Page 1 of 2
Doğum (Mihr | Vebra | Ecanus)
Posted: 13 Jul 2022, 12:03
by GM - Dimensio

“Herkes bunun döngü olduğunu sanıyor. Ancak bazıları bu döngüden fazlası, öyle değil mi?”
Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Yerde uzanan bedeninin ne kadar hafif olduğunu bir anda fark ediyorsun. Sanki gökyüzünde kütlesi olmayan herhangi bir cisimmişsin gibi savrulduğunu düşünüyorsun. Ellerinle yeri yokladığında, aslında düz bir çimenliğin üzerinde yattığını fark ediyorsun. Kendini biraz toparlıyor ve olduğun yerde yavaşça doğrulup etrafına bakınmaya başlıyorsun. Ancak etrafında kurumuş ağaçlar, çoraklaşmış toprak ve parça parça dökülen tepeler dışında bir şey göremiyorsun. Manzara, senin için dehşet verici nitelikte olsa bile bulunduğun yerin yeşillik olması seni düşünceli bir hale sokuyor. Her tarafta yok olmaya yüz tutmuş doğa parçalarına inat, bulunduğun noktanın sağlıklı yeşilliği seni diri tutuyor gibi geliyor.
Duyduğun birkaç sesle birlikte sesin kaynağını bulabilmek için etrafına bakınıyorsun. Bir anda, birkaç metre ötenden yok olmaya yüz tutmuş bir tepe yolunda insanların sana doğru koşmaya başladığını fark ediyorsun. Çığlıkları kulaklarına çalınan insanlar net göremesen bile, çığlıkları bile korkularının ve içinde bulundukları dehşetin şiddetini sana yansıtıyor. İstemsizce ayaklarının sana doğru koşmakta olan insanlara yöneldiğini fark ediyorsun. İnsanlara yaklaştıkça ve onların seni net görmesini sağladıkça, çığlıklardaki korkunun yerini coşkunun aldığını hissedebiliyorsun. Onlarca insan, sanki sadece edep yerlerini örten kumaş parçalarıyla sana doğru büyük bir şevkle koşarken, bir anda attığın adımların çorak toprağı yeşillendirdiğini fark ediyorsun. Kurtuluşu sende bulan insanlar ile sanki tüm doğa bir olmuş gibi hissediyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.
“Mihr!”
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“Kimileri bu hayatı yaşar, kimileri ise yaşanan hayatları tadar. Hayatları tadan ise her birininkini yaşar!”
Duyduğun bu ses ile irkilerek kendine geliyorsun bir anda. Uçsuz bucaksız bir boşluğun içinde bulduğun bedeninin her şeyden ve herkesten uzak olduğunu hissediyorsun. Açılan gözlerin sanki binlerce yıl kapalı kalmış olmasına rağmen, zihnin tüm bu yıllar boyunca aralıksız çalışmış gibi yorgun hissediyorsun kendini. Gözlerin boşluğun içinde onlarca bedeni görebiliyor olsa da, tüm bu insan bedenlerinin varlığına bir anlam vermek senin adına pek mümkün olmuyor. Nitekim, bu insan bedenlerinin senden bağımsız ve seninle hiçbir irtibatı olmaksızın kendi hallerinde bir şeyler yapıyor olmaları, içine düştüğün boşluğun en büyük bilinmezliklerinden biri oluyor. Kendine tek bir hedef olarak seçtiğin insan bedenine yoğunlaştığında, bu kişinin seni hiç fark etmediğini ve seninle alakalı hiçbir şeyi olmadığını görüyorsun. Normal bir şekilde yemek yiyor, başka insanlarla konuşuyor ve akşam vakti olunca kendine bir yatak bulup yatıyor. Kendini başka bir insan bedenine yanaştırdığında, benzer günlük yaşantının farklı tezahüründe buluyorsun kendini. Hepsi bu.
Yüzlerce insana ait yaşam kesitlerinden hangisine tutunmaya çalışırsan çalış ve kendini fark ettirmek için ne yaparsan yap, hiçbiri seni idrak edemiyor ve hiçbiri senin varlığını hissedemiyor. Neredeyse her bir insanın en ufak hissini dahi içinde yaşıyor olmana rağmen, hiçbir insanın seni fark edememesi büyük bir korku ve dehşetin var olmasına neden oluyor içinde. Her bir yüz sana kapanan bir kapı gibi geliyor, ancak her bir yüz yine de seni çağırıyor. Sonunda ise, gördüğün yüzlerce insanın uykuya dalması oluyor. Onlar uykuya dalsa da senin fiziki anlamda uykuya ihtiyacın yok gibi ve yorgunluğa dair en ufak bir emare hissetmiyorsun. Bu anda ağızlardan dökülen tek bir kelime duyuyorsun.
“Vebra!”
Re: Doğum (Mhir | Vebra)
Posted: 13 Jul 2022, 12:04
by GM - Dimensio

Tamamen karanlık bir yerde gözlerinizi açtığınız anda, yanı başındaki kişiyle bir anda göz göze geliyorsunuz. Az önce yaşadıklarınız, hissettikleriniz veya duyduklarınızın ne olup bittiğiyle ilgili en ufak bir fikriniz bulunmuyor. Tıpkı kim olduğunuzu bilemediğiniz gibi… Derin bir çığlık içinizdeki tüm varlığı hiçliğe çevirirken, ruhunuzun çekildiğini ve geriye kalan et ve kemik parçalarının sizi oluşturduğunuzu fark ediyorsunuz. Buna karşın ne bir hareket ne de bir ses çıkaramıyorsunuz ilk anda. Ne gördüğünüz yüzler tanıdık geliyor ne de bu yüzleri gören gözleriniz size ait hissettiriyor. Sahibinin rızası dışında işgal ettiğiniz bir vücutta emaneten bulunuyormuşsunuz gibi geliyor size. Aldığınız nefesin ciğerlerinize dolduğunu, ancak bu ciğerlerin size ait olmadığını ve gözlerinizin gördüğünü, ancak gözlerinizin de size ait olmadığını fark ediyorsunuz. Bir anda tüm vücut parçalarınıza karşı aynı duyguları yaşamaya başlıyorsunuz. Fakat bir şekilde, yaşamaya ve nefes alıp vermeye devam edebildiğiniz anlıyorsunuz. Sizi siz yapan zihninizin varlığını koruduğunu idrak ediyorsunuz, kim olduğunuz sorusuna dahi cevap veremiyor olsa da.
