Düşen yağmur damlalarının cama vurduğu darbeler, kulaklarınıza dolan yokluğun tek isyancısına dönüşüyor. Sanki değişen tek şeyin mevsimler olmadığını vurgulamak isteyen ağır bir yalnızlık hissi, istemsizce düşen yağmur damlalarını ömrünüzle kıyaslıyor. Karanlıkta açılan gözlerinizin size sunduğu yeni hayatınızda, hiçbir şeyi bilmeden ortaya koyduğunuz varlığınıza rağmen yine hiçbir şeyi elde edememiş çaresizlere evriliyorsunuz. Oysa birkaç saniyeye sığmayacak özetinde, tattığınız onca farklı duygunun yerini koca bir boşluğun almasına alışmanız pek de mümkün durmuyor. Dostluklar, emeller, hayaller, idealler ve gerçeklere bulanmış ihanetler… Öncesinde sadece geçmişinize ait bir karanlık, boğazınızda bekleyen bir bıçak keskinliğini hissettirirken, şimdi her bir uzvunuzun kaçıncı kez parçalara ayrılacağını düşünmek dışında bir şey bilemez halde hissediyorsunuz. Ve bu anlarda, düşen yağmur damlalarının sadece değişen mevsimlere mal edilemeyeceğini düşünmeden edemiyorsunuz. Sanki yer de gök de kadere derin bir ağıt yakıyor… Gecenin karanlığı, sinsi yalnızlığın sessizliği ve camlara düşen umuttan yoksun ince yağmur damlaları… Tüm bu sahnenin gerisinde ise, adını kaderden aldığından bahsedilen varlıklarınız…
Yağmur damlalarına dalan gözlerinizi bulunduğunuz odaya çevirdiğinizde, iblis diyarında dönüşünüz akabinde bu odada gözlerinizi açtığınızı bir kez daha anımsıyorsunuz. Ne şekilde ve neden olduğunu bilmeseniz bile, tanıdık oda dizaynı içinde olmanın o an size verdiği güven hissine bir kez daha sarılmak istiyorsunuz. Ancak bu odada aldığınız birkaç nefesin ardından, tüm olanlar topyekun zihinlerinize hücum ettiğinde, aldığınız nefeslerin bile çaresizliğe savrulduğunu fark ediyorsunuz. İlk birkaç günü, sadece odanın içinde yemek yiyerek ve kendinizi toparlayarak geçirmiş olsanız bile, dışarıda dönen bir hayatın varlığını her daim hissediyorsunuz. Odanızdan çıkıp, Aludir Üssü’nün o bilindik koridorlarında gezindiğiniz zamanlarda ise, bulunduğunuz ortamdaki kişilerin size bakışlarında da toptan bir değişiklik seziyorsunuz. Bu ana kadar, alışmakta güçlük çektiğiniz bu bakışlara aldırış etmemiş olsanız bile, bir süre sonra bu bakışların altında kalmanın yükünü hafifletmek amacıyla yetkili birileriyle konuşup kendinizi rahatlatmayı arzuluyorsunuz. Ancak ne var ki, yetkili olarak gördüğünüz kişiler size sadece dinlenmenizi ve vakti geldiğinde tüm konuşmaların yapılacağını söylüyor. Belki de tüm bilinmezliği ortadan yarıp geçecek cümleleriniz, boğazınızda düğümlenip midenize oturuyor ve amaçsız adımlarınız sizi üssün içinde oradan oraya savuruyor.
Birkaç günün ardından, sadece düşünmenin bile verdiği ağırlıktan sıyrılıp kendinizi başkaca şeylere odaklamaya çalışıyorsunuz. Bu anda, kitaplara gömülmenin ve sıradan sohbetlere dalmanın en iyi yöntem olduğunu düşünüyorsunuz. Böylece, kasvete gömülü ruhunuzu sindirmiş gibi odanızın dışına attığınız adımlar, sizleri kitaplara veya başkaca kişilerin muhabbetlerine sürüklüyor. Bu noktada, merak ettiğiniz hususların en başında olan Aclania’nın geçmişiyle ilgili bilgiler edinmeye başlıyor ve ülkenin geçtiği adımları özet niteliğinde bile olsa öğrenmeye başlıyorsunuz. Hükümdarlar, isimleri, ne zaman yaşadıkları ve ne yaptıkları gibi çeşitli bilgilerle kendinizi donatıyor, ancak gecenin çökmesiyle odanıza döndüğünüzde yine o kasvetin içinde kendinizi buluyorsunuz. İhanetlerin, ölümlerin ve öldürmelerin iç içe geçtiği o derin kasvet, gözlerinizi kapatmanızı bile size eziyet görüyor.
Günler geçip haftaya evrilmeye başladığında, artık kulağınıza çalınan dedikodular da artmaya başlıyor. Aclania’nın hükümdarının olmadığı bir döneme girmesi, Aludirlerin ve askerlerin davranışları ile tutumları ve halkın genel durumları gibi konular kulağınıza geliyor. Ancak bu dedikoduların arasında sizi en çok ilgilendireni, bir şekilde isminizin herkesin diline düşmüş olması oluyor. Odanızdan dışarıya çıktığınızda size yönelen bakışların, aslında isminizle başladığını fark etmeniz, mevcut konumlarınızın çoktan farklı bir noktaya geldiğini de size anlatmaya başlıyor. Gördüğünüz saygı ve hürmetin yanında, adeta hayata yeni gözlerini açmış birer Aludir değil de, onlarca yıldır iblis avlayan ve iblislerin en korkulu rüyalarından olan kişilermişsiniz gibi isminizin yayılması, sizi bir şekilde daha da rahatsız etmeye başlıyor. Kimi bakışların soğuk, kimi bakışların endişeli ve kimi bakışların da coşkulu tavırları, ne hissetmesi gerektiği konusunda bile çatışmaya girmenize neden oluyor. Ne var ki, bu şekilde geçen birkaç günün sonunda, artık tüm bakışların içinizden geçip gitmesine alışıyor ve adeta düz bir hayata doğru sürükleniyorsunuz.
Tüm bu süreç içerisinde, bir şekilde sizinle irtibata geçileceğini bilmenizin yanında, bunun elzem olduğunu da fark edebiliyorsunuz. Yaşanan olaylara birinci elden şahit olmanın yanında, bu zamana kadar Aludirleri çekip çeviren Agrupnia’nın da ölmüş olduğu haberlerini işitmeniz, varlığınızın değerini birkaç kat daha arttırmış gibi görünüyor. Bu vesileyle, artık aldırış etmediğiniz bakışlar ile dinginliğe ulaşmayı amaçladığınız bir haftanın sonunda, kendinizi gecenin bir vaktinde, uykusuz geçirdiğiniz gecelerin bir diğerinde bulmanıza neden oluyor.
Düşen yağmur damlalarının cama vurduğu darbeler, kulaklarınıza dolan yokluğun tek isyancısına dönüşüyor. Sanki değişen tek şeyin mevsimler olmadığını vurgulamak isteyen ağır bir yalnızlık hissi, istemsizce düşen yağmur damlalarını ömrünüzle kıyaslıyor. Ömrünüz ise, artık bu saatten sonra sadece sizin elinizde değilmiş gibi duruyor… Bir yanda Eletha, bir yanda Azuldir, bir yanda Organizasyonlar, bir yanda Aludirler, bir yanda askerler ve bir yanda halk… İblisler… İblis diyarından geldiğinizden beri, istemsiz bir şekilde iblislerinizle iletişime geçmediğinizi bir kez daha anımsıyorsunuz. Kiminiz dost, kiminiz rakip ve kiminiz bambaşka nitelikte görse de iblisini, sanki bir şekilde tüm olanları bir kez daha ve bir kez daha yaşayacakmış gibi, iblislerinizle iletişime geçmekten imtina ediyorsunuz. Ancak her birinizi, onların da sizi gibi düşen yağmur damlalarına dalıp gittiğini hissedebiliyorsunuz. Her birinin geleceğin karanlığına savrulduğunu…
Odanızın içinde dönen gözleriniz, tüm rahat görünümüne rağmen size onlarca çivi saplayacakmış gibi duran yatağınızla kesiştiğinde, gözlerinizden akan uykunun yarattığı ızdırabın sonlanması gerektiğini düşünüyorsunuz. Ancak bu ızdırabın, soluk soluğa bir kabusla harlanacağını bilmek, mevcut ızdıraba razı gelmenize neden oluyor. Sadece nefes alıp vermek konusunda istikrar kazanmış düşünceleriniz uyumakla uyanık kalmak arasında gidip gelirken, kapınızın usulca tıklanmasıyla bir başka ızdırabın size müjdelendiğini hissedebiliyorsunuz. Adımlarınız pek de isterik olmasa bile, ayaklarınızı yere sürüye sürüye attığınız adımların ardından kapıya ulaşıyor ve yavaşça kapıyı açıyorsunuz. Kapının hemen önünde duran ve daha önce onlarca kez üste gördüğünüz bir görevlinin sizi nazikçe selamlamasının ardından Organizasyona liderlerinin en üst kattaki toplantı odasında sizi beklediğini haber vermesiyle, dinmeyecek bir ızdıraba veya son bulacak bir kehanete ilerleyeceğinizi hissedebiliyorsunuz. Kapıyı kapatmanızın ardından üstünüze başınıza çekidüzen vermenizin ardından, tüm düşüncelerinizi temizliyor ve kendinizi hazır bir hale soktuktan sonra, odanızdan çıkarak toplantının yapıldığı odaya gidiyorsunuz. İki yana açılan büyük kapının hemen önünde durup bir an düşündüğünüzde ise, artık yeni bir dünyanın yaratılmaya başladığını hissedebiliyorsunuz.
Yağmur damlalarına dalan gözlerinizi bulunduğunuz odaya çevirdiğinizde, iblis diyarında dönüşünüz akabinde bu odada gözlerinizi açtığınızı bir kez daha anımsıyorsunuz. Ne şekilde ve neden olduğunu bilmeseniz bile, tanıdık oda dizaynı içinde olmanın o an size verdiği güven hissine bir kez daha sarılmak istiyorsunuz. Ancak bu odada aldığınız birkaç nefesin ardından, tüm olanlar topyekun zihinlerinize hücum ettiğinde, aldığınız nefeslerin bile çaresizliğe savrulduğunu fark ediyorsunuz. İlk birkaç günü, sadece odanın içinde yemek yiyerek ve kendinizi toparlayarak geçirmiş olsanız bile, dışarıda dönen bir hayatın varlığını her daim hissediyorsunuz. Odanızdan çıkıp, Aludir Üssü’nün o bilindik koridorlarında gezindiğiniz zamanlarda ise, bulunduğunuz ortamdaki kişilerin size bakışlarında da toptan bir değişiklik seziyorsunuz. Bu ana kadar, alışmakta güçlük çektiğiniz bu bakışlara aldırış etmemiş olsanız bile, bir süre sonra bu bakışların altında kalmanın yükünü hafifletmek amacıyla yetkili birileriyle konuşup kendinizi rahatlatmayı arzuluyorsunuz. Ancak ne var ki, yetkili olarak gördüğünüz kişiler size sadece dinlenmenizi ve vakti geldiğinde tüm konuşmaların yapılacağını söylüyor. Belki de tüm bilinmezliği ortadan yarıp geçecek cümleleriniz, boğazınızda düğümlenip midenize oturuyor ve amaçsız adımlarınız sizi üssün içinde oradan oraya savuruyor.
Birkaç günün ardından, sadece düşünmenin bile verdiği ağırlıktan sıyrılıp kendinizi başkaca şeylere odaklamaya çalışıyorsunuz. Bu anda, kitaplara gömülmenin ve sıradan sohbetlere dalmanın en iyi yöntem olduğunu düşünüyorsunuz. Böylece, kasvete gömülü ruhunuzu sindirmiş gibi odanızın dışına attığınız adımlar, sizleri kitaplara veya başkaca kişilerin muhabbetlerine sürüklüyor. Bu noktada, merak ettiğiniz hususların en başında olan Aclania’nın geçmişiyle ilgili bilgiler edinmeye başlıyor ve ülkenin geçtiği adımları özet niteliğinde bile olsa öğrenmeye başlıyorsunuz. Hükümdarlar, isimleri, ne zaman yaşadıkları ve ne yaptıkları gibi çeşitli bilgilerle kendinizi donatıyor, ancak gecenin çökmