Gözlerimiz buluştuğunda, bakışlarımızın kesişme noktasında bir sonsuzluk doğdu. Sanki iki ruh, evrenin en derin kuyusunda buluşmuş gibiydi. O an, kalbimin en derin köşelerinden yükselen duygular, bir ırmak gibi akmaya başladı. Duru ve berrak bir ırmak, sanki ruhumun en saf özünü yansıtıyordu. Bu ırmak, bazen sakin ve dingin akıyordu. Cennetin huzuru ve mutluluğu, ırmağın sularında dalgalanıyordu. Fakat zaman zaman, kalbimin fırtınalı diyarından yükselen duygular, bu akarsuyu dalgalandırıyor, onu coşkulu bir şelaleye dönüştürüyordu. Azmin tutkusu ve heyecanı, şelalenin köpüklerinde parlıyordu. Ancak ben, bu değişimlerin farkındaydım. Hem sakin ırmağı, hem de coşkulu şelaleyi kendi içimde hissedebiliyordum. Sesimin tonunda da bu duyguların izlerini yakalanabiliyordu. Bazen sakin ve yumuşak, bazen ise coşkulu ve heyecanlıydı sesim. Bu da, inancımın sonsuzluğunu ve derinliğini yansıtıyordu.
Bakışlarını bir an bile ayırmadan, nefesini bile tutarak dinliyordu beni. Son cümlemle birlikte derin bir nefes aldı ve uzun uzun vermeye başladı. Bu nefes, sanki içindeki tüm karanlığı, tüm dertleri ve kederleri dışarı atmaya çalışıyordu. Yarı yolda kapanan gözleri, hafifçe yukarı kalkan çenesi ve düşen omuzlarıyla tam bir huzur bulmuş gibiydi. Gözlerini açtığında, bakışlarında bambaşka bir dünya gördüm. Artık sadece Vearis'i değil, onun ötesini, umudun ve ışığın diyarını görüyordum. Yavaşça piposuna uzandı ve aldığı hazzı bir nefes dumanla taçlandırdı. Dudaklarından dökülen sözlerin her kelimesi yüreğime işledi. Bu sözlerinde hem çocuksu bir mutluluk hem de sarsılmaz bir umut vardı. Elini uzattı ve piposunu bana uzattı. O anda anladım ki, Vearis sadece güçlü bir organizasyon lideri değildi, her insan gibi umut edebilen ve duyguları olan bir insandı. Bu karanlığın içinde bize yol gösterecek, bizi zafere taşıyacak olan bir ışığa ihtiyacı vardı. Piposunu aldım ve ona baktım. Gözlerindeki o ışık, bende de bir kıvılcım çakmasına vesile oldu. Evet, zor bir mücadelemiz vardı önümüzde. Ama bir olarak, diri olarak var olacaktık bu çalkantılı dünyada.
Piponun ağız kısmını dudaklarıma götürürken, tüm yaşananları bir kez daha düşündüm. Karanlığın gölgesinde parlayan bir umut ışığı olmalıydık herkes için. Sözlerimiz insanlık için bir meltem gibi, bakışlarımız bir güneş gibi olmalıydı.
Pipodan çekilen her nefes, Vearis'in ruhundan bir parçayı da beraberinde getiriyordu sanki. Duman ciğerlerime dolarken, Vearis'in umudunu da içime çektiğimi hissediyordum. Bu duman sadece tütün dumanı değildi, aynı zamanda özgürlük, eşitlik ve adalet kokuyordu. Bu duman, karanlığın yenileceğini ve güneşin hepimiz için doğacağını müjdeliyordu.
Pipodan çıkan dumanı yavaşça havaya doğru üflerken, bir gün, Vearis'le birlikte pipolarımızı tekrar içeceğimiz o aydınlık güne kadar savaşacağımızdan, mücadele edeceğimizden ve asla pes etmeyeceğimizden oldukça emindim.
Pipodan çıkan son duman tendürüst gibi havada süzülürken, Vearis'e uzattım onu. Pipo'nun yaşanmışlıklarını parmaklarımda hissediyordum ve bu pipo sanki Vearis'in ruhunun bir parçasını taşıyordu. "Piponu benimle paylaştığın için teşekkür ederim," dedim sesimi yükselterek. Gözlerimi Vearis'in yorgun ama umut dolu bakışlarına diktim. "Şu sıralar insanlara güvenmek zor bir eylem olsa da, sana güvenmek istiyorum. Tıpkı Ela'ya güvendiğim gibi. Tıpkı iblisim Nueamsa'ya güvendiğim gibi ve tıpkı çok tanımasam dahi Inıas'a güvendiğim gibi." Son sözlerimin ardından çok kısa bir an sessizlik, zamanın akışını durdururcasına ağırlaştı aramızda. Sanki her nefes, soruların çokluğu ile ciğerlerimi sıkıştırıyordu. Sonunda, sorularımı kafamda toplayarak sessizliği bozdum. "Hükümdar olabileceğine inanıyor musun?" diye sordum, net bir şekilde. Sorular birer birer döküldü dudaklarımdan, adeta bir şelalenin çağlayanları gibi.
"Liderler arasındaki güç dengeleri ne durumda? Kendine kimleri rakip görüyorsun?"