Bakışlarınız birbirinizin üstünde geziniyor. Ne var ki, gördüklerinizden ziyade kendinize anlam vermeye çalışıyorsunuz. Karanlık içerisindeki siyah dalgalanmalar ile birlikte, kısa bir anlığına da olsa bulunduğunuz ortama odaklanmanızı sağlıyor. Gözünüz, siyah dışında ve dalgalanmaların yarattığı siyaha çalan grilikler dışında başka ayırt edici hiçbir şey görmüyor. Bastığınız zemin, adeta boşluktaymışsınız gibi hissettiriyor, ancak aynı anda ayaklarınızı yerden kaldıramayacak kadar güçlü bir çekimin varlığına da karşı koyabileceğinizi düşünmüyorsunuz. Kokudan soyut bu ortamda son olarak fark edebildiğiniz şey, havanın giderek ağırlaştığı ve ciğerlerinize dolmakta zorlandığı oluyor. Elbette bunun iç dünyanızda yaşadığınız boşluk mu olduğunu veya havanın gerçekten mi ağırlaştığını tam olarak anlayamıyorsunuz.
Bir hiç kimse olarak, hiçliğin ortasında, hiçbir şekilde ne yaptığınız bilmeyerek var olmuş oluyorsunuz. Hepsi bu.
Off Topic
İlk konunuzda sizlere başarılar dilerim. Konuda herhangi bir yazım sırası bulunmamaktadır. Konuda uygulanacak pasiflik süresi 72 saattir. Bu aşamada pasiflik kurallarına bir kez daha göz atmanızı tavsiye ederim. Hepinize iyi RP'ler dilerim.
Re: Doğum (Mihr | Vebra)
Posted: 15 Jul 2022, 17:07
by Mihr
Gözlerini açtığında az önceki grilikten eser kalmamıştı. Her şey daha fazla koyulaşmıştı. Sanki etraftaki kötülük iyiliğe karşı kazanmıştı. Azıcık yeşeren umut yok olmuştu. Siyah griyi yenmişti. İnsanlar kaybolmuştu. Etrafını saran o yeşil ve sıcak doğa yanından ayrılmıştı. Coşku ve dehşet karışımı his toz olmuştu. Az önce olanları hatırlıyordu. Fakat olanları başkasının gözünden izlemiş gibiydi. Kendisini 3. kişi gözünden hatırlıyordu. Şimdiyse tek analiz edebildiği şey gözlerini açtığından itibaren ona bakan bir çift gözdü. Zararsız gözüküyordu. Gerçi sahiden... Zarar neydi ki? Az önceki insanlarla alakası olabilir miydi? "Hayır..." "Her neyse...".
Kafasında hiçbir şey rayına oturmuyordu. Sanki parçaları eksik bir yapbozun içinde gibiydi. Karanlık... Karanlık gittikçe düşüncelere dalmasına sebebiyet veriyordu. Az önceki yaşananlar neydi? O harap olmuş tepe, solmuş ağaçlar neredeydi? Doğayı kucaklayıp üstüne koşan insanlar neredeydi? Oradan buraya nasıl geldi? Hep burada mıydı? Burası neresiydi? Kendisi burada formen ve somut bir şekilde bulunuyor muydu? Kendisi kimdi? O kimdi? Evrende bir kimlik taşıyor muydu? Var olmuş muydu? Uyuya kalmaya benziyordu her şey. Uyanmıştı fakat beyni nerede olduğunu ve kim olduğunu henüz söylemiyordu ona. Sinir bozucu muydu? Onu bile bilmiyordu. Düşünecek çok şey vardı aklında o yüzden hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu.
Kesinlikle bir bedenin içindeydi. Fakat bunu sadece görebilerek anlıyordu. Kukla gibi oynatıldığını düşünüyordu belki de. İçindeki tüm organlar emaneten duruyormuş gibiydi. İzinsiz bu bedenin içindeymiş gibi kendisini suçlu hissediyordu. Gözleri yuvalarından çıkacak, dişleri dökülecek ve organları vücudunu terk edecekti belki de. Yine de yukarılarda bir yerde bilinci vardı. Bunu anlayabiliyordu. Etrafını, kendisini, kim olduğunu, nerede olduğunu ve karşısındaki kim olduğunu sürekli merak ederek anlıyordu bunu. Yine de sadece ruhen buradaydı.
Her şey bir yana sonuçta karşısında ona benzeyen bir varlık oturuyordu. Onun gibi uzuvları vardı. En azından bu kısım benzerdi onun için. O da mı kendisi gibiydi? Yoksa burada olmalarının sebebi o muydu? Konuşmayı denemeye çalışıyordu fakat ağzından dökülecek kelimenin ne olacağını karar veremiyordu. Bulunduğu ortamı veya kendisini nasıl ifade edebilirdi? Soracağı şeyleri sormaya cesaret bile edemiyordu. Gözlerini kapattı 2 saniye. Tekrar açtığında bir anlığına da olsa tanıdık bir şey görmüştü. Gri. Gözleri gibi gri. Ağzı, dili gibi gri. Zihninin her köşesi gibi gri. Geleceği, geçmişi gibi gri. Ardından gözlerini aşağıya çevirdi. Sahi bir yerin üstündelerdi. Gerçi zemin, ayağına yapışmış kocaman bir yük gibiydi. Onu daha da aşağıya çekiyordu. Kesinlikle ayağa kalkmasını istemiyordu. Havanın giderek basıklaştığını da fark ediyordu. Etraftaki hava, ona verilen zorunlu emri reddediyordu. Yoksa içinde olduğu bedeni mi bunu istemiyordu?
Bir siyahın ortasında siyah bir şekilde var olmuş oluyordu. Siyah bir geçmişten gelip siyah bir zamanın içindeydi. Siyah düşüncelerle birlikte siyahı hissediyordu belki de. Zihninde azıcık beyaza bile razıydı artık. Sorgulama kavramını bile sorgulamaya başlıyordu. Kendisine sorduğu sorular mantıklı mıydı? Gerçekten evrende kimlik diye bir şey var mıydı? Kendisi neydi? Var olan neydi? Siyahı anlamaya çalışıyordu. Siyahın içinde bir doğum muydu bu?
Re: Doğum (Mihr | Vebra)
Posted: 17 Jul 2022, 03:48
by Vebra
Beklenmeyen bir ses ile irkildim. Bu irkilme ile bilinçsizliğin getirdiği huzurlu sessizlik ve rahatsız edici hissizlik ile aramda oluşan bağ bozuldu. Bilincim yerine gelmiş olmasına rağmen içimde bir boşluk hissediyorum. Hiçlikten bile daha büyük bir boşluk. Herkesten uzak bir yalnızlık... Yalnızlık ise fark ettiğim tek his değildi. Kafam bedenime ağır geliyormuşcasına bir his hatırlayamadığım süreçte bilinçsiz olup olmadığımı bile bana sorgulatan bir ağırlık.
Kendimi bir nebze toparladıktan sonra etrafıma bakınmaya başlıyorum. Boşluğun içinde bazı bedenler fark ediyorum. Neredeyim, neden buradayım gibi akla gelebilecek herhangi bir soruya veremeyeceğim cevaplarla bedenlere bakıp anlamlar yüklemeye çalışıyorum. Sonuç ise aynı bulunduğum boşluk gibi bir hiçlikten ibaret oluyor. Ne kendim için ne de diğer bedenler için bir varsayım da bulunamıyorum. Hatta bedenlerin benim aksime bir varlık belirtisi göstererek bir şeyler yapıyor olmaları kafamdaki soru işaretlerini daha da çok arttırıyor.
Bedenlerden bir tanesine odaklandığımda ise tamamen normal bir hayat ile karşılaşıyorum. Beni alakadar etmeyen, beni içinde bulundurmayan bir hayat. Hatta belki olmayan varlığımı görmezden gelen bir hayat. Aynı hisler ve durumlar başka bedenler için de değişiklik göstermiyor. Rutinleri ufak tefek değişiklikler içeren yüzlerce hayat.
Yüzlerce bedenin hayatlarında yer edinmeye çalışmama rağmen kendime yer edinmekten daha büyük bir sorunum olduğunu fark ediyorum. Varlığımın onlar için bir yokluk olduğunu anlıyorum. Hissedilemeyen, fark edilemeyem, idrak edilemeyen kendi kendine boşlukta kalmış hayatları izleyen bir hiç. Hem de her insanın duygularının en ufak tanesini bile içinde yaşayan bir hiç. Algılayabildiğim tonla farklı duygu ile birlikte var olmama duygusunun karışması ile durumun gerginliğine kapılıyorum. Şansımı denediğim her bir beden suratıma çarpılmış bir kapı gibi varlığımı reddetmeye devam ediyor. Görmeye devam ettiğim bedenler ise bana umut verircesine beni adeta kendilerine çağırıyorlar değişmeyen tek sonuç ise varlıksal kayboluşumdan kurtulmama engel olan kapıyı suratıma çarpmaları oluyor.
Bir süre sonra ise yüzlerce bedenin hayata gözlerini kapatıp uykuya daldıklarını görüyorum. Tüm bu yaptıklarıma rağmen fiziki bir yorgunluk hissi ile karşılaşmamak beni şaşkınlığa düşürüyor. Var olmamanın bana kattığı tek lütuf ise uykuya ihtiyaç duymamak oluyor. Düşüncelerimde kaybolmuşken tek bir kelime duyuyorum.
''Vebra''
Duyduğum sesin ardından karanlık bir ortamda gözlerimi açıyorum. Sağıma soluma baktığımda ise yanımda bulunan birisiyle göz göze geliyorum. Soru işaretlerinin arasında kaybolmuş durumda çevreme bakınmaya devam ediyorum. Bu süreçte ise bazı şeyleri hatırlamaya çalışıyorum az önce yaşadıklarımı, hissettiklerimi veya duyduklarımı algılamaya çalışıyorum. Sebeplere bağlamayı deneyip başarısızlıklar ile karşılaşıyorum. Var olup olmadığımdan bile emin değilken bu sorulara cevap vermenin çok uzak olduğunu algılıyor ve sorulara takılmamaya çalışıyorum. Çalışmak ise bu süreç için yetersize bile yakın olamıyor. Adeta ruhumun hiçliğe çekilidiğini basit bir et parçasından öte olmadığımı hissetmeye başlıyorum. Buna karşın ilk başta karşı koymak diye bir seçeneğim bile olmuyor. Hareket etmek, konuşmak için girişimlerde bulunmama rağmen hiçbir sonuç elde edemiyor ve iyice pes etme noktasına iteleniyorum.
Gördüğüm suratlar bile benim bu boşlukta daha çok kaybolmama sebep oluyor. Hiçbir şeyin kendime ait olmadığı hissi içten içe beni öldürmeye başlıyor. Gördüklerimi tanımıyor gözlerimi benimseyemiyor adeta bir bedenin içerisinde kiracıymış gibi hissediyorum. Vücudumdaki noktaların kendime ait olmadığına dair hislere kapılıyorum ve bu hisler uzuvların her birisine ait bir his. O sırada bilincimin yerinde olduğunu tekrar fark edip duruma optimist bir yaklaşım sergilemek için kendimi zorlar oluyorum. Bedenin bana ait olmamasına rağmen kendimdeki değerleri kaybetmediğime karşı büyük bir güven kaplıyor içimi. Bu değerleri elde edişime dair hiçbir şey hatırlamamam ise beni yoruyor.
Karşımdaki kişiyi baştan aşağı bir süzüp üzerinde çok durmadan düşüncelerime geri dönüyorum. Bulunduğumuz karışık durumda dikkatimi başka bir insana veremeyeceğimi anlıyor ve varlığıma bir anlam yüklemeye çalışmaya devam ediyorum. Karanlıkta oluşan dalgalanmalar ile dikkatimi biraz bulunduğum yere odaklıyorum. Siyah ve dalgalanmalardan oluşan grilikler dışında dikkatimi hiçbir şey çekmiyor. Adımlarım ile birlikte adeta bir boşlukta olduğumu hissetmeye başlıyorum. Bu sırada da adeta benim yerin altına gömmek isteyen bir kuvvet ile yere doğru çekilmeye başlıyorum. Bu kuvvet o kadar üst düzey bir kuvvet oluyor ki yerden ayağımı bile kaldıramayacak hale geliyorum. İyice sıkışmış gibi bir his ile birlikte nefesim daralmaya başlıyor. Bu nefes daralmasını ise tabanları sağlam bir sebebe oturtamıyor bunun bir boşluk mu yoksa havanın getirdiği gerçek bir sıkıntı olup olmamasını anlayamıyorum. Daha çok bu düşüncelerde kaybolmamaya çalışıp nefes alışverişimi sakin ve yavaş bir tempoya çekmeye çalışmaya başlıyorum.
Re: Doğum (Mihr | Vebra)
Posted: 18 Jul 2022, 11:56
by GM - Dimensio
Karanlığının dalgaları arasında açılan gözlerinizle ne yaşadığınızı veya yaşayıp yaşamadığınızı anlamlandırmaya çalışıyorsunuz. Birbirinizle kesişen bakışlarınız, aslında herhangi bir diyalog kurmadan benzer yaşanmışlıklarınızı anlatmaya yetiyor. Kafanızda dolanan soru işaretlerinin aynı soruya ait olduğuna dair çıkarımlarınızı başka bir kesişen bakışla teyit ediyorsun. Ne attığınız adımlar ne aldığınız nefesler sizlere bir şeyleri açıklamaya yanaşır gibi durmuyor ve bu yüzden sadece bakmakla yetinmek zorunda kalıyorsunuz.
Karanlığa ve boşluğa bir anlam yükleyebilmek için ne kadar çabalasanız da, sonunda tek bulduğunuz uzayıp giden soru işaretli cümleler oluyor. Bu anda ise, karanlığın içinden gelen bir kadına ait yumuşak ancak kati bir ses ile tüm dikkatiniz sesin geldiği yöne dönüyor. “Kendinize gelmeniz sevindim.” diyerek bir anda dikkatinizi çeken sözlerin geldiği noktaya kafanızı çeviriyorsunuz. Geçmişinize dair hatırlamadığınız hiçbir şeyin içerisinde size bir nebze de olsa umut olan bu sözlere karşı içinizden nasıl bir karşılık vermeniz gerektiği düşüncesi geçerken, sesin sahibi karşınızda beliriyor.
Karanlığın içerisinde parlak sarı saçlarıyla beliren 165 cm boylarında, yüzünde donuk bir ifade bulunan ve yirmili yaşlarının başında olduğu belli olan kadını görüyorsunuz. İkinize de donuk bir şekilde bakan kadından herhangi bir kötü niyet sezemeseniz de, donuk bakışlarıyla dikkatli bir şekilde sizi süzdüğünü fark edebiliyorsunuz. Karanlığın içinden tamamen kurtulan kadın size birkaç metre mesafe kaldığında ise tamamen duruyor ve onun tüm fiziksel özelliklerini görebilir hale geliyorsunuz.
İkinizi de dikkatli bir şekilde inceleyen kadın, sanki bakışlarıyla kondisyonunuzu test ediyor. Herhangi bir yaralanma veya zihinsel bir sıkıntı olup olmadığını anlamak için uzun bir süre sizi süzen kadın, en sonunda hafifçe nefes alıyor ve sanki bir emri yerine getirir gibi konuşmaya başlayarak “İyi görünüyorsunuz. Bu sevindirici.” diyor. Hemen ardından bakışlarını bir nebze keskinleştiren kadın “Sözü uzatmayı pek sevmem, bu yüzden hemen konuya gireceğim. Beni iyi dinlemenizi rica ediyorum.” diyor. Bu sözlerinin ardından ikinize hafif bir bakış atan kadın odağın kendinde olduğunu fark ederek “Burası İblis Diyarı ve ben de siz ikinizden sorumlu olan kişiyim.” diyerek konuşmasını sürdürüyor. Sizinle korkunç bir gerçeği paylaşmış gibi sözleri üzerine kısa bir süre duraksayan hemen ardından “İkiniz de geçmişinizi hatırlamıyorsunuzdur. Bu son derece olağan bir durum, endişelenmeyin. İblis Diyarı’nda gözlerini açabilen kişilerin zihinleri boşluğa düşer. Bu nedenle geçmiş veya gelecek unsurları zihinde yer almaz. Yani, bu andan itibaren geçmişiniz tamamen bugünden başlar.” diyor.
Tüm sözlerini belli bir disiplin ve sesindeki yumuşaklığa rağmen kati bir tonda sürdüren kadın söylediklerinin anlaşılıp anlaşılmadığını teyit etmek ister gibi sizlere bakıyor. Hemen ardından ise ufak bir detayı atlamış gibi hafifçe büyüyen gözleri bir anda eski donukluğuna dönerken “Bağışlayın, adımı sizlerle paylaşmadım. Benim adım Ela.” diyor ve hafifçe başını eğerek sizi selamlıyor.
Re: Doğum (Mihr | Vebra)
Posted: 20 Jul 2022, 20:05
by Mihr
Belirsizlik aynen devam ederken aslında işin içinden çıkamadığı için de sinirliydi biraz. Sonsuza kadar burada kalacağını düşünüyordu. Kendini değersiz hissetmiyor değildi. Ya da değerli olduğu için mi buradaydı? Yanındaki adama çevirdi gözlerini. Öyle ki bakacak daha somut bir şey yoktu etrafında. Onunla aynı kefede miydi? Elbette onu tanımıyordu ama şu anki durumunda önyargılı olmakta sakınca göremiyordu. Hala kendisiyle onun arasındaki statü farkını anlayamamıştı. Onunla aynı durum ve belirsizlikte miydi? Biraz daha burada kalırsa ve hiçbir şey olmamaya devam ederse sanırım sormaktan başka çaresi kalmayacaktı.
Cümleleri ağzında toplayıp konuşmak için boğazını temizlemişti. Söze tam girecekken onu durduran şey naif ama bir o kadar da sert bir kadın sesiydi. Kafasını hemen o yöne çevirdi. Biraz rahatlamış ve biraz da şaşırmıştı. Kafasından birkaç düşünce kurtulmuştu. "Kendinize gelmenize sevindim." Gerçekten var oldukları yer burası mıydı? Bilinçlerinin hür oldukları yer... Ve diğer konu ise, diğer adamla aynı durumda olmasıydı. Onun da yaşananlardan hiçbir haberi olmadığını düşünüyordu, yaşanıyorsa eğer.
"Yani..." diye düşündü. Şu an kendindeydi. Şu an hissettiği her şey kendisinindi. Kendisine gelmişti. Kafasının içinde o kadar çok karmaşıklık vardı ki gizemli bir varlığın 3 kelimesi felaketlere yol açmıştı. Şimdi ise hiçbir şey düşünemiyordu. Boşluğa bakarmışcasına sesin geldiği yöne bakıyordu. Ne olacağını bekliyordu sadece. Siyahların gitmesi için bir umut görüyordu belki. Ya da daha fazla mı kararacaktı etrafı? Ardından onu görüyordu. Sarı saçları ve beyaz teniyle simsiyah çevresini bir nebze aydınlatan fener gibi parlıyordu. Gözlerini ondan alamıyordu. Bakmaya devam etti. Herhangi kötü bir niyet sezemiyordu fakat donuk bakışlarıyla tamamen sıcakkanlı bir yapısı olduğunu da sanmıyordu. Onlara yürümeye devam ediyordu. Anlaşılan söyleyecekleri henüz bitmemişti.
Kadının ilk sözleri ağzından dökülürken o hala kendisini zihninde arıyordu. Karanlık bir çığ sanki arkasından onu takip ediyor gibiydi. Kadının gözlerine bakıyordu fakat bu onu daha çok soruya boğuyordu. Zarif dudaklarından çıkan her kelimenin ardından kendisine biraz daha geliyor gibiydi. Yine de zorlanıyordu. Ardından donuk bakışlarını keskinleştiren kadın sanki onun zihnine emir veriyormuşcasına korku salıyordu. Kendisini toplamaya çalıştı. Düşünecek çok zamanı olacaktı elbette. Sonuçta nerede olduğunu sanıyordu? Nasıl yani? "Her neyse...".
Kadın bir iblis diyarında olduklarını söylüyordu. Geçmiş ve geleceklerinin olmadığını ayrıca zihinlerinin bir boşluğa düştüğünü söylüyordu. Bunun üstüne geçmişlerinin bugünden itibaren başlayacağını ekliyordu.
İblis. İblis diyarı. Geçmiş. Gelecek. Hatıra. İblis. İblis diyarı. Geçmiş. Gelecek. Hatıra. Siyah. Gri. Siyah. Gri. Çığ. Tepe. Mahvolmuş doğa. Dehşet. Dehşet çığlıkları. İnsanlar. Yeşil. Bitkiler. Umut? Karanlık. Gri. İblis. İblis diyarı. Gelecek. Geçmiş. Geçmiş? Ben? Boşluk. Zihin. Hatıra. Hatıra? Anı? Geçmiş. İblis. İblis diyarı. Boşluk. Hiç. Hiçlik?
Gözleriyle bomboş bir şekilde kadının donuk suratına bakıyordu. Kafasının içinde dönen milyonlarca fikri ve kelimeyi susturmaya çalışıyordu. İblis diyarı mı? İblis neydi ki onun bir diyarı vardı? Onlar kimdi? Onlar biri miydi yani? Geçmişleri vardı ve onu unutmuşlar mıydı? O kimdi? Şu an kim olacaktı? Geçmişini elde edebilecek miydi? Kendisi bir iblis miydi? Aksi takdirde neden burada işi vardı? Ölmüş müydü? Cezalandırılıyor muydu? Ayrıcalığı neydi? Az önce gördüğü şeyler neydi? O insanlar, harap olmuş ağaçlar ve yeryüzü neydi? Ama daha da önemlisi, neden o? Neden o? Neden yanındaki bu adam? Neden? Neden şu an bu karanlığın arasında yeşillik arayan oydu? Az önce gördüğü insanları düşündü. Kendisini onlar gibi görüyordu. Dehşet içinde fakat arkasında bir coşku var mıydı?
Kafasının içinde onca sorunun ardından kadının ismini duyup eğildiğini görüyordu. Beyni çatlamak üzereydi. Ela... Dayanamıyordu. Sonunda hissiz ağzını açmayı başardı. Belki soracak çok fazla soru vardı. Fakat hepsinden öte zihninde kocaman bir yükü taşıyan meraklı bir soru işareti vardı.
"Neden ben?"
Re: Doğum (Mihr | Vebra)
Posted: 22 Jul 2022, 02:14
by Vebra
Nefes alışverişini düzenlemeye ne kadar çalışırsam çalışayım hiç bir işe yaramadığı hissinden kurtulamıyordum. Adeta boğuluyormuşcasına zor nefes alıp veriyor çevreme odaklanamıyordum. Etrafı ve olanları ne kadar anlamaya çalışırsam çalışayım hiçbir çıkarımda bulunamıyordum. Adeta bataklığın içinde çırpınıyor son çırpınışlarımı veriyordum. ''Bir, iki, üç,dört,beş... Nefes al, nefes ver çok basit. Tekrar deneyelim... Bir, ikii, ü...''. Hiç beklenmedik anda gelen bir ses ile tüylerim irkildi. Sakinleşme çalışmalarım da boşa çıkmış oldu. Panikle kafamı çevirdim. Burada başkaları da mı vardı? Neden vardı? Kim vardı? Ben neden vardım? Burası neresiydi?
Karanlığın içerisinden öne doğru geldiğinde ise karşılaştığım görüntü beni şaşkınlığa düşürdü. Bu seferki farklı bir şaşkınlıktı. Böyle birisini beklemiyordum açıkçası. İyice karmaşık duygular içerisine itelenmiştim. Böyle bir yerde küçücük kızın işi neydi? Yaklaşık 20lerinde gözüken sarışın kısa boylu tatlış..? Tamam belki tatlış değildi sert, ciddi ve donuk demek daha doğru olurdu ama yine de gelişiyle içime bir nebze de olsa su serpilmiş oldu. Bazı cevaplar lazımdı ama soruların karşılığı sadece başka sorulardı. Her sorunun vardığı tek ortak nokta ise ''Burası neresi?'' oluyordu.
Genç kız dikkatlice ben ve yanımdaki kişiye bakmaya başladığında kendimi tekrar varmışım gibi hissettim. Vardım ama keşke olmasaydım dedirten bakışlardı. Adeta birer denekmişiz gibi bizi süzüyordu. Belki de denektik, nerede olduğumu, kim olduğumu ve hayatıma dair herhangi bir şeyi hatırlayamıyordum. Basit birer denek olmak çok da uzak bir gerçeklik değil gibiydi. Hatta belki masum bir gerçeklik bile olabilirdi.
Kadın tekrar konuşmaya başladığında ise tüm odağımı verip tek kelime etmeden onu dinlemeye başlamıştım. Durumumuzun iyi olduğundan vesaire bahsettiğinde ise denek olma teorime olan inancım bir tık arttı. Gerçekten de birer denek miydik? Böyle bir şeyi asla tahmin edemezdim... Yoksa eder miydim? Geçmişi hatırlayamıyordum ki nereden bilebilirdim? Sözlerinin devamında ise tam benim planlarıma uyan bir beklentide olduğunu öğrenip odağımı iyice arttırıp sözlerine kulak vermeye başladım.
İblis diyarı ve bizden sorumlu genç bir kız mı? Bu konu hakkında ne düşüneceğimi bile bilemiyordum. Yaşananların hiç biri gerçek veya mantıklı gelmiyordu. Hepsi uzun bir rüya gibiydi gerçek olması dışında tabii. Tam geçmişimizi hatırlamıyor olmamızı bilmesine şaşırmak üzereyken ardından kurduğu cümle ile suratıma salak bir sırıtma düştü. Bu özgüven dolu veya rahat bir sırıtma değildi gerginlikten vücudun verdiği saçma bir tepkiydi sadece. İblis diyarı, diğer hayatlar, bedenler, geçmişi hatırlamıyor olmak bunların hepsi benim için aşırı fazlaydı. Şuanda İblis diyarındaydım, Zihnim boşluğa düşmüştü daha ne olabilirdi ki hepsi bunların çok normaldi (!) Kızın ciddiyeti ise bu durumu şakaya vurmama, ciddiyetinden kaçmama engel oluyordu.
Kadınının teyit edercesine bakışlarına yakalanır yakalanmaz gergin ve suratımdaki salak gülümseme ile hafifçe kadına doğru kafamı sallayıp onay veriyordum. Kendini tanıtır tanıtmaz nezaketten söze atlıyor ve ''Tanıştığımıza memnun oldum ben de...'' harbiden de adım neydi lan benim? Artık bir ismim bile yoktu demek... Elimi kafama atıp gergin gergin kaşıyarak ''Adımı biliyor olma ihtimaliniz var mı acaba ben bilmiyorum da.''. Rezalet bir iletişimdi. Utanç, gerginlik ve soru işaretleri ile birlikte iblis diyarının 6. katına kadar gömülmeyi şu sözleri söylemeye tercih edebilirdim herhalde. Tabii iblis diyarının 6. katı varsa...
Re: Doğum (Mihr | Vebra)
Posted: 22 Jul 2022, 10:02
by GM - Dimensio
Ela’nın kendini tanıtarak sonlandırdığı konuşmasının ardından ilk söze giren kişi sakallı adam oluyor. Kendini tanıtmak için yeltense de ismini zikredememesi neticesinde Ela iki elini yere paralel bir şekilde tutarak iki gözünü saniyelik olarak kapatıp açıyor. Bu jest ve mimiğiyle Ela sanki bir sorun olmadığını tekrar vurgulamak ister gibi duruyor. Hemen ardından ise “Üzgünüm, ancak isminiz konusunda benim de hiçbir fikrim bulunmuyor. Geçmişinize dair anılarınızı tamamen yitirmiş olmanızdan dolayı, isminizi de hatırlayamamanız oldukça olağan. Bu konuda tedirginlik yaşamayın.” diyor, tüm bu yaşadıklarınızın makul ve sıradan bir durum olduğunu belli etmeye çalışan sıradanlıkta bir ses tonuyla. Hemen ardından ise bakışlarını gözlüklü adama çeviren Ela “Bu sorunuzun karşılığını da verebileceğimi düşünmüyorum, bağışlayın. Zira burada olmayı bizzat özgür iradelerinizle seçmiş olmanız nedeniyle, neden sorusunun cevabını verebilmem mümkün değil.” diyor.
Cümlelerinde katılığı ve saygıyı bir arada tutmayı beceren Ela ikinize de birer bakış atmasının ardından “Burada bulunma sebebim sadece sizin durumunuzu kontrol etmek ve teyit etmekten ibaret. Geçmişte sizlerle karşılaşmış değilim ve bu yüzden geçmişinizle ilgili bilgilere sahip değilim.” dedikten sonra bakışlarını hafifçe keskinleştiren Ela “Ancak şimdilik bu sorularınız cevabını bulmak önceliğiniz olmamalı. Zira, bu soruların cevaplarını bulsanız bile bulunduğumuz bu yerde cevaplar herhangi bir işe yaramayacaktır.” diyor. Ela’nın bu sözleri ardından, onun tavırlarındaki en dikkat çekici yanın, muhtemelen yaşınız nedeniyle size karşı saygılı davranmaya çalıştığı, ancak bunun yanında sizlerden sorumlu olduğunu söyleyerek de sanki üstünüzmüş gibi konuştuğu oluyor. Ancak durum ne olursa olsun, Ela’nın burada bulunma amacının size yardımcı olmak olduğunu her ikiniz de son derece açık bir şekilde anlayabiliyorsunuz.
Konuşmasından sonra sizi süzen bir sessizliğe bürünen Ela, ikiniz arasında bakışlarınızı gezdirirken “Eminim kafanızda birçok soru vardır, her birine cevap olamadığım için beni bağışlayın. Ancak benim bir şeyleri anlatmaya başlamam, sanırım gereğinden uzun sürecek. Bu yüzden aklınıza takılan sorular varsa sizden bunları iletmenizi rica ediyorum. Bu şekilde daha çözüme odaklı ve hızlı bir ilerleme sağlayabileceğimize inanıyorum.” diyor. Hemen ardından hafifçe nefes alarak “Başka bir şekilde ilerlemek isterseniz de fikirlerinize açığım.” diyerek sözü bir kez daha sizlere bırakıyor.
Re: Doğum (Mihr | Vebra)
Posted: 22 Jul 2022, 20:10
by Mihr
Doğru ya... Onun da bir ismi vardı. Acaba onu ne diye çağırıyorlardı? Elbette orada bir yerlerde havalı bir ismi vardı. Elbette onurlu ve şöhretli bir geçmişi vardı. O oydu çünkü. Hala düşünebiliyor, hala bir şeyleri rayına oturtmaya çalışabiliyordu. Kendisinin ne düzeyde olduğunun farkındaydı. En azından ağzından çıkan ilk soru isminin ne olduğu olmuyordu. O üstündü, gerçekten de iblisti belki de. Yine de bunun mantıklı bir düşünce tarzı olduğunu sanmıyordu. Kendisini başkalarıyla kıyaslayacak ortamda ve ruh halinde olduğunu düşünmüyordu. Henüz...
Kadın ikisinin sorularına da birer birer yanıt veriyordu. İsimlerini bilmemesine şaşırmamıştı. Fakat burada olmalarının sebebi kendileri olduğunu duymak onu biraz sarsmıştı. Olmayan geçmişinde yaptığı bir seçim sonucunda şu an buradaydı. Olmayan geçmişinde yaptığı bir seçim sonucu geçmişini feda etmişti. Olmayan geçmişiyle birlikte şu an burada olmasının sebebi yine kendisiydi. Kafasını daha fazla yormadan sadece söyleyeceklerinin devamını dinlemeyi seçti. Çünkü biliyordu, her seferinde daha fazla şaşıracağını. Daha fazla gömüleceğini, daha fazla sinirleneceğini...
Ela her konuştuğunda onun hakkındaki düşünceleri kısım kısım doğrulanmaya başlıyordu. Onun statüsünün ne olduğu ve tam olarak neden burada olması hakkında şüpheleri neredeyse kalmamıştı. Ela anlaşılan bir çeşit elçi gibi bir şeydi. Her konuda bilgi verilmemişti ona fakat onlara göz kulak olmak ve küçük detaylarla beslemek gibi görevleri vardı. Onun da bir üstü vardı. Ela iblis miydi? O zaman kendisi neydi? "Her neyse..." Ela'nın saygılı tavrı ve duruşu aslında kendilerinin önemli olduğunu ve hep birlikte bir sonuca varmaya çalışmak istediğini gösteriyordu ona. Burada bilgili kişi oydu ve sanırsa onlardan soru sormalarını bekliyordu.
Anlamsız bir şekilde sinirlenmeye başlıyordu. Bu kadar belirsizlik olması ve birinin çok biliyormuş gibi ona böyle davranması sinirlerini bozuyordu. Zaten yanındaki adamın tamamen aptal olduğu kanaatindeydi. Onu hesaba katmak iyice küplere binmesine sebep oluyordu. Burada mantıklı düşünen ve davranan tek varlık kendisiydi. Nasıl biri şu an olduğu yeri, durumu sorgulamaya kalkışmazdı ki? Karşısındaki kadın ne yaşadıklarını bilmiyor muydu? Sanki gerçekten onları anlıyormuş gibi konuşmaya utanmıyor muydu? Gözlüklerini çıkardı, gözlerini esnetti, bir süre kapadı. İki veya üç saniye sonra gözlerini açtı. Gözlüklerini geri taktı. Kadına doğru bakmaya başladı.
Küfür et. Bağır. Üstüne koş. Tekmele. Kulaklarını ısır. Bağır. Bağır, boğazların acısın!
"Hayır..." dedi sessizce. "Sakin ol. Sakin ol..."
Koskocaman bir çığ üstüne düşüyordu. Evet, bu çığı hatırlıyordu. Sonunda onu yakalamıştı. Siyah bir çığ düşüyordu üstüne. Hareket edemiyordu artık. Ondan kaçamıyordu. Siyah çığ onu yutuyordu. Daha fazla siyaha gömüyordu. Fakat bu çığ biraz farklıydı. Onu öldürmek istemiyordu. Onu boğmak istiyordu.
"Salak, aptal, nerede olduğunu hala bilmiyor."
"Hayatının bir anlamı kalmadı."
"Boşluğun ortasında sorularınla birlikte kendi başına boğulacaksın."
"Kimse seni fark etmeyecek."
"AHAHHAHAHAHAHA!!!"
Gözlerini açtı aniden. Hala kadına bakarken buldu kendini. Ağzı aralanmıştı. Ne zamandır? Gözleri boş bir şekilde onu izliyordu. Çığ yoktu. Ama az önce vardı? Gerçek olan hangisiydi? Doğru ya iblis diyarındaydı. İblis. Gerçek olan iblislerdi. İblis gerçekti. Gerçek ve iblis.
"Hayır..."
Göğsü şişti bir anlığına. Ve elinde olmayan bir şey yaptı.
Bağırdı. Son gücüyle içinden geldiğince bağırdı.
Re: Doğum (Mihr | Vebra)
Posted: 26 Jul 2022, 19:43
by Vebra
Ela'nın sakinliği beni de sakinleştirmişti. İsmimi bilmiyordum, geçmişimi bilmiyordum ama çok da bir önemi yoktu. Bundan sonrası asıl önemli olan şeydi. Olayların abartılacak bir yanı yokmuş gibi bir hisse kapılmama sebep oluyordu. Aslında çok uçuk şeyler yaşanıyordu. İblis diyarındaydık bundan daha uçuk bir şey olabilir miydi? Önceden iblis diyarını biliyor muydum? Yoksa iblis diyarı diğer insanlar için normal bir bilgi mi? Ben şuan bilmediğim için de bu durumu garipsiyor olabilirdim düşündükçe daha çok kafa karıştıran olaylar...
Benim sorumum ardından yanımdaki gözlüklü beyefendinin sorusuna gelmişti sıra. Gayet güzel bir soruydu. Biraz bencil bir soruluş şekliydi gerçi. ''Ben'' kelimesi ile bu bencilliğin hissini buram buram hissettirmişti. Yine de soru çok doğru bir soruydu, yerindeydi. Neden biz buradaydık? Neden başkaları değildi? Ela'nın cevabı ise daha ilginçti. Buraya özgür irademizle gelmiştik. Muhtemelen bunları kabul ettiğime göre geçerli sebeplerim olmalıydı. Kendime bu konuda güveniyordum en azından. O da özgür iradesiyle gelmişti. Aynı sebepler ile mi gelmiştik? Kişiliklerimiz çok ters duruyordu muhtemelen aynı sebepler ile gelmemiştik. O zaman buranın vaad ettiği şeyler birbirinden çok ayrı şeyler olabilir demek miydi bu? Belki de...
Soruların cevaplarının öncelikli olmadığından ve önemsiz olduğundan bahsediyordu Ela. Oldukça doğru söylüyordu. Sebeplerini bilsek bile bu saatten sonra değiştirebilir miydik? Geri dönemezdik tercih bir kere verilmişti. Hem de bizim tarafımızdan kendime itiraz etmeyecektim, etmemeliydim de zaten. Geçerli sebepler çevresinde bu tercihi yaptığıma emindim. Küçük kızın yardımsever yaklaşımı beni oldukça rahatlatmıştı fakat aynı şeyi yanımdaki beyefendi için demek çok zordu. Daha stresli, daha panik ve daha gergin duruyordu. Açıkçası bir tık ürkütücüydü...
Küçük hanımın soru beklentisi çerçevesinde kafamdan geçen son soruyu soracaktım. ''İblis diyarının dışındaki insanlar iblis diyarından haberdarlar mı? Yoksa burası sadece bizim gibi iradesi ile burayı gelmeyi seçenlerin bildiği bir yer mi?'' Sorumun ardından kafamı çevirip yanımdaki beyefendiye baktığımda tepkilerinin ürkütücülüğü ile hafif ürperdim. Dalmış mıydı? Boş boş bakıyordu ağzı bir karış açıktı. Bir tık ürperip hemen kafamı küçük hanıma çevirdim ve bana vereceği cevaba odaklandım. O sırada yanımdaki gözlüklü ''beyefendi'' çığlık attı hiç beklemediğim anda gelen çığlıkla birlikte sıçradım içim dışıma çıkmış gibi oldu. NOLUYORDU BE ADAM İRADEMİZ İLE YAPTIĞIMIZ BİR TERCİHE BU KADAR TEPKİ VERMEK NORMAL MİYDİ? BEN Mİ NORMAL DEĞİLDİM? Derin bir kaç nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalışıp Ela'dan bir cevap beklemeye başladım.