Page 1 of 3
Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 04 Dec 2024, 12:04
by GM - Dimensio
Gözlerini yavaş yavaş açmaya başladığında, vücudundaki bitkinliğin tüm uzuvlarına sirayet etmiş olduğunu hissedebiliyorsun. Göz kapakların açılmamak için bir hayli gayret gösterirken zihninin yavaş yavaş açılmaya başladığını fark ediyorsun. Karanlıkla başlayan anıların, tüm belleğini ele geçirmiş gibi davranırken, bir anda kısıtlı anıların hücuma kalkıyor ve karanlıktan sonra yaşananlar ile gözlerin sonuna kadar açılıyor! Derin bir nefes alarak tüm yaşananların bir rüya veya kabus olup olmadığını kontrol ederek yatağında doğruluyorsunuz. Ancak bu anda, aldığın her nefesin gerçek olduğunu ve zihninde geçen onca şeyin de bu gerçekliğin bir parçası olduğunu idrak ediyorsun.
Gerçekliği bir şekilde içine sindirmeye çalışırken, etrafını hızlıca yokladığında, küçük bir odanın içinde tek başına olduğunu görüyorsun. Yattığın yatağın hemen yanında bir başka yatak olsa da, üzerinde yatan veya yatıp kalktığını düşündüğün kimse bulunmuyor. Bu nedenle, odada tek başına kaldığını ve senden başka kimse olmadığını anlayarak uyandığın yeri kontrol etmeye başlıyorsun.
İlk olarak bakışların uyandığın yatağa yöneliyor. Tek kişilik ahşap bir çerçeveye sahip, beyaz çarşaflar ve yastık kılıflarıyla oldukça temiz bir görüntüsü olan yatakta yer yer kıyafetlerinin bıraktığı kir izlerini görebiliyorsun. Ancak bu anda yatağın ve yastığın oldukça rahat olduğunu bir kez daha hissedebiliyorsun. Uyandığın ve yanında bulunan boş yatağın tam karşısında, taş döşeli bir duvar bulunduğunu görüyorsun. Sol tarafındaki duvarda ise büyük bir pencere olduğunu ve pencerenin hemen önünde de kahverengi bir perdeyle odaya girmeye çalışan güneş ışıklarına engel olunmaya çalışıldığını görebiliyorsun. Sağ tarafında ise büyük bir giyinme dolabı görüyorsun. Büyük dolabın birden fazla kişinin eşyalarını alabileceğini düşünüyorsun. Bununla birlikte, dolabın işlemeleri ve kahverengi yapısı, dolabın kaliteli olduğunu anlatmaya yetiyor. Giyinme dolabı, hemen arkandaki duvarla sağındaki duvarın bitişiğine yerleştirilmiş olup, dolabın sağ tarafında bir adet ahşap kapı görüyorsun. Ahşap kapı da kaliteli ve işlemeli bir halde görünüyor gözüne.
Bakışların yavaşça tavana döndüğünde ise, tavanın da tıpkı duvarlar gibi taşla döşeli olduğunu ve yer yer konulan ahşap kolonlarla güçlendirildiğini görebiliyorsun. Tavandan sarkan, ancak pek kullanılmadığı belli olan dört kollu avizenin ise her bir kolunda gaz lambaları olduğunu görebiliyorsun. Avize ve ince bombeli camları olan gaz lambalarının üzerindeki toz, odanın en kötü yanı gibi görünüyor. Uyandığın odanın yerleri ise düz bir desene sahip ahşapla kaplanmış ve açık kalan alanın birçoğu parlak kırmızı renkli bir halı ile döşenmiş görünüyor. Halıda en ufak bir tozun dahi görünmemesi, odanın temizlenmiş olduğunu gösteriyor. Ancak avizedeki toza bakılırsa, odayı temizleyen kişinin burayı es geçtiğini düşünmeden edemiyorsun.
Gözlerin odaya ve gerçekliğe biraz daha alıştığında, odaya yansıyan güneş ışıklarından sabah vakitlerinin olduğunu anlayabiliyorsun. Uyandığın yerin neresi olduğu, buraya nasıl geldiğin, buraya seni kimlerin getirdiği, burada ne işin olduğu ve bunun gibi diğer sorulara aradığın cevaplar, anılarının başladığı karanlıktan farklı olmuyor. Ancak bir şekilde nefes alabiliyorsun ve bir şekilde uyanmış durumdasın. Bu yüzden geriye kalan, bundan sonrasının ne olacağını öğrenmek veya bundan sonrasını bizzat şekillendirmek oluyor.
Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.
Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılamaz.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 09 Dec 2024, 11:22
by Abasdarhon
Sessizlik... Beni kucaklayan karanlıkla eşleşmiş bir olgu. Yumuşak siyah bulutların üstünde yüzüyordum. Huzurlu... Neredeyse yaşadıklarımı unutturacak kadar. Uykuda olmadığımı fark ettiğimde gözlerimi açmam gerektiğini hissetmiştim. Ancak açmadım. Bir süre daha benin neyi beklediğini bilmeden belki de şu kısa süreli huzurun tadını çıkartmaya çalışıyordum. Bir daha ne zaman böyle bir zevke sahip olacağımdan bihaberdim.
Gözlerimi açtım. Kolonlarla güçlendirilmiş ve 4 kollu bir avizeyi taşıyan taş bir tavan karşıladı beni. Yavaşça doğrulduğumda önümdeki duvarın da taştan yapıldığını gördüm. Sağımda boş kullanılmayan bir yatak vardı. Yavaşça yanımdaki yatağa doğru dönüp ayaklarımı aşağı sarkıttım. Biraz önce üstünde uzandığım temiz çarşafın üstünü kirletmiştim. Arkamda kapalı pencere önümde ise yatak, kapı ve büyük dolap vardı. Oda biraz loş gözüküyordu. Anlaşılan önüne çekilmiş perde ile odanın ışığının kısılması istenmişti. Oda oldukça temizlenmiş gözüküyordu. Bir tek avizedeki tozlar temizlenmeden bırakılmıştı. Ayağa kalkmaya çalıştım. Dengem bozulacak gibi olursa sağımda, yatağın yakın olduğu duvardan destek alarak dengemi korumaya çalışacaktım.
Başarabilirsem ellerime, kollarıma, bacaklarıma bakıp eksik aksak bir şey var mı diye bakacaktım. Kıyafetlerime ve yüzümdeki yaralara bakıp gözlüğüm yüzümde mi diye kontrol edecektim. Nedense o gözlüğü bırakmamam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Ayrıca karanlıkta çok dikkatimi çekmese de başından beri benimle birlikte olan kolyemi yoklayacaktım.
Burasının neresi olduğunu bilmiyordum. En son karanlıkta Volgreth ile konuşuyordum. Sonra burada gözlerimi açtım. Yavaşça yürüyerek pencereye yönelecektim. Nerede olduğumu bilmiyordum. Ancak odanın temiz ve nispeten geniş olmasına bakarsak yoksul birinin evinde olduğumu düşünmüyordum. Büyük bir malikanenin hizmetçi odası ya da orta düzey bir evin misafir yatak odasında olabileceğimi tahmin ediyordum. Sessiz bir şekilde, tahta gıcırdatmamaya özen göstererek pencerenin yanına gittim ve başımı çok çıkartmadan, perdenin arkasında gizlenerek dışarıya bakacaktım. Buranın neresi olduğunu anlamam gerek.
Dışarıyı incelerken bir problemle karşılaşmazsam yine sessiz bir şekilde büyük dolaba doğru yürümeye başlayacaktım. Ayrıca kapının açık veya kapalı olup olmaması önemliydi. Eğer kapı açıksa dolaptan önce kapının yanına gidip kafamı yavaşça odadan çıkartıp odanın nereye açıldığına bakacaktım. Kapı kapalıysa ilk önce dolap kapısını yavaşça açmaktı amacım.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 15 Jan 2025, 09:53
by GM - Dimensio
Yattığın yerde ayağa kalkmak için hareketlendiğinde, ilk olarak ansız bir göz kararması ve baş dönmesiyle kendini geri yatağa bırakıyorsun. Bedenin sanki uzunca bir süredir uyumuş gibi kaslarının güçsüzlüğünü hissettiğinde, derin bir nefes alarak kendini toparlıyor ve hafifçe başını kaldırarak vücudunu incelemeye başlıyorsun. Vücudunun bir kısmındaki sargılar dikkatini direk çekse bile, aldığın yaralanmalara kıyasen bu sargıların pek de yeterli olmadığını anlayabiliyorsun. Bununla birlikte vücudunda belirgin bir yaralanma izi ve ağrısı olmaması da, bir şekilde aldığın her türlü yaranın tedavi edilmiş olduğunu düşündürtüyor sana. Elinle yüzünü yokladığında, ufak sızılar hissetsen bile derin bir yaralanma olmadığını anlayabiliyorsun. Gözlüğün yüzünde olmasa bile, kafanı hafifçe çevirdiğinde yastığının hemen yanında parıldamasını görmen seni istemsiz bir şekilde memnun ediyor ve gözlüğünü alıp takıyorsun. Elin bu sefer kolyene yöneldiğinde ise, kolyenin yerli yerinde durduğunu da fark edebiliyorsun.
Ufak sızılar dışında kayıpsız bir şekilde kapattığın karanlık faslının ardından, gücünü toparlayıp yatağından kalkmaya başlıyorsun. Başta aldığın destekle ayağa doğrulmayı başarsan bile, vücudun kısa zaman eski takatine ulaşıveriyor ve iki ayağın üzerinde durmayı başarıyorsun. Ardından ise yavaş ve her ihtimale karşı temkinli adımlarla pencereye doğru ilerlemeye başlıyorsun. Kaliteli malzemelerle döşenmiş zemin, attığın adımlarda hiçbir gıcırtı yaratmıyor ve bir şekilde, bu kaliteyi tabanlarında hissedebiliyorsun. İki kişinin rahatlıkla yan yana durabileceği genişlikteki pencerenin önüne geliyor ve pencereyi kapatan perdeyi tuttuğun anda, sanki bambaşka bir dünyaya açılan görüntüyü görüp görmeme noktasında anlık bir tereddüt yaşıyorsun. Ancak güneş ışıkları, aklına kazınan karanlığın tam aksi olduğundan dolayı, içine dolan anlık bir şehvetle perdeyi kenara çekiyor ve Güneş’in ışıklarının her bir zerresine kendini bırakıyorsun.
Pencerenin ardındaki manzarada gözüne ilişen ilk şey Güneş’in parlaklığı olsa da, kısa bir süre sonra yüksek surların varlığını fark edebiliyorsun. Bulunduğun yerden yaklaşık 50 metre kadar uzakta duran surlar, sanki sağa ve sola doğru sonsuzluğa uzanır gibi duruyor. Bununla birlikte, yerden bir hayli yüksek olan surun heybeti karşısında yutkunmadan edemiyorsun. Bir an için pencereyi açıp yere bakma, ne kadar yüksekte olduğunu kestirme gibi düşüncelere girsen bile, pencerenin herhangi bir kulpunun bulunmaması, pencerenin açılamadığını gösteriyor. Ancak buna aldırmadan dışarıya baktığında, surların ardındaki yeşili, ufukta varlıklarını belli eden dağların kahverengiliğini ve huzurun varlık bulmuş hali olarak görünen ormanın gösterişini görebiliyorsun. Ömründe ilk defa karşılaşmış gibi şaşkınlık ve heyecanla baktığın tüm doğa seni selamlarken, bir anda tekrar varlığını idrak ettiğin yüksek surlar, son derece üstün güvenlikli bir bölgede olduğunu gösteriyor.
Dışarıya dair yaptığın gözlemin ardından, odadaki dolaba yöneliyorsun. Dolaba ulaşıp dolabın kapağını açmanın ardından ise sol tarafına denk gelecek şekilde düzenli ve son derece muntazam bir şekilde asılmış farklı şekillerde kıyafetler görüyorsun. Kıyafetlere baktığında bazılarının sana olabileceğini görüyorsun. Dolayısıyla bu kıyafetlerin alelade buraya konulmadığını ve senin kullanman için yerleştirildiğini anlayabiliyorsun.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 19 Jan 2025, 15:22
by Abasdarhon
Uyanıp ayağa kalkamayı çalıştım. Ancak gözüm kararıp geri yatağa düştüm. Kaslarım güçsüzleşmişti. Anlaşılan bir süredir uzanıyor olmalıydım. O karanlık yerden direkt buraya mı gelmiştim yoksa daha farklı bir şeyler mi olmuştu bilmiyorum. Ancak sahip olduğum bu bedenin oldukça zayıf olduğu aşikardı. Önceki bedenim mi yoksa başka birinin bedeni mi emin olamadığım için başımı kaldırıp vücudumu incelemek istedim. Ellerimi vücudumdaki sargıların üstünde gezdirdim. O karanlık yerde aldığım yaralar yok olmuştu ve bu sargılar o yaralarla pek de ilgili gibi durmuyordu.
Gözlüğüm?..
Gözümde olmadığını bildiğim halde elim gözüme gitti. Gözlüğümün takılı olmadığı doğruladıktan sonra içgüdüsel bir şekilde etrafıma bakarak gözlüğümü aradım. Neyse ki ilk boyun hareketi ile yanımda olduğunu görmüştüm. Alıp taktım. Etraf koyu filtre ile kaplanırken nedense kendimi daha güvende hissetmiştim. En son doğrulup yatakta otururken boynumdaki kolyemi yokladım. Buradaydı. Boynumdan çıkartıp üstündeki desenleri incelemeye başladım. Bu kolye neden benimleydi ve neden onu bırakmamam gerekiyormuş gibi hissediyordum bilmiyorum. Belki de doğduğumda sahip olduğum iki şeyden biri olduğu içindir. Bu konuyu daha fazla kurcalamamaya karar verdikten sonra ayağa kalktım tekrar.
Çıplak ayaklarım ahşap zeminle bütünleştikten sonra omurgamı dikleştirdim. Boynumu kaldırıp önümdeki taş duvara baktım. İki saniye durduktan sonra
"Güzel.." dedim kendi kendime. Dengemi sağlamıştım. Şimdi yapmam gereken tek şey adım atmak. Bu sefer düşmeyeceğim. Bir adım... Bir adım daha... Güzel zor olan kısım bitmişti. Pencereye ilerledim. Zeminin kalitesi ayaklarımda hissediliyordu. Bu da burasının normal bir ev olmadığı hakkındaki tezimi doğruluyordu.
Pencerenin önüne geldim ve kanatlarını iki elimle sıkıca kavradım. Beklemeye başladım. Kendimde perdeleri açma konusunda cesaret aradım. Sanki bu perdeleri açtığımda yaşadığım her şeyin gerçek olduğunu kanıtlayacaktım. Göreceğim şey için kendimi hazırlamaya başladım ve içimde parlayan şiddetli arzu eşliğinde pençelerimi iki yana açtım.
Işık...
Güneş...
Gözlük yakıcı güneşin karşısında aciz kalmış, dev sarı topun kudretinden beni koruyamamıştı. Gözlerimi kapatıp yavaşça ışığa alışmaya çalıştım. Bir süre sonra gözlerimi yavaşça açınca karşımdaki büyük surlar karşısında şaşkınlığa düşmüştüm. Dev surlar iki yana açılıp sanki sonsuzluğu kucaklıyordu. Surların ardında ormanı ve uzaklarda dağları gördüm. Tam olarak nasıl bir yerde olduğumu anlamak için pencereden aşağı bakmam gerekiyordu. Ancak kulpun olmaması bunu yapmama engel oldu. Pencereden bakarak yüksekliği algılayamam bir ihtimalle çok yüksekte olduğumuzu düşündürttü. Yine de bunu düşünmek yerine ifadesiz bir suratla beni çok etkileyen bu manzarayı izlemeye koyuldum. Ne kadar süre camın başında kaldım bilmiyordum.
Sonrasında arkaya dönüp dolaba doğru yürümeye başladım. Odanın kapısı kapalıydı anlaşılan. Açık olsaydı dikkatimi çekerdi. O yüzden direkt dolaba gittim. Önce sağdaki kapağı yavaşça sonra soldaki kapağı açtım. İçinde 3 tane kıyafet seti vardı. Tek tek çıkartıp kombinleri inceledim. Bunlar benim için miydi yoksa başkasının için mi emin olamamıştım. Ancak beyaz gömleği giyindiğimde üstüme tam oturduğunu görünce bu kıyafetlerin benim için olduğunu düşündüm. Olmasa da sorun değil. Lacivert pantalonu ve siyah yakalı çizmeyi de giyindim. Sonra her kıyafetin ceplerini kontrol ettim. Şuan nerede olduğumu bilmiyordum ve işime yarayacak en ufak şeye bile ihtiyacım vardı.
Sonrasında yatağa geri dönecektim. Yatağın altında bir şeyler koymak için yeterli boşluk varsa yavaşça eğilerek yatağın altına bakacaktım. Bir şey bulabilirsem çıkartıp işe yarar mı değil mi anlamaya çalışacaktım. Yine de eğilirken bir yandan da kapı tarafından ses gelip gelmediğine dikkat edecektim. Herhangi bir ayak sesi vesaire duyarsam eğilmekten vaz geçecektim.
En sonunda ayağa kalkıp birkaç saniye bekleyip sonraki hamleme karar verecektim. Olası bir saldırı karşısında savunmaya geçebileceğim bir silahım yoktu. Gerçi mevcut durum göz önüne alındığında buna çok gerek olduğunu zannetmiyordum. Bu yüzden bu konuda bir şey yapmayıp kapıya yönelmeyi doğru buldum.
Kapıyı yavşça ve mümkünse ses çıkartmadan aralayacak ve koridora mı yoksa başka bir odaya mı açıldığını anlamaya çalışacaktım. Aralıktan bir şey gözükmüyorsa kafamı uzatacak kadar açıklık açıp dışarı bakacaktım. Kimseyi görümezsem odadan çıkıp kısık bir sesle
"Merhaba?" Diye seslenecektim.
"Volgreth? Kimse var mı?" Evet bu yerimi belli etmek anlamına geliyordu ancak şuanda kimse tarafından saldırıya uğrayacağımı düşünmüyordum.
Eğer hiçbir ses çıkmazsa odadan çıkıp girdiğim odayı incelemeye başlayacaktım. İşe yarar bir şey bulursam yanıma alıp bir sonraki odaya geçecektim. Bu şey para, bir kavga sırasında silah olarak kullanılabilecek herhangi bir şey veya kulplu bir pencere olabilir. Ayrıca tablo varsa tekrar inceleyecektim.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 20 Jan 2025, 12:51
by GM - Dimensio
Dolaptan kendine uygun bir kıyafet seçip giymenin ardından, kıyafetlerin boş ceplerinde ellerini gezdiriyorsun. Eline gelen dikişler dışında ceplerin boş oluşuyla birlikte bu kez yatağın altına yöneliyorsun. Yatağın altı, küçük kutuların konulabileceği yükseklikte olsa bile, bu kısma baktığında tamamen boş olduğunu görüyorsun. Bir yandan ayak seslerini kontrol etmeyi ihmal etmesen bile, bu da sonuçsuz kalan bir çabadan ibaret oluyor. Artık geriye kalan tek seçeneğe, kapıya yönelmeye karar verdiğinde, kapıyı yavaşça açmak için hamleni yapıyorsun. Ancak kapının kulpu inse bile kapının hareket etmemesi, kapının kilitlenmiş olabileceğini sana düşündürtüyor. Hafif bir zorlamayla birlikte kapının kilitli olduğuna emin olduğunda ise, ister istemez buraya hapsedilmiş bir tutsak olup olmadığını sorguluyorsun. Ne var ki, tam bu esnada kapıdan tıkırtıların gelmesiyle dikkatin bir anda toparlanıyor ve bir saldırı altındaymışçasına bedenin gerilmeye başlıyor. Kapının deliğine giren bir anahtarın çıkardığı sesle birlikte bedenini ansız bir saldırıya karşı savunma pozisyonuna getiriyorsun. Kapı yavaşça aralanırken kalp atışlarının da hızlandığını fark edebiliyorsun. Birkaç saniye önce aldığın nefesin halen daha ciğerlerinde dolandığı esnada ise, sonuna kadar aralanmış kapıda bekleyen sarışın, 170 santim boylarında, 40’larına yaklaşmış ve yüzünde pek de düşmancıl bir ifade bulunmayan bir kadını görmenle, bedenin gevşemeye başlıyor.
Kapıda duran kadın, senin gerilmiş kaslarından savunma pozisyonunda olduğunu anlamış gibi hafifçe bir tebessüm ettikten sonra “Sizi ürküttüysem kusura bakmayın… Sadece kapıyı zorlayınca, uyandığınızı anladım.” diyor. Kadın hemen ardından kaşlarını hafifçe kaldırırken “Kendimi tanıtayım… Ben Kraliyet Savaşçıları Birliği üyesi Thelase… Hükümdarımız Vearis, size eşlik etmem için bizzat beni görevlendirdi.” diyor. Bu sözlerinden sonra hafifçe seni süzen Thelase üzerindeki kıyafetleri görünce “Sanırım siz çoktan hazırsınız.” diyor kapıdan bir adım geriye doğru atıp senin çıkmanı beklediğini belli edercesine.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 20 Jan 2025, 17:28
by Abasdarhon
Beyaz gömlek, lacivert pantolon ve siyah çizmeler. Üstüme güzelce oturdular. Üstüme bir şey daha giymek istesem de krem tuniğin rrengi hoşuma gitmemişti. Bu yüzden şimdilik sade gömlek yeterliydi. Gerek ceplerde gerek yatağın altında işe yarar bir şey bulamamıştım. Sorun yok. En iyisi başka odaya geçip çevreyi incelemek. Ancak kapıyı açmayı çalıştığım zaman şaşırtıcı bir gerçekle karşılaşmıştım. Kilitliydi. Neden? Neden kilitliydi? Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Bu oda bir tutsağın odasına benzemiyordu. Tutsak biri değilsem neden odaya kilitlenmiştim? Ya da direkt uyandığım oda kilitli bir oda mıydı? Belki de direkt buraya ışınlanmışımdır.
Aklımda bir sürü soru vardı. İsmimin Abasdarhon olduğunu biliyordum. Karanlık bir yerde gözümü açmış ve bir sürü şey yaşamıştım. Bir iblisle tanışmış ve beni kabul etmesini sağlamıştım. Ancak bu kabul etme işlemi ne işe yarıyor bir fikrim yoktu. Anlaşılan Valgreth'in kendisi de ortalıkta gözükmüyordu. Buraya nasıl gelmiştim? Burası neresiydi? Şimdi ne yapmam gerekiyordu? Varlığımın amacı ne? Benden ne istiyorlar? Neden kapı kilitli? Neden dışarıda sur var? Neden pencerenin kulpu yok? Aklımda bir sürü soru vardı ancak şuan bunların cevabını almamın bir yolu yoktu.
Kapıdan tıkırtıların gelmesiyle irkilmiştim. Hızlı ama sessiz bir şekilde yatağa yönelmiş ve ne olur ne olmaz diye yastığın köşesinden tutmuştum. Şuan kendimi savunabileceğim tek şey buydu. Kapının açılması ile iyice gerildim. Ancak içeriye giren kişinin sarışın 1.70 boylarında orta yaşlı bir kadın olduğunu gördüğüm zaman gerilen kaslarım biraz daha gevşedi. Kadın olmasından ziyade yüzünde düşmancıl bir ifade bulunmadığından dolayıydı. Vadlena piçi ne yapıyordu acaba. Aklıma birden o şıllık gelince kaşlarımı istemsizce çattım.
Kadın duruşumdan gerildiğimi anlamış olacak ki özür dileyerek rahatlamamı sağlamıştı. Kapıyı açmayı çalıştığımı görünce uyandığımı anlamış... Kraliyet savaşçılar birliği üyesi olduğunu söyleyip isminin Thelase olduğunu belirtti. Ve hükümdarları Vearis kendisini görevlendirmiş. Bana eşlik etmesi için... Sanırım bir şeyler yerine oturuyordu. Ben bayıldıktan sonra beni Vearis'in şatosuna falan getirmiş olmalılardı. Yaralarımı tımar edip taşkınlık çıkartmayayım diye odaya kilitlemiş olmalılardı. Bu sırada Thelase beni süzüp kıyafetleri giyindiğimi görünce hazır olduğumu söyleyip geçmem için kapının önünden çekiliyordu.
Ellerimi cebime sokup kapıdan çıkacaktım. Kapı eşiğinden geçerken Thelase'ye bakmadan soğuk, ifadesiz ama sakin bir ses tonuyla. "Kapıyı neden kilitlediniz?" diye soracaktım. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ancak odanın nereye açılacağını merak ediyordum. Karanlık sisli yerden sonra pencerede güzel bir manzara ile karşılaşmıştım. Ve bunun gibi güzel görüntüler görüp göremeyeceğimi merak ediyordum. Yolculuk sırasında fırsat bulabilirsem,
nereye gittiğimizi ve Hükümdar Vaeris'in benden ne istediğini soracaktım. Yine fırsat bulabilirsem Kraliyet Savaşçıları Birliği nedir diye soracaktım. Vadlena bununla alakalı bir şey söylemiş miydi hatırlamıyordum.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 24 Jan 2025, 13:13
by GM - Dimensio
Ellerini cebine sokup kapıya doğru ilerlemeye başladığında, Thelase’nin seni dikkatli bir şekilde takip ettiğini fark edebiliyorsun. Her ne kadar kadının yüzünde samimi bir ifade bulunsa bile, gözlerinin ardındaki tedirginlik belirtilerini hissetmen mümkün oluyor. Kapının eşiğine geldiğinde Thelase’ye sorunu yönelttiğinde, Thelase başta hafif bir tebessüm yapıp kaşlarını yavaşça yukarıya kaldırıyor. Hemen ardından ise, yavaş adımlarla ilerlemeye başlayarak sana bir nevi kılavuzluk yapmaya başlıyor. Thelase attığı birkaç adımından sonra, kafasını sana doğru çevirmeden “Açıkçası, kapıyı kilitleme sebebimiz tamamen insani bir dürtüden ibaret. Senin kapıyı açman mümkün olmasa bile, bağ kurduğun iblisi durdurabilmek için bundan fazlası gerekecektir.” diyor. Sözlerinin son kelimesinde bakışlarını hafifçe sana deviren Thelase “Yani kişisel algılama, tedbirimiz senden dolayı değil. Tamamen bağ kurduğun iblisle alakalı.” diyor.
Yürüyüşünüz koridorda bulunan ve aşağıya uzanan merdivenlere doğru geldiğinde, nereye gittiğinize dair sorunu sorduğunda, Thelase sakin bir ses tonuyla “Serbest Bölge’ye gideceğiz. Burada Hükümdarımız seni bekliyor ve iblisinle olan bağını kuvvetlendirmeyi amaçlıyor. Sonuçta iblisini var edebilmen için geçmen gereken birtakım prosedürler bulunuyor. Onun bağ kurmuş olman, tam anlamıyla onun kudretinden faydalanabileceğin anlamına gelmiyor.” diyor. Thelase’nin bu açıklaması karşısında, bir sonraki sorunu es geçerek merdivenlerden aşağıya inerken Kraliyet Savaşçılarını sorduğunda, Thelase “Ülkemizde bulunan organizasyonlardan biri… Bunun gibi başkaca organizasyonlarımız da var. Kısa bir zaman öncesine kadar, organizasyonların işlevi daha fazla olsa da, son yaşanan olayların ardından bu işlevini yitirmiş gibi. Hükümdarımız Vearis, yine kısa bir zaman öncesine kadar Kraliyet Savaşçılarının lideriydi…” diyerek sözlerini tamamlıyor.
Thelase ile bir kat aşağıya inmenizin ardından birbirine benzeyen koridorları gerinizde bırakıyorsunuz. Hemen hemen zeminden birkaç kat üstte olduğunuzu, koridorlardaki pencerelerden görünen surlardan anlayabiliyorsunuz. koridorda birkaç adım atmanızdan sonra ise Thelase yan yana dizilmiş kapılara bakmaya başlıyor ve birkaç kapıyı geçmenizin ardından sana dönerek “Bu koridoru ve kapıyı asla unutma ve kimseye de söyleme!” diyerek seni uyarıyor. Ardından cebinden tek bir anahtar çıkarıyor. Bu anahtar, kaldığın veya başka bir odanın kapısını açabilecek gibi durmuyor. Görünüşü, zihninde uyanan anahtardan bir hayli farklı görünüyor. Thelase ise anahtarı kapıya sokup kapıyı açıyor ve ardından içeriye girmen için kapıyı aralıyor.
Thelase ile birlikte odaya girdiğin anda, seni büyük bir oda karşılıyor. Bu büyük odanın sağına ve soluna baktığında ise, aslında koridor boyunca görünen bütün kapıların açılacağı büyüklükte olduğunu anlayabiliyorsun. Bu durum karşısında, diğer kapıların tamamen görüntüden ibaret olduğunu ve odaya açılan tek kapının giriş yaptığın kapı olduğunu anlayabiliyorsun. Bunun yanında Thelase’nin az önceki uyarısının sebebi de kafanda anlamlı bir hale geliyor. Ancak odaya dair detaylar bunlarla sınırlı kalmıyor. Odanın içinde hiçbir pencere veya eşya bulunmuyor. Fakat duvarlardaki gaz lambaları odanın içini gözün görebileceği kadar aydınlatmayı başarıyor. Senin açından en büyük detay ise, üzerinde aynı kıyafetler bulunan, yüzlerinde ise hiçbir desen bulunmayan beyaz maskeleri olan 11 kişi oluyor. Fakat ilgini çeken en büyük detay, senin sağ tarafına düşecek şekilde, düzensiz ve karanlığın hüküm sürdüğü bir daire oluyor. Havada süzülen daireden fışkıran aura, seni bir anda sarmalamaya başlarken, 11 maskeli adam hafifçe kafasını eğiyor. Thelase daireye yönlendirdiği bakışlarını adamlara çevirmesiyle birlikte “Hükümdarımız Serbest Bölge’de mi?” diye soruyor. 11 maskeli adamın ortada bulunanı, Thelase’nin sorusu üzerine başını hafifçe eğerek soruya olumlu yanıt vermesinin ardından, Thelase sana doğru dönüyor ve “Bu kapı Serbest Bölge’ye açılıyor. Orada Hükümdarımız seni karşılayacaktır. Şansın bol olsun.” diyor.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 27 Jan 2025, 10:15
by Abasdarhon
Odamdan çıkıp alt katlara doğru inerken zeminden birkaç kat yukarıda olduğumuzu anlamıştım. Bir kat alta inip koridordaki bir kapıyı açarken de bu koridoru ve açtığı kapının hangisi olduğunu unutmamamı ve kimseye de söylememem gerektiğini tembihlemişti. Geriye doğru bakıp kaçıncı kapı olduğunu saydıktan sonra kapıyı açmasını beklemiştim.
Thelase, odamdan bu kapıya kadar geçen sürede sorduğum sorulara cevap vermişti. Öncelikle kapıyı kilitlemelerinin sebebi Volgreth'miş. Ancak onun yanımda olmaması sebebiyle bu endişelerine başta anlam veremedim. Ayrıca Volgreth beni kabul ettiğini söylemişti. Ancak bağ kurduğumuzdan bahsetmemişti. Evet bir bağ kurduğumuz barizdi ancak Thelase'nin bahsettiği bağ, benim sandığımdan daha farklıydı. Onların endişesine bakarak söyleyebilirim ki Volgreth'in de benimle birlikte odanın içerisinde ortaya çıkmasını bekliyorlardı. Velhasıl sadece ben uyandım. Volgreth'in nerede olduğunu bilmiyordum, ayrıca iblislerle bağ kurmanın ne anlama geldiğini de bildiğim söylenemezdi. Bir an için iblis ile kurduğum bu bağın bana olan tek faydasının beni karanlık yerden kurtarması olduğunu düşünmedim de değildi. Belki de beni kabul ettikten sonra çekip gitmiştir kim bilir? Ayrıca benim kapıyı açamayacağımdan çok emin olduğunu da göz önüne alırsak çok da özel birisi sayılmam herhalde. Her ne kadar önemsiz birisi olduğumu karanlık yerde iliklerime kadar hissetsem de Volgreth'in beni kabul etmesinin tek sebebi ismimi söylemem olmuştu. Kısaca kapıyı kendi başıma açamayacak ya da kıracak kadar değerim yok. Tek değerim ve kudretim Volgreth'ten geliyor.
Şuanda serbest bölge denen yere gidiyormuşuz. Neresi olduğu hakkında en ufak fikrim yoktu. Oraya gidip Volgreth'in kudretinden faydalanmanın yollarını öğrenmem gerekiyormuş. Hem de bizzat kral tarafından. Gerilmem mi gerekiyor yoksa kral ile buluşmak öyle büyütülecek bir mesele değil mi emin olamamıştım. Çünkü Thelase sanki çok da önemli değilmiş gibi söylemişti. Kraliyet savaşçıları ile alakalı sorduğum soruya da bir organizasyon olduğu cevabını almıştım. Kral önceden bu organizasyonun başındaymış.
Aşağı katta bir odaya girdik ve bu odayı incelediğimde gaz lambalarıyla aydınlatılmış olduğunu ve içeride 11 beyaz maskeli adamın olduğunu gördüm. Thelase bu odayı unutmamamı söyledi o yüzden kaçıncı kapı olduğunu aklımda tutmayı çalıştım. Odanın büyüklüğüne bakınca diğer kapıların sahte olduğunu öğrenmiştim. Sağımda siyah auradan yapılmış dumanımsı değişik bir portal kapısı gibi bir şey vardı. Thelase bu kapının serbest bölgeye açıldığını söyledi. Bol şans dedikten sonra hiçbir şey söylemeden kollarımı çapraz yapıp yüzümü koruyarak siyah dumana doğru büyük bir adım atıp içine girmeyi çalışacaktım. Bilmediğim şeylere dokunmaktan rahatsız oluyordum bu yüzden kollarımla yüzümü korumuştum.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 27 Jan 2025, 15:20
by GM - Dimensio
Karanlığa kendini bırakmanın ardından benliğini kaybettiğin ve tekrar bulduğun iblis diyarına bir kez daha girmiş olmanın gerginliğini yaşıyorsun ister istemez. Karanlığın soğuk havası tüm vücudunu ürpertse bile, bu kez içten içe her şeyin farklı olduğunu da algılayabiliyorsun. Dalgalanan karanlıkta yitirmediğin anıların, bu kez duruşunun daha gerçekçi ve güçlü olmasına neden oluyor. İlk kez karanlığa düştüğünde yaşadıkların, bir göz açıp kapama anı kadar gözlerinin önünden geçip gittiğinde, bu yer o karanlıktan çok da farklı olmadığını hissedebiliyorsun. Yine de her şeye rağmen, gözlerin tam karşında duran kadının yaydığı aurada kilitli kalıyor! Bakışlarını üzerine dikmiş kadın, sanki tüm bu karanlığı istese tek bir hamleyle boğabilecekmiş gibi kudretli bir aura ile seni selamlarken, karanlığa giriş yaptığın dairenin yok olmasıyla, kadınla birlikte karanlıkta sıkışmış hissediyorsun kendini.
Kadının omuzlarına baskı uygulamaya başlayan aurası ile birlikte yüzündeki çekici gülümseme, ne yapman gerektiği konusunda sana pek de yardımcı olmuyor. Ancak tam bu anda, kadının aurasında beliren yer yer kopukluk hislerin, doğrudan dikkatini çekiyor. Sanki kadının aurası bir bütün değil de, parça parça üzerine sinmeye başlar gibi hareketlenirken, kadın görünüşündeki çekiciliği tamamlayan bir ses tonuyla “Hükümdarını böyle mi karşılayacaksın? Bir diz çökme veya saygı gösteren bir baş eğme yok mu?” diyor. Kadının ses tonu, onun ciddi mi yoksa alaycı bir tavırda mı olduğunu anlamanı pek de imkanlı kılmazken, kadının attığı hafif kahkaha olayın ciddiyet boyutundan çıktığını sana gösteriyor. Nitekim kadın iki elini yavaşça beline koyarken “Takılıyorum sadece… Ne de olsa Volgreth’i tarafımıza kazandırmış birisin…” diyor.
Bu sözlerinden sonra kadın duruşunu bozmadan tebessüm ederek yüzüne bakarken “Evet, ben Aclania Hükümdarı Vearis’im… Eski deyişlere uygun şekilde söylemek gerekirse, Evrenin Kurucularından, 11 Havari’nin Efendisi, Aclania’nın Hükümdarı, Aludirlerin ve Savaşçıların Lideri Vearis…” diyor. Bu sözlerinden sonra Vearis hafif bir kahkaha atmasıyla birlikte “Epey uzun ve pek de şimdilik kabul edebileceğim bir tanıtma şekli değil.” diyor. Vearis kendini tanıtma faslını bir an önce hallettikten sonra, sanki esas mevzuya, sana odaklanmak ister gibi bakışlarını keskinleştiriyor ve ardından “Peki ya sen? Kimsin ve neden buradasın?” diye soruyor, sanki burada seni bekleyen kendisi değilmiş gibi.
Re: Uyanış (Abasdarhon)
Posted: 29 Jan 2025, 01:17
by Abasdarhon
Rahatsız edici karanlığa adımımı attığımda artık daha kararlıydım. Ayık olduğum belki de birkaç saat öncesine kadar yine böyle bir karanlığın içindeydim ve hiç de pozitif anılar edinmedim bu süreçte. Yine de şuan giriyor olduğum siyah bulut benim için daha güven vericiydi. Önceden bilinmezliğin verdiği dehşet bütün ruhumu pençelerken şimdi ise nispeten bilinirliğe gittiğim bu yolculuk ruhumda bir korkuya sebep olmamıştı. Oraya gidecek ve kralla konuşacaktım. Beni buraya getiren kişiyle. Çaresizce benim gibi kişileri Volgreth ile bağ kurmaya zorlayan kişiyle. Yani kral Vearis ile...
Arkamdan karanlık daire yok olurken karşımdaki kadına bakakalmıştım. Tam olarak nasıl olduğunu tarif edemesem de kendisinin bu karanlığı yönettiğini hissetmiştim. Onun yaydığı aura bunu belli ediyordu. Yaydığı aura tehlikeliydi belki ancak kaçacak yerim yoktu. Bu yüzden kaderimle yüzleşmeye karar verdim. Dalga dalga omuzlarıma baskı uygulayan karanlık aura beni yaralamak mı istiyor yoksa gerilmemi sağlayıp psikolojik üstünlük mü sağlamayı çalışıyor anlam veremedim. Belki de bu bir testti. Dayanıklığımı ölçüyordu karşımdaki kişi. Bu süreçte karşımda sinsi sinsi gülümseyen bu kadının hükümdar olduğunu anlayamamıştım. Gülümsemesi çekici mi geliyordu rahatsız mı ediyordu emin olamadım. Ancak karşımdakinin ne düşündüğünü anlayamadığım için rahatsız olmuştum. Baştan beri aklımdaki hükümdar kavramı nedense bir kraldı ve bu da erkek olmalıydı. Vearis... Erkek ismi gibi gelmişti bana. Ancak dünyaya yeni açtığım gözlerimde parlayan cehalet ne yazık ki yanılmama sebep olacaktı.
Üstüme baskı kurmayı çalışan bu sinsi kadınla sidik yarışına girmeye hazırlanırken beni şok edecek cümleleri kurdu. Hükümdarını böyle mi karşılıyorsun demişti. O an şok olmuştum. Gözlüklerim olmasa belki de gözlerimin faltaşı gibi açıldığını görecekti. Diz çökmemi veya saygı göstermemi söyledi. Paniklemeye başlamıştım. Vadlena ile didiştiğim zamanda bile soğukkanlılığımı bu kadar kaybetmemiştim. Göğsümden yayılan sıcaklık bütün bedenimi sarıp ele geçirmişti sanki. Isınan bedenim ince ince iğneler batırıyordu derime. Tam diz çöküp özür dileyecekken kadın kahkaha atıp takıldığını söyledi ve Volgreth’ten bahsetti. Onu tarafına kazandırmışım. Buna ne kadar katılabilirim bilmiyordum. Abasdarhon ismimi söylediğimde beni kabullendiğini söyledi sonra da ortalıktan kayboldu. Dert etmiyordum sonuçta amacım o karanlık yerden kaçmaktı ve Volgreth’i de kısmen kullanmış olmuştum. Bence o da öyle bir yerden kurtulduğu için mutlu olmuştur. Bir daha karşıma çıkmazsa bile şaşırmam. Yine de bu düşüncelerimden bahsetmedim. Özür falan da dilemedim çünkü özür dilemenin saygısızlık olup olmayacağını bilmiyordum. Belki de hükümdar söz hakkı vermeden konuşmamam gerekiyordur.
Ardından Vearis kendisini takdim etti ve bu oldukça aydınlatıcı bir açıklamaydı. Hükmettiği topraklar Aclania’ymış. Hatta evrenin kurucularından ve 11 Havarinin efendisiymiş. Evrenin kurucusu olmak çok iddalı gelmişti ancak bir şey söylemedim. 11 Havari de şu gördüğüm maskeli herifler olmalıydı. Yani tamamen tahmin gerçi... Aludirlerin ve Savaşçıların Lideriymiş aynı zamanda. Kraliyet savaşçıları ile Savaşçılar aynı şey miydi bilmiyordum. Thelase, Vearisin eski Kraliyet Savaşçıları Lideri olduğunu söylemişti. Eski ise şuan değildir. Yani eğer savaşçılar derken Kraliyet Savaşçılarından bahsediyorsa bu iki kişiden birinin yalan söylediğini gösterir. Gerçi kime ne... Beni ilgilendirmez.
Kahkaha atan Vearis taktiminin uzun olduğundan ve kabul edemeyeceği bir tanıtma olduğunu söyledi. Kabul edememesi eksik olduğundan mı uzun olduğundan mıydı bilmiyordum. Çünkü eğer eksikse bu onun hırlı olduğunu ve daha fazla ünvana sahip olmak istediğini gösterirdi. Sonra bana yönelip esas soruyu sordu. Cevaplaması en zor ve aynı zamanda cevabı en kısa olan soruyu, Ben kimdim? Ve neden buradayım?...
“Ben Abasdarhon. İsmimin bu olduğunu düşünüyorum. Görgü kurallarını henüz öğrenmeye vaktim olmadığı için yaparsam kabalığımı bağışlayın lütfen. Açıkçası neden burada olduğumu bilmiyorum. Yeni biri olarak sisli yerde gözlerimi açtım. Uyandığım yerde Vadlena tarafından zorbalanıp dövüldükten sonra bir şekilde Volgreth adında bir iblisle konuşup onunla bağ kurma şansım oldu. Bağ kurmak için tek yaptığım ismimi söylemek olduğu için bunun bir başarı olduğunu düşünmüyorum. Uyandığım gibi de hizmetçiler tarafından buraya yönlendirildim. Neden burada olduğumu ve Volgreth’in şuan nerede olduğunu, ne yapmam gerektiğini ve ne işe yarayabileceğimi bilmiyorum. Yine de Volgreth'in söylemiyle ismim kudrete sahipmiş. Buna henüz tam anlamıyla inanmasam da ileride belki inanabilirim.” dedikten sonra bir saniye duraksayıp ne diyeceğini bilemeden tuhaf ve biraz gergin bir şekilde, sesim bir tık daha yüksek bir tonda, asker edasıyla “Beni dinlediğiniz için teşekkürler. Canınızı sıktıysam da özür dilerim. Uzatınca Vadlena beni dövüyordu da..” diyecektim. Konuşmanın son kısmına kadar soğukkanlılığımı korumayı çalışsam da sonunda cümleni nasıl bitireceğimi bilemediğimden garip bir kapanış yapmıştım. En son söylediğim şey ise utanmama sebep olmuştu. Bu benim için yeni bir duyguydu. Utanç... Yerin dibine girmek istememe sebep olan bir duygu. Bana yabancı, bir o kadar da etkili bir hissiyat... Cevabının kısa olacağını zannettiğim soruya uzun sayılabilecek bir cevap vermiştim. Artık sadece sonunun iyi bitmesini umabilirim.