyormuşsun gibi geliyor. Aldığın nefesin ciğerlerini dolduğunu, ancak bu ciğerlerin sana ait olmadığını ve gözlerinin gördüğünü, ancak gözlerinin de sana ait olmadığını fark ediyorsun. Bir anda tüm vücut parçalarına karşı aynı duyguları yaşamaya başlıyorsun. Fakat bir şekilde, yaşamaya ve nefes alıp vermeye devam edebildiğini anlıyorsun. Seni sen yapan zihninin varlığını koruduğunu idrak ediyorsun, kim olduğun sorusuna dahi cevap veremiyor olsa da.

Karanlığın siyahına rağmen gördüklerinden ziyade kendine anlam vermeye çalışıyorsun. Karanlık içerisindeki siyah dalgalanmalar, kısa bir anlığına da olsa bulunduğun ortama odaklanmanı sağlıyor. Gözün, siyah dışında ve dalgalanmaların yarattığı siyaha çalan grilikler dışında başka ayırt edici hiçbir şey görmüyor. Bastığın zemin, adeta boşluktaymışsın gibi hissettiriyor, ancak aynı anda ayaklarını yerden kaldıramayacak kadar güçlü bir çekimin varlığına da karşı koyabileceğini düşünmüyorsun. Kokudan soyut bu ortamda son olarak fark edebildiğin şey, havanın giderek ağırlaştığı ve ciğerlerine dolmakta zorlandığı oluyor. Elbette bunun, iç dünyanızda yaşadığın boşluk mu olduğunu veya havanın gerçekten mi ağırlaştığını tam olarak anlayamıyorsun.

Bir hiç kimse olarak, hiçliğin ortasında, hiçbir şekilde ne yaptığını bilmeyerek var olmuş oluyorsun. Hepsi bu.

Off Topic
İlk konunda başarılar dilerim. Konuda uygulanacak pasiflik süresi 72 saattir. Bu aşamada pasiflik kurallarına bir kez daha göz atmanızı tavsiye ederim.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılamaz.

İyi RP'ler dilerim.

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 15 Jun 2023, 13:43
by Gadiel
"Omuzların burada olduğu sürece, hiçbir zaman çaresiz hissetmeyeceğiz."


Çalışmaktan yoksun bir tembellikle kapanmış göz bebeklerim, suratıma sert bir tokat misali çarpan bu sesleniş karşısında yavaşça ve huzursuzca kıpırdamaya başladı. Göz bebeklerime sirayet etmiş bu tembellik ve tutukluk, birbirlerine yapışmış gibi hissettiren kurumuş dudaklarımda da varlığını sürdürüyor gibiydi. Zihnimin uzak köşelerinde yankılanan "Çaresiz hissetmeyecek olanlar, siz kimsiniz?" feryadım zihnimin ve kalbimin derin boşluklarında yankılanan bir ses gibi yavaşça azalıyor olmasına rağmen sanki sonsuza kadar yankılanmaya devam edecekmiş gibi hissettiriyordu. Ama asla dudaklarımdan dökülüp, bir cevap şeklinde bana seslenen o sese ulaşmıyordu.

"Peki ben kimim?"

Derin bir sessizlik, zihnimde yankılanan ve sonsuzluk kadar edebi bir şekilde devam edecekmiş gibi görünen ilk sorumun feryadına kıyasla beni karşılayan ikinci şey oldu. Sanki buna verilebilecek bir cevap, boşluğun hiçbir noksanında yok gibiydi. Ne kalbim ne de zihnim bu imkana sahip değildi.

Hissedebiliyordum.

Bu soru, kendime sorabileceğim en yasaklı soruydu.

Açılan göz bebeklerim tüm yorgunluğuna rağmen etrafına bakmak için yeltendiğinde, karşımdaki kalabalık, sadece bir kalabalık gibi gözüküyordu. Onları tanıyamıyor veya tanımlayamıyordum. Zihnimin herhangi bir köşesinde onları tanımlayabileceğim ya da eşleştirebileceğim bir bulgu yoktu. Tüm bunlara rağmen her birini tüm benliğim ile birlikte hissedebiliyordum.

Bir parçam gibi.

Benden biri gibi.

Onlardan biriymişim gibi.

Bir parmağın, diğeriyle olan sinirsel bağı gibi, serçe parmağım ile işaret parmağımın arasındaki iki parmak mesafeye rağmen ayırt edemediğim gibi, hiçbirini ayırt edemiyordum. Gözlerime bir güruh gibi gözüken bu kalabalık, kalbime ve beni var eden o tüm gerçekliğe ayrılmaz bir grubun ve bütünün birer parçaları gibi hissettiriyordu. Her biri bana doğru adım atarken başta ciseleyen bir yağmur gibi hissettiriyorlardı. Zamanla, kalabalık benimle bir bütün olmak için harekete geçtikçe, bu çiseleyen yağmur şiddetli bir fırtınaya dönüşüyordu.

Yorgunluk ve omuzlarıma binen o sorumluluk hissinin ağırlığı, her seferinde bir sonraki sonuncu olacak ve dizlerimin üzerine çökeceğim dedirtiyordu bana; ama hayır, tüm bu ağırlık ve yorgunluğa rağmen, sanki ruhum ve bedenim bu amaçla yoğurulmuş veyahut dövülmüş bir çelik gibi dimdik ayakta duruyordu.

Herkesi, her şeyi kucaklayabilirim gibi hissederken ve bunun sonsuza kadar devam edeceğine inanırken, her bir ağızdan dökülen tek bir sözcük veya o an hissettirdiği gibi tek bir isim beni bu gerçeklikten koparıyordu.


"Gad’iil"

Gözlerim, olabildiğince açık olmasına rağmen, hissedebildiğim ve görebildiğim tek şey karanlıktı. Uzun bir uyku sırasındayken yaşadığım derin ve gerçekçi bir kabusun ardından uyanmış gibi hissediyordum; ama az önce yaşadığım şeylere kabus ya da rüya demek gelmiyordu içimden. Yaşadığım şeyleri tanımlayabilecek ya da kelimelere dökebilecek biriymiş gibide hissetmiyordum. Hatta tam olarak biriymiş gibi bile hissedemiyordum. Gözlerim olarak tanımladığım uzuvların, diğer tüm bedenimde hissettiğim gibi bana ait olmadığını, beninmiş gibi hissettirmediğini net bir şekilde algılayabiliyordum. Hoş, tüm bu karanlığın ve bilinmezliğin içinde tanıdık gelen tek hissiyatın temelinde yabancılık olması tezat ve tatsız bir tat bırakıyor olsada ruhumda, o an yaşayan ve nefes alan biri olarak ayakta durabilmemin ve zihnimin buna inanıyor oluşunun sebebi, tam olarak uzuvlarımın ve bu bedeninin bana hissettirdiği yabancılıktı.

Beni diri tutuyor, beni canlı hissettiriyordu.

Yeniden doğmuş bir bebeğin nasıl hissettiğini bilemezdim, ama içimden gelen bir dürtü buna yakın bir şey olduğunu söylüyordu. Bu bir başkası için ölüm gibide gözükebilirdi; ama ölmüş gibi hissetmiyordum hiç. Bu hissizlik ve bu bilinmezlik içerisinde bana en uzak gelen ihtimal, ölüm gibiydi.

Tüm bu karamsarlık ve karanlığa rağmen.

Kendimi bir hiç gibi hissediyordum ve çevremdeki tüm bu karanlığı, zaman zaman görebildiğim tüm o griliklere rağmen bir hiçlik olarak tanımlayabiliyordum. Ayağımın altındaki boşluk, zamanın durmuş ve benimse burada çakılı kalmış gibi hissettiren, bu yoksanlık ve bilinmezlik içimi ürpertiyordu. Geriye doğru kaçınmak veya ileriye doğru atılmak ise olması gerekenden çok daha zor bir karar gibi gözüküyordu bana. Kendimi bile bir hiç olarak tanımladığım bu ortamda, hiçbir şey bilmiyorken bir yöne doğru ilerlemek çok zor hissettiriyordu. O yüzden olduğum yerde beklerken, bana ait değilmiş gibi hissettiren ellerime baktım. Bir süre avucumun içini öylece izledim. Bir şey düşünmekten veya bir şey hissetmekten olabildiğince uzaktım.

Daha sonra elimin tersini önümdeki karanlığı bir sis bulutuymuş gibi dağıtmak istercesine savurdum. Etrafıma attığım çaresiz bakışlarla bir çıkış yolu aradım, bir ses duymak için kulaklarımı kabarttım ve ileriye doğru yarım adım atarken ayaklarımın altında tanıdık bir hissiyat arzuladım. Koklamak için burun deliklerime havayı doldururken, her seferinde ciğerlerimi daha ağır hissettirmesinden farklı bir şey aradım. Tüm bunları yaparken kullandığım her bir uzvun içimde oluşturduğu bu yabancılık ve ele geçirmişlik duygusu için, vicdanımda oluşan rahatsızlık hissini göz ardı edemedim. Bu yüzden fark ettim ki, içinde bulunduğum bu hiçliği keşfetmekten önce, kendimi keşfetmeli ve aydınlatmalıydım.

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 16 Jun 2023, 15:42
by GM - Dimensio
Karanlığının dalgaları arasında açılan gözlerinle ne yaşadığını veya yaşayıp yaşamadığını anlamlandırmaya çalışıyorsun. Etrafında var olan karanlık, zihninin derinliklerinin temsili bir görseli gibi öyle duruyor karşında. Kafanda dolanan soru işaretlerinin cevapları karanlığın içinde ve ardından gizli görünüyor. Ancak karanlık, keskin bir bıçak kadar suskun olmaktan da vazgeçecek gibi görünmüyor. Ne attığın adımlar ne aldığın nefes bir şeyleri açıklamaya yanaşır gibi durmuyor ve bu yüzden sadece bakmakla yetinmek zorunda kalıyorsun karanlığa.

Karanlığa ve boşluğa bir anlam yükleyebilmek için ne kadar çabalasan da, sonunda tek bulduğun uzayıp giden soru işaretli cümleler oluyor. Bu anda ise, karanlığın içinden gelen bir kadına ait yumuşak ancak kati bir ses ile tüm dikkatin sesin geldiği yöne dönüyor. “Kendine gelmene sevindim.” diyerek bir anda dikkatini çeken sözlerin geldiği noktaya kafanızı çeviriyorsun. Geçmişine dair hatırlamadığın hiçbir şeyin içerisinde bir nebze de olsa umut olan bu sözlere karşı içinden nasıl bir karşılık vermen gerektiği düşüncesi geçerken, sesin sahibi karşında beliriyor.




Karanlığın içerisinde parlak sarı saçlarıyla beliren 165 cm boylarında, yüzünde donuk bir ifade bulunan ve yirmili yaşlarının başında olduğu belli olan kadını görüyorsun. Donuk bir şekilde bakan kadından herhangi bir kötü niyet sezemesen de, bu bakışlarla dikkatli bir şekilde seni süzdüğünü fark edebiliyorsun. Karanlığın içinden tamamen kurtulan kadın sana doğru birkaç metre mesafe kaldığında ise tamamen duruyor ve onun tüm fiziksel özelliklerini görebilir hale geliyorsun.


Image


Seni, sanki fiziken değil ruhen dikkatli bir şekilde inceleyen kadın, sanki bakışlarıyla varlığını test ediyor. Herhangi bir yaralanma veya zihinsel bir sıkıntı olup olmadığını anlamak için uzun bir süre incelemesine devam eden kadın, en sonunda hafifçe nefes alıyor ve sanki bir emri yerine getirir gibi konuşmaya başlayarak “İyi görünüyorsun. Bu sevindirici.” diyor. Hemen ardından bakışlarını bir nebze keskinleştiren kadın “Sözü uzatmayı pek sevmem, bu yüzden hemen konuya gireceğim. Beni iyi dinlemeni rica ediyorum.” diyor. Bu sözlerinin ardından hafif bir nefes alan atan kadın odağın kendinde olduğunu fark ederek “Burası İblis Diyarı ve ben de senden sorumlu olan kişiyim. Biraz geç kaldın ama olsun, ziyanı yok.” diyerek konuşmasını sürdürüyor. Seninle korkunç bir gerçeği paylaşmış gibi sözleri üzerine kısa bir süre duraksayan kadın hemen ardından “Geçmişini hatırlamıyorsundur. Bu son derece olağan bir durum, endişelenme. İblis Diyarı’nda gözlerini açabilen kişilerin zihinleri boşluğa düşer. Bu nedenle geçmiş veya gelecek unsurları zihinde yer almaz. Yani, bu andan itibaren geçmişin tamamen bugünden başlar.” diyor.

Tüm sözlerini belli bir disiplin ve sesindeki yumuşaklığa rağmen kati bir tonda sürdüren kadın söylediklerinin anlaşılıp anlaşılmadığını teyit etmek ister gibi yüzüne bakıyor. Hemen ardından ise ufak bir detayı atlamış gibi hafifçe büyüyen gözleri bir anda eski donukluğuna dönerken “Hep atlıyorum, bağışla beni. Benim adım Ela.” diyor ve hafifçe başını eğerek seni selamlıyor.

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 16 Jun 2023, 19:51
by Gadiel
Karanlığı, bir perde gibi aralamak ve ötesini görmek için hareketlenen elim, boşlukta süzülüp gitti. Karanlığın ötesini görmek için yönlendirdiğim bakışlarım karanlıktan öteye ulaşamadı. Farklı bir hissiyatı arzulayan bacaklarımsa boşluğun hissettirdiği o bataklığımsı tınıdan sıyrılamadı ve ciğerlerim burnumdan içeriye doğru akarken her seferinde daha da ağırlaşan havayla dolup taşmaya devam etti. Her bir hareketimin ardından gelen o çaresizlik hissi, öncesine göre daha şiddetli ve arsız oldu. Bir öncekinden daha fazla içine çekildiğim o ıssızlık, ruhumu şiddetli bir şekilde kırbaçlayan arsız bir cezaya dönüşmekten kendini alıkoyamadı. Çaresizlik, varlığımı tescil eden yegâne gerçek oldu.

İçinde bulunduğum bu duruma vakıf olmak için yeltendiğim her an beni bataklığın dibine daha da sürükledi. Yürüttüğüm fikirler, bedenimi aşağı çeken ve beni ağırlaştıran lüzumsuz fikirler olmaktan öteye geçemedi. Ve her geçen saniye beni ayakta tutan sabrımdan bir büyük parça daha aldı götürdü ve artık sabrımın son kırıntılarının da benden yitip gittiğini hissederken, bir ses kulağımı çınlattı. Kaskatı kesilmiş bedenimi kalbimden başlayarak hareketlendirdi ve çaresizlikten aptallaşıp yavaşlayan bedenimi adım adım her bir zerresiyle hızlandırdı. Yavaş bir adımla başlayan sese yönelişim, hızlı bir kafa dönüşü ile devam etti ve heyecanla parıldayan göz bebeklerim kontrolümün dışında olması gerekenden birazcık daha büyük gözüktü. Emin olmamakla birlikte, o an görebileceğim tüm insanları kutsallıktan nem almış bir ışık süzmesi olarak görebilirdim ya da bu sadece ona özeldi.

Sapsarı saçlarıyla, karanlıkta gerçekten bir ışık süzmesi gibi parıldıyordu. Hiçbir şey ifade etmeyen düz bakışlarıyla beni süzerken, ne aradığını bilmiyordum; ama onun bu donuk bakışlarına karşın sunabildiğim tek şey çocuksu bir şaşkınlık ve telaştı.

O bir bireyden çok, tünelin ötesindeki ışık gibiydi.

Sözler, birer birer doldu kulağıma. O söylemese bile, bu sessizlik ve karanlıkta bana bir yol ihtimali sunan bu kişiyi elbette dikkatle dinleyecektim. Öyle de yaptım. Donuk ifadesine yaraşır bir ses tonuyla, sakin ve tane tane konuştu benimle. Herhangi bir duygunun esiri değildi sözleri ve o sözleri aktaran sesinin tonu. Çokta önemli değildi. O an aradığım şey sıcak bir karşılama ya da kulağa güzel gelen bir çift söz değildi. İçinde bulunduğum bu karanlıktan ve bilinmezlikten biraz bile olsa sıyrılmak, gerçek anlamda nefes alabilmekti.

Nitekim öyle de oldu.

Unutmak doğal, karanlığın adıysa "İblis Diyarıydı." Öncesi artık ona göre yoktu ve şu andan itibaren aldığım her nefes hatıralarımı oluşturacak yeni anılardı. Az öncesine kadar ölmüş olmadığımı düşünmek, doğru noktaya parmak bastığımı gösteriyor olsa da bana, yeniden doğmuş olduğumu öğrenmek o kadar da güzel hissettirmiyordu dürüst olmak gerekirse. Öte yandan bunca karanlığın ardında yatan sırrın ve ismin "İblis" olması içimi huzursuz kılıp, burada bulunma maksadımı sorgulatıyordu nedensizce.

Ama beni en ürperten şey tüm bu sözlerin arasında kendini tanıttığı ve bana ismini bahşettiği an olmuştu. "Ela." İçimi ürperten ve beni karamsarlığa sürükleyen şey onun ismi olmamıştı. Onun bana ismini bahşetmesiyle, içimde oluşan o boşluk hissi olmuştu. Refleks olarak ismimi söylemek için kıpırdayan dudaklarımın yersiz çabası olmuştu ve bu çabayı gölgede bırakan, o sonsuzluğun içerisinde zihnimde yer edinmiş anı olarak nitelendirebileceğim görüntüler olmuştu.

"Gadiel. Gadiel. Gadiel." Tekrar ve tekrar zihnimde defalarca, belki de yüzlerce kez dönüp durdu bu sözcük ve zamanla bir sözcükten isime evrildi. O sonsuzluğun içerisindeki her bir anın yorgunluğu ruhuma ve bedenime bir kez daha bir çekiç darbesi gibi çökerken, o isimde o çekiç darbeleriyle birlikte zihnime ve benliğime kazındı. Ve o sonsuz döngünün içerisinde anladım ki, o sesleniş bir sözcüğü barındırmıyordu içinde. O sesleniş, bir ismi, bana ait olan bir ismi içinde barındırıyordu.

"Gadiel." Yüzlerce kez zihnimde yankılanan bu isim, dudaklarımda var olup sesimle can bulurken gözlerim bana ait olan bir şeyi keşfetmenin haklı gururu ile kısa bir an parıldadı. Tek bir sözcüğün ardından hareketlenen dudaklarım bir kez daha duraksama haline geçip birbirine yapışırken, bakışlarım ise parıltısından sıyrılmış bir şekilde ötesini göremediğim karanlığın içinde kaybolmakla meşguldü. Kendimi birine tanıtıyormuş gibi hissetmekten çok, o anıları tekrardan yaşıyormuş gibi hissediyordum. "Hatırlayabildiğim o sonsuzlukta, bana böyle sesleniyorlardı."

Bir nefes arası kadar zaman sonra karanlıktan uzaklaşan bakışlarım, beni bu ıssızlıktan çekip kurtaran kadının bakışlarında buluşunca ona kendi hakkımda söyleyebileceğim çok daha fazla şeyin olmasını diledim nedense. Kendime dair bildiğim şeylerin oldukça kısıtlı oluşu beni az önceki yalnız halimden çok daha çaresiz ve ıssız hissettirdi.

"Bağışla beni... Fakat sormak istediğim, daha doğrusu öğrenmek istediğim bir husus var." Bir kez daha ondan uzaklaşan bakışlarım, avucumun içine doğru kayarken, avuç içimin ayası bana doğru bakıyordu. "Bu bedenin sahibi, anılarını ve geçmişini ne uğruna feda etti? Umduğu ve olmak istediği şey neydi?" Onun sözleriyle yeniden doğmuş biri olarak lanse edilmek, kendimi önceki halimden soyutlaştırdı. Ondan bahsederken, kendimden bahsediyormuş gibi bahsetmek tüm o yaşananlara ve hissettiğim bu yabancılığa tezat ve karşıt davranmak gibi hissettirdi. Bu yanlıştı. Çünkü terk ettiğim o insan, artık ben değildim. Bu boşlukta bir yerlerde yitip gitmişti ve onu kendim olarak görmek, yitip giden o hayata büyük bir saygısızlık olurdu. Eskiye dair hissedebildiğim tek şey, ruhumun derinliklerine sinmiş o inatçılıktı. Ne bu karşımdaki kadın ne de başka herhangi biri onun ve şu anki benim adına karar vermiş olamazdı.

Bu onun tercihiydi ve ondan geriye kalan bu bedenin ve ruhumun derinliklerinde hissettiğim o benliğin yapı taşları bana bu karara saygı duymaktan başka bir seçenek bırakmıyordu. Geriye kalan tek merak unsuru olan şey ise bu büyük bedelin karşılığında elde edilenin ne olduğuydu. "Gadiel" benim tek başıma ulaşabileceğim tek ve yegane sonuçtu; ama bu kadın bana daha fazlasını verebilir gibi duruyordu. Gadiel olarak yeniden doğmamın altında yatan gerçek neydi. Bunu merak ediyordum.

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 20 Jun 2023, 16:37
by GM - Dimensio
Hayatının başlangıcı olan anılar içinde duyduğun son kelimeyi dile getirdiğinde, Ela’nın gözlerinde ufak bir kıvılcımın varlığını hissediyorsun. Ancak bu kıvılcım, yoklukla varlığın arasında kendini kaybettirirken, Ela’nın donuk suratı bir kez daha karşında duruyor. İçine düştüğün karanlık ve çaresizliğe karşı Ela sadece seni izlemekle yetinirken, ağzından cümlelerin dökülmeye başlıyor. Ela ise, bakışlarını bakışlarıyla takip ediyor, gözünün takıldığı yerlere dikkatle bakıyor ve cümlelerin sonlandığında bir kez daha gözlerine kilitleniyor. Doğrudan bir şeyler söylemek yerine, daha çok senin fiziksel durumuna takılı kalmış gibi duran Ela, birkaç saniyelik sessizliğin ardından “Gadiel demek… Daha önce uyananlardan bahsettiğin gibi bir şey duymamıştım. Bunu araştıracağım ve bir cevap bulduğumda seninle paylaşacağım.” diyor son derece resmi bir şekilde. Ne var ki, bu resmiyetin altında Ela’nın samimi olduğunu ve bu hususta bir şeyler yapacağını içten içe hissedebiliyorsun. Yüz hatları ve mimikleri insana pek de öyle hissettirmese bile, bir şekilde karşındaki kişi olan Ela’nın sana yardımcı olacağına inanıyorsun.

Sözlerinin ardından birkaç saniye daha sana bakmakla yetinen Ela “Sana bir cevap vermeyi gerçekten isterdim, ancak bu benim bilemeyeceğim bir bilgi. Zira seni ilk kez görüyorum ve geçmişine dair hiçbir bilgim yok. Ayrıca, buraya gelmeyi kendi özgür iradenle seçtin ve eminim ki altında yatan sebeplerin senin nezdinde son derece geçerliydi.” diyor. Sesindeki katılık ve saygılı ton arasındaki dengeyi oldukça iyi bir şekilde harmanlayan Ela “Geçmişine odaklanmaktan ziyade, şu ana dönmekte fayda görüyorum. Çünkü sorduğun soruna bir cevap verebilsem bile, şu anda bu cevaplar herhangi bir işine yaramayacak.” diyor. Bu sözlerinin altında geçmişinin önemsizliğinden ziyade, daha çok şu anda içinde bulunduğun duruma odaklanman gerektiğini hafifçe kaldırdığı kaşlarıyla ortaya koyan Ela “Benim ve senin gibi kişiler, hem iblis diyarında hem de iblis diyarında varlıklarını sürdürebilen insanlardır. Yani, içinde bulunduğun duruma herkesin erişmesi mümkün değil. Yaşadığımız evrende insan diyarı veya boyutu ile iblis diyarı veya boyutu olarak adlandırılan iki farklı yaşam alanı bulunuyor. Genel olarak bu iki diyar arasında herhangi bir şekilde geçiş yapılması mümkün değildir. Yani sen de bugüne kadar bu diyardan haberdar değildin… Her iki diyar arasında hiçbir etkileşimin olmaması da, sıradan insanların evreni sadece kendi diyarlarından ibaret saymalarına neden olur.” diyor. Bu kısma kadar yaptığı açıklamalardan sonra bakışlarını hafifçe keskinleştiren Ela daha önemli bir konuya giriş yapacağını belli ediyor ve ardından “Her ne kadar iki diyar arasında bir etkileşim olmadığı belirtilse bile, bu iki diyarın bir kesişimi de bulunmaktadır. Bu kesişimin sıradan insanlar için fark edilmesi imkansız bir durumdur. Fakat senin de anlayabileceğin üzere bizler sıradan insanlar değiliz ve bu kesişimin içerisinde var olabilen türdeniz.” diyor.

Ela bu kısma kadar anlattıklarının kafana oturması için kısa bir süre sessiz kalıyor ve konuşmasına verdiği ara esnasında tepkilerini ölçüyor. Kuruyan dudaklarını diliyle hafifçe ıslatmasının ardından ise “Bizler, bir şekilde her iki diyarda da var olmayı başarabilen türden insanlarız. Yani kendi diyarımızda insanlarla, iblis diyarında ise iblislerle etkileşime girebiliyor, bu etkileşimin sonuçlarını görebiliyoruz. Kimi zaman bunun bir uyanış ile gerçekleştiği belirtiliyor. Fakat iki diyarda da var olabilmek, geçmişimize dair her şeyin silinmesine neden oluyor. Bu konu üzerinde fikir birliğine varılmış bir düşünce bulunmuyor. Kimileri bu durumun esas benliğin uyanışı ile geçmişteki varlığımızın çatışmasını engellemek için olduğunu söylüyor, kimileri uyanışla beraber gerçek kimliğimizi kazandığımız için bunun bir doğum olarak değerlendirildiğini… Bu görüşler esasen bizlerin de iblis olduğu fikrine kadar varan uçukluğa ulaşıyor. Bu yüzden bu kısımlarla seni sıkmak ve zaten dağınık zihnini daha da bulandırmak istemem.” diyor. Aslında baktığında bu konuda uzun uzun konuşabilecek gibi duran Ela’nın, bir nedenden ötürü bu konuyu bu haliyle sonlandırdığını anlayabiliyorsun. Ancak Ela, kendine bu konuya devam edebilme imkanı tanımadan tekrar söze girerek “Çünkü şu an için önceliğimiz bu gibi konular değil, buradan çıkabilmeyi başarmak.” diyor. Böylece Ela’nın neden konuyu sonlandırma niyetinde olduğunu anlamanla birlikte, Ela’nın konuşmaya devam edeceğini belli eden tavırları nedeniyle şimdilik suskun bir şekilde dinlemeye devam ediyorsun.

Ela sözlerinin bir kez daha kavrandığını anlamak için sessizliğini korurken, kısa bir süre sonra hafifçe nefes alıyor ve “İblis diyarında insan olarak var olmak göründüğü kadar kolay olmamakta. Zira iblisler, tam olarak davranışlarınızı çözebildiğimiz varlıklar değiller. Bununla birlikte insanların iblislere karşı üstün olduğunu söylemek de çok olanaklı değil. Bu yüzden, bu diyarda varlığımızı sürdürebilmek için bu diyarın kurallarına göre oynamamız gerekiyor.” diyor. Konuyu bir kez daha önemli bir noktaya bağlayacağını belli eden Ela, hazır olduğunu düşündüğü bir anda “Bu diyarda varlığımızı sürdürebilmenin ilk kuralı da bir iblise sahip olmaktan geçiyor!” diyor. Bu sözlerinin ardından sanki şimşek hızıyla yönelttiği bakışlarla tavırlarını sezmeye çalışan Ela “Evet, bu diyarda var olan iblisler ile etkileşime girmen ve birini kendine ait kılman gerekiyor. Ancak üzülerek söylemeliyim ki, bunun bilinen bir formülü veya çözümü bulunmuyor. Bugüne kadar herhangi bir şekilde iblisle bağ kurmayı başarmış insanların üzerinde fikir birliğine vardığı bir metot bulunmamakta. Dolayısıyla bu aşamada sana doğrudan yardımcı olmam mümkün değil. Zaten bunun bir bağ kurma işi olduğunu düşündüğünde, herhangi bir şekilde belli bir metoda bağlı kılınması da olanaksız.” diyor. Tam bu esnada, sanki bir anda omuzlarına tüm yükü bırakmış gibi olan Ela’nın bakışlarına yerleşen hafif tedirginliği fark edebiliyorsun. Ancak Ela, bu noktada konuşmasını sonlandırmış gibi duruyor ve her senden gelecek tepkileri beklemeye koyuluyor.

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 21 Jun 2023, 02:14
by Gadiel
Sonsuz bir açlık, kuşkusuz ve görgüsüz bir edayla varlığını son derece açık bir şekilde belli ediyordu. Göz bebeklerim, yüz hatlarım ve belki de insanları okumakta birazcık ustalaşmış herhangi birine göre vücudumun herhangi bir uzvu... Ela'nın ağzından çıkacak olan her kelime ve o kelimenin altında barınan bilgi tutamlarına sonsuz bir özveri ve edepsiz bir sabırsızlık besliyordum. Etrafımı sarmış bu karanlık ve bilinmezlik onun ağzından çıkan her bir sözcükle birazcık daha dağılıyordu. Bazense sadece aklımdaki soru işaretlerini daha fazla arttırmaktan daha ileriye gidemiyordu; ama bu anlarda beni bu bilgi çokluğundan Ela'nın hoşgörüsü ve anlayışı kurtarıyordu. İçinde bulunduğum durumu daha önce yaşamış kadar anlayışlı davranıyor, bazense kırılgan bir hastanın ameliyatını gerçekleştiren bir doktor kadar hassas ve ince davranıyordu. Onun bu tutumunun bana özel olmadığını elbette anlayabiliyordum. Suratının her bir eksenine yayılmış o ketumluk ve ifadesizliğe rağmen, onun iyi bir insan olduğunu hissedebiliyordum. Bazen onu sözleri ele veriyordu bazense bakışlarındaki ufak bir değişim dikkatimden kaçamıyordu. Henüz genç gözüken aurasına rağmen, söylemlerinden anladığım kadarıyla benim gibi çok fazla kişiye rehberlik etmiş gibiydi. Eğer yaptığı şey onun bir işiyse, yaptığı işin hiç kolay olmadığını rahatlıkla ifade edebilirdim. Bu karanlık ve yoksanlık bir yana, en az bu karanlık ve yoksanlık kadar kendi içlerinde kaybolmuş insanlara rehberlik etmek pekte kolay olmasa gerekti. En azından bana göre.

Sözleri, beni haklı çıkardığında şaşırmadım ya da buna bir tepki gösterme gereksinimi dahi duymadım. Kalbimin derinliklerinde hissedebildiğim bu şey, silinmiş olan geçmişime rağmen bana aitti ve bana ait olduğu kadar geçmişteki bu bedenin eski sahibine... Bu yaşadığımız şey her neyse, kalbin ve ruhun derinliklerine kadar ulaşamıyordu. Bu yüzden Ela'nın bu bedenin eski sahibine dair söylediği şeyler benim için yeni bir bilgi değildi. Bunu tüm kalbimle hissedebiliyordum zaten en başından beri. Ama diğer söylediği kısım için bunu yapabilmenin o kadar kolay olduğunu düşünmüyordum. Hoş, hiçbir şey hatırlamadığım bir geçmişi ve artık bana, yani bu fani bedenin yeni sahibi olan Gadiel'e ait olmadığını düşündüğüm bir geçmişi geride bırakmak kolay olmalıydı sözde, ama merak her insanda olan bir kusurdu ve bu kusur her insanda olduğu gibi doğal olarak bende de vardı. İnsan fıtratına işlenmiş arsız bir ton olarak nitelendirebilirdi; insanların tarih dediği şeyin özü de bundan doğuyordu zaten. Merak ve merak. Fakat Ela haklıydı. Bu yersiz ve belki de doğal olan merakımı geride bırakıp, önüme odaklanmalıydım.

Çünkü geçmişim bu iblis diyarına sinmiş karanlıkta bana ışık olmayacaktı.

Geleceğiminse olup olmayacağını henüz bilmiyordum.

İblis diyarı ve insan diyarı... Bir anda tüm bunları anlamak, Ela'nın ağzından çıkan her bir sözcüğü anından sindirip, zihnimin bir köşesine bilgi olarak atmak dürüst olmak gerekirse kolay değildi. Her bir sözcükle birlikte biraz daha şaşırıyor ve anlattığı şeylerin karşısında oluşan anlamsızlık birikintisine bir birikinti daha ekliyordum. Bu benim aptal olmam ile ilgili değildi. Ela'nın anlattığı şeylerin normal olmamasıyla ilgiliydi. Belki söylediği her şeyi o an anlıyor olsam bile benliğim ve dürtülerim hemen bunu kabul edemiyordu. Biraz zaman gerekiyordu ve Ela bunun farkında olmalıydı ki her uzunca konuşmasının ardından yeni bir konuya geçmeden önce bir süre susuyor ve bana o fırsatı tanırken, anlayıp anlamadığımı görmek için beni gözlemliyordu. Bana sunulan o anı büyük bir nimetmiş gibi kabul ediyor ve anlattığı her şeyi sindirmek için kullanıyordum. Kesişimler ve bizlerin sıradan birer insan olmayışımıza kadar anlattığı her şey zamanla kafama oturuyordu. Dediğim gibi anlattığı şeyler aslında anlaması çok zor şeyler değildi. Ne Ela bunları kötü bir şekilde dillendiriyordu ne de ben o kadar salakmışım gibi hissetmiyordum; ama iş anlattığı şeyleri kabul etmeye gelince, içinde bulunduğum bu hiçliğe ve Ela ile karşılaştığım ana kadar yaşadığım her şeye rağmen pek kolay olmuyordu.

Ama sonunda kabul etmekten başka bir seçeneğim de olmuyordu.

Çünkü ortada ne bir yalan vardı ne de bunları yalanlayabilecek önceki bir yaşantım. Tamamen boştum ve ilk defa tamamen bu kadar boş olmam işime yarıyordu. Çünkü eminim tüm bunları geçmişi olan, öncesinde normal bir yaşantısı olan bir adam olarak dinleseydim inanması kabul etmesinden çok daha güç olurdu.

İki diyarda var olabilmek... Bizi özel kılanın bu olması garipti. Başka bir diyarda var olabilmek neden isterdi ki insan? Gözlerimi açtığım bu toprakların bana ait olmadığını öğrenmek her ne kadar içimi rahatlatmış olsa da, bir işgalci gibi hissetmek beni ötekileştirmişti. Buraya ait olmadığımı anlamak aslında zor değildi. Bu topraklar en başından beri tüm gücüyle beni reddediyor ve bastırmaya çalışıyordu. Bastığım zemin, içime çektiğim hava ve ötesini göremediğim o karanlıkla bu diyar bana buraya ait değilsin diyordu.

O yüzden bu diyarın misafirleri olduğumuzu öğrendiğim anda 'O zaman gidelim' demek istedim.

Ama gitmenin, kalmaktan daha zor olduğunu öğrendiğimde bunu Ela'ya söylemeye yeltenmedim bile.

Bir çok farklı görüş, bir çok farklı inanış... Benim ve benim gibilerin bu yaşadığı şeye Ela'ya göre bir çok farklı bakış açısı vardı. Ela'nın bile bilmediği bir şeylerin olması, içimi ürpertmişti. Zira dakikalardır benimle her şeye vakıfmış gibi konuşan bu insanın bile bazı konularda yetersiz olması, içinde bulunduğumuz bu 'şeyin' anlaşılması güç bir şey olduğunu gösteriyordu. Bir diyara adım atıyorsun ve bu diyardan çıkmak için bir iblise ihtiyaç duyuyorsun.

Çocukları aç bir denizcisin ve balık tutmak için denize açılıyorsun. Eve dönmek için balık tutmak zorundasın, peki ya tutamazsan?

Ela bundan bahsetmedi ve bende sormak istemedim. Çünkü yeteri kadar tedirgin görünüyordu. Uzun bir konuşma yapmıştı ve söylediği her söz bilgi olarak açlığımı giderse bile, onun düşündüğü gibi aynı zamanda bana yüktü. Ama tüm söylediği ve anlattığı şeylerin omuzlarımda hissettirdiği yük, o sonsuz düşte hissettiğim şeyin yanında bir hiçti ve o bunun farkında olsaydı eminim tedirgin olması için hiçbir sebep kalmazdı geride. Ama farkında olması için elimden bir şey gelmezdi, çünkü bunun bir yolu olduğunu sanmıyordum, varsa bile benim buna dair en ufak fikrim bile yoktu. "Teşekkür ederim, seni yordum." dedim olabildiğince minnet dolu bir ifade ve tonla. Akabinde tedirgin bir tutumla karanlığa doğru yönelen bakışlarımı vücudum takip etti ve sırtımı Ela'ya döndüm bir anda. İşaret parmağım ötesini göremediğim karanlığa doğru uzanırken; "Karanlık, ardına saklanmak isteyenler için bazen güzel bir yuvadır. Sanırım bulmak zorunda olduğum şey, ötesini göremediğim bu karanlığa doğru ilerlememden ve onu aşmamdan geçiyor. Ne kadar zahmetli ve ürkütücü." Tüm bu sözlere rağmen, o karanlığa hiç düşünmeden ilerlemek yapabileceğim bir şey değildi. O karanlıkta beni bekleyen şeyin ne olduğunu bilmiyordum ve bilmediğim her şey şu sıralar beni ürkütüyordu. Bu yüzden acele etmedim ve beni bekleyen yazgıma doğru hareket etmeden önce son bir kez dönüp Ela'ya baktım.

Son bir söz, belki de son bir tavsiye aradım onda.

Belki de sadece biraz zaman kazanmak istedim o karanlığa doğru ilerlemeden önce.

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 21 Jun 2023, 16:37
by GM - Dimensio
Gösterdiğin minnet karşısında Ela’nın yüzündeki katı ifadeyi bir nebze de olsa yumuşattığını fark edebiliyorsun. Sanki aranızda geçen konuşmada takındığınız üslup hoşuna gitmiş gibi görünen Ela, bu mesafede kalmak ister gibi görünüyor. Bunun bir getirisi olarak, Ela’nın dik omuzlarını bir nebze rahatlattığını ve dışarıya doğru çıkardığı göğüslerini de daha basık bir konuma getirdiğini görebiliyorsun. Takındığınız tavırlar, alenen bir güven ilişkisinin doğduğunu müjdeliyor olsa bile, bir diğer yandan Ela’nın üzerindeki tedirginlik kisvesini atması, içten içe kendine olan inancının seviyesini de arttırıyor. Bu haliyle, karanlık ve bilinmezlik her ne kadar ürkütücü ve korkunç olsa bile, en azından bu ürkütücülük ve korkunçluk içerisinde tek başına olmadığını bilmek ruhuna bir dinginlik aşılıyor.

İşaret parmağını uzattığında Ela, gösterdiğin bilinmeyen bir cismi bulmak için gözlerini çeviriyor ve karanlığın belirgin bir noktasına takılan gözleriyle söylediklerini dinliyor. Konuşmanı sonlandırmanın ardından ise, sanki bu zahmet ve ürkütücülük üstüne birkaç saniye de olsa düşünüyor gibi görünen Ela bakışlarını yavaşça sana doğru çeviriyor. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme, sanki Ela’nın ömründe ilk kez güler gibi durduğunu ve bunun bir ilk olması nedeniyle bu konuda yeteri kadar başarılı olamadığını görebiliyorsun. Ela’da beliren rahatlık ve şimdi de görünen belli belirsiz gülümseme, karanlığın tonunu ister istemez bir kat açarken Ela “Karanlık her zaman göründüğü kadar kasvetli olmayabilir. Zira karanlığın üstesinden gelebilecek kudrete haizsen, o zaman karanlığın senin açından bir anlamı da yoktur.” diyor. Ancak hemen ardından, birden duruşuna hafifçe çekidüzen veren Ela “En azından bu şekilde düşünüyorum, niyetim ders vermek değil.” diyor. Cümlesinin sonlarına doğru azalan ses tonuyla birlikte başını hafifçe eğen Ela “Haddimi aştıysam bağışla.” diyerek samimi bir özrü dilemekten de çekinmiyor.

Özrünü dileyen Ela, senden gelecek karşılığı beklemeksizin kafasını kaldırırken, bu kez gözleriyle ardına kilitleniyor ve hafifçe soluklanmasının ardından “Konuşmak güzel şey. Ancak sanırım artık sözlerimize bir virgül koymak gerekiyor.” diyor. Her ne kadar Ela’nın bu sözleriyle ne demek istediğini tam olarak anlayamasan bile, bir anda ruhuna basan bir sıkıntıyla arkanı döndüğün anda, gördüğün manzara karşısında istemsizce geriye doğru bir adım atmaktan kendini alıkoyamıyorsun.


Birkaç derin nefes…

Birkaç derin nefes daha…

İlk parıldama…

Kırmızı…

Parlak…

Kan…

Karanlığın içinde ilk beliren kırmızı parlaklık bir nokta, giderek artmaya başlıyor usulca. Kendine konduramasa da içine yayılan korku, her bir parıldamada daha da artıyor ve her bir parıldama daha da yerine sabitliyor söz geçiremediğin ayaklarını. Gördüklerinin gerçek olamayacağını haykırmak istesen de gözlerinin yanılmadığına emin oluyor.

Image

Birkaç metre arkanda en küçüğü 1.50 metre, en büyüğü ise 2 metre civarında olan onlarca yaratığın ve onların hemen ardından duran daha onlarcasının bakışlarıyla olduğun yere çiviliyorsun adeta. Nefes almak bile şu anda yapabileceğin en zahmetli iş gibi görünüyor. Bilinmezliğin içine düştüğün anda yaşadığı korkunun birkaç katını iliklerine kadar hissedebiliyorsun.

Tam bu anda Ela yanında olduğunu belli edercesine hemen sağ tarafına kadar geliyor ve bakışlarını olduğu yerden ayırmadan Görü’n hiç yok değil, ancak burası için yeterli de değil. Zira başından beri burada olan iblisleri bu mesafede ancak fark edebilmek, senin açından ileride sorun yaratabilir.” diyor. Ancak Ela’nın ses tonundan bunun sadece kötü bir şey olmadığını, kötünün de kötüsü olabileceğini anlaman güç olmuyor. Bu sözlerinin ardından Ela Görü iblislerin varlığını hissetmen konusunda sana yardımcı olacak. Ancak her iblisin varlığını hissetmen kolay olmayacak.” diyor. Bu aşamada Ela sanki güvenini yerine getirmek için o belli belirsiz gülümsemesini bir kez daha yüzüne kondururken “Meraklanma, sana zarar vereceklerini düşünmüyorum.” diyor ve “En azından burada olduğum sürece zarar veremezler, endişelenme.” diye ekleme yapıyor, kendini övmekten uzak bir ses tonuyla. Birkaç nefeslenmenin ardından Ela, gördüklerinin gerçek olduğuna kendini ikna etmiş olduğunu düşünerek hafifçe bakışlarını sana çeviriyor ve “Ancak bu sırada boş durmanı da istemem. İblis edinme konusunda belli bir metodun bulunmadığını belirtmişsem de, iblislerin daha çok duygulara tepki verdiği düşünülüyor. En azından iblis edinme konusunda en işe yarar yöntem bu diyebiliriz.” diyor. Hemen ardından ise, karşınızdaki iblis ordusunun önemsizliğini vurgulamak ister gibi vücudunu tamamen sana doğru dönen Ela “Hissettiğin en baskın duyguya odaklan ve onu sonuna kadar yaşa. Başka hiçbir şey düşünmeden ve aklına başka hiçbir şey getirmeden bunu yap. Böylece bir iblis duygularına karşılık verecektir. Ne kadar denemen gerekirse o kadar dene, ancak yılma. Sonrası ise tamamen senin ellerinde olacak.” diyerek sözlerini sonlandırıyor. Ancak duruşu ve bakışları hiçbir şekilde iblis ordusuna kaymadan, tamamen sende sabit kalıyor.

Off Topic
Font büyüklüğünü bir tık arttırsak da benim için de okumak bir tık daha kolay olsa? Hı, ne dersin? :M

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 22 Jun 2023, 14:25
by Gadiel
Bir buzulun erimesini andırdı Ela'nın yüzündeki ve vücudundaki o değişim. Kalben hissettiğim minnet duygum, tıpkı zaman zaman onun sözlerinin benim kalbime işleyişi gibi işlemiş ve onun tarafından samimi bulunmuş gibiydi. Bu kasvetli ve karanlık toprakların üzerinde bir süredir yalnız değildim, ama ilk defa bu an bir dostun yoldaşlığını arkamda hissetmiştim. Bu tüm karanlığın içerisinde ruhuma sıcak bir dinginlik aşılayan ilk an olmuştu. Buna rağmen vücudum Ela'nın aksine rahatlamamış ve yumuşamamıştı. Karanlığın ötesindeki yazgım, tüylerimi ürpertiyor ve vücudumun her bir zerresini sıkı ve katı bir forma sokuyordu.

Rahatlamak, yedi büyük günahtan biriydi sanki.

İlerlemekse, olması gerekenden çok daha zor bir eylemdi.

Sözlerimi takip eden bir gülümseme, Ela ile önümdeki karanlık arasında gidip gelen bakışlarımı Ela'da sabitledi. Tanıştığımızın ilk anında beni süzmek ve anlamak, belki de keşfetmek için attığı o derin ve delici bakışı bu sefer ben ona attım. Bakışlarımla yüzünün her bir detayını süzerken, gülümsemesinin ardında yatan acemiliği çabucak yakaladım. O an bunu neden kendine yaptığını merak ettim. Bu gülümsenin üzerine inşa ettiği o sahte ciddiyet ve soğukluk ona hiç yakışmıyordu keza. Gene de ona bunu sormak gibi bir edepsizlik yapmadım. İnsanlar bazen olması gerekenden farklı gözükmek zorunda olabilirdi. Sebepleri olan şeylerin, sonuçları olurdu. Bazen mühim olan sonuçken, bazense mühim olan sebebin kendisidir. Bana göreyse tüm bunların içerisinde en önemli irfan ise hakikatin kendisidir. Çünkü hakikat, en doğru olandır.

Ciğerlerime dolan hava hafiflerken, etrafımı sarmış karanlık zayıfladı sanki... Belki yorgunluğumun getirisi olan ufak bir göz yanılsaması ve baş dönmesiydi hissettiğim belki de bulanık zihnimin arsız bir çabasıydı; ama benim umduğum şey Ela'ya duyduğum güven akan her saniyeyle birlikte karanlığa karşı olan güvensizliğimi aşıp geçiyordu ve bu ister istemez tüm benliğimde bir rahatlama oluşturuyordu. Onun sözleriyle birlikte karanlık bir anlam kazanmış gibi hissediyordum. Bu yüzden Ela ders vermekle ilgili özrünü bana aktarırken ona bir cevap vermek için yeltenmeyen dudaklarımın aksine gözlerim oluşan o minnetle birlikte büyüyor, başım ise saygıyla eğiliyordu.

Ela'nın özrü karanlıkta yitip gidiyordu.

Verdiği ders ise kalbime yavaşça, ama derince işleniyordu.

Derin bir nefes almakla meşgulken ben, Ela ilk defa anlamsızca konuşmuş gibi gözüktü gözüme. Çünkü az önceki sözlerinin üzerine söylediği bu sözler bağdaştırmak için birbirinden çok uzak şeylerdi; ama bu anlarda kalbime binen o ağırlık, istemsizce kafamı Ela'nın baktığı yöne doğru çevirdi. Gözlerimi açtığım ve kendimi bu karanlık diyarda bulduğum andan itibaren bedenimin verdiği en hızlı tepkiyi tam olarak bu anda verdim. Geriye doğru hızlı bir adım attım.

Ama sonrasında durdum. Ne zihnimin derinliklerinde yapacak bir şey buldum ne de karşımdaki bu görüntüye karşı bir fikir yürütebildim. Hissedebildiğim tek şey korku ve huzursuzluk oldu. Adeta topraktan fışkıran bu hisler, beni olduğum yere mıhladı. Az önce yalnızken hissettiğim tüm o duygular, tekrardan birer birer açığa çıktı ve bu sefer olması gerekenden çok daha şiddetli bir şekilde ruhuma baskı kurdular. Nefes almayı unuttum, düşünmeyi ise başaramadım. Kaçmak bile elimden gelmedi ki, ona dair bir şey düşünemedim. Sanki tüm bedenim ve ruhum karşımdaki bu görüntü karşısında yitip gitmişti. Nutkum tutulmuş ve her şey yavaşlarken, hızlanan tek şey kalp atışlarım olmuştu.

Bu diyarın gerçek ev sahipleri en sonunda davetsiz misafiri bulmuşlardı.

Ne yapmalıydım? Bilmiyordum. Yapabileceğim tek şey öylece durmak gibi geliyordu.

Ela... Bulanıklaşan zihnimi, yanıma doğru attığı o güven dolu adım ve sözleriyle bir anda aydınlattı. Hemen ötemdeki bu yaratıklar, hala ürkütücü ve korkunç olmasına rağmen, ben o kadar çaresiz hissetmiyordum. Görü... En başından beri baktığım karanlığın içinde var olduklarını düşündükçe ve az önce onlara doğru ilerleme fikrinin aptallığıyla zihnim çalkalanınca, hissettiğim çaresizlik ve yoksanlık kalbimi anlamsızca acıtan birer kuvvete dönüştüler.

Korkmak, bilmediğin bir şey için doğaldı.

Ama bu kadar çaresiz ve yoksan olmak, Ela'ya bu kadar bağlı olmak doğal hissettirmiyordu.

Ela'nın önemsizce iblisleri göz ardı edip bana döndüğü an, düşündüğüm şey Gadiel'in kendisiydi. Bana en güçlü duyguma odaklanmamı söylediği an aklıma gelen ilk şey korkuydu. Şu an en yoğun hissettiğim şey korku ve çaresizlikti; ama buna rağmen bu doğru hissettirmiyordu. Bana ait olan en kuvvetli şey korku ve çaresizlik değil gibiydi. Gadiel gibi hissetmiyordum. Gadiel olmak kim ve ne olmak bilmiyordum, ama bu kadar korkak ve çaresiz olmak olmadığına emindim.

Bu yüzden korkuyu ve çaresizliği eledim. Ela'dan iblislere doğru kayarken bakışlarım, istemsizce gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. O anı düşündüm. Her şeyi ve herkesi kucakladığım. Birini diğerinden ayırmadığım.

Duraksadım. Bir kaç kez daha nefes alırken, kalbimin sakinleşmesine ve durgunlaşmasına müsaade ettim.

"Gadiel." diye fısıldadım kendime.

Bu anda gözlerimi açmam gerektiğini hissettim ve bedenimi iblislere doğru döndürürken, kollarımı iki yana doğru açtım. Bir adım Ela'dan öne doğru uzaklaştım ve iblislere bir nebze daha yakın oldum. Tıpkı o an gibi, birini diğerinden ayırt etmeden, kalbimden geldiği gibi hepsini kucaklamak istedim. İblisleri bağrıma basmak doğru olan mıydı bilmiyordum. Ela'nın bahsettiği kabulleniş ve metot bununla mı alakalı mıydı gerçekten bilmiyordum. Bildiğim tek şey, kalbim olması gerektiği gibi hissettiriyordu.

Ne olursa olsun yıkılmayacak ve ne yaşanırsa yaşansın durgunluğunu yitirmeyecek gibi.

Kuvvetli ve köklü gibi. Bana ve herkese aitmiş gibi.
Off Topic
Font'a dair halen bir rahatsızlık ve hoşnutsuzluk varsa belirtirseniz sevinirim, birazcık daha büyüttüm. Eğer yeterli değilse fontun bizzat kendisini değiştirebilirim.

Re: Doğum (Gadiel)

Posted: 23 Jun 2023, 11:21
by GM - Dimensio
Ela’nın sözleriyle birlikte, kendini ruhuna bırakıyorsun kollarını iki yana açarken. Sadece insanları veya iblisleri değil, adeta tüm varlık alemini kucaklayacak kolların bedeninden bağımsızlaşıyor. Ruhun kabında hareketleniyor ve bu hareketleniş nahoş bir tat bıraksa da, tam bu anda güzel hissettiriyor. Doğal hissettiriyor… Doğru hissettiriyor… Bu ana kadar tüm hissettirmediklerinin aksine… Ve bu hsiler de, yeni dünyanın şekillenmesini sağlamaya başlıyor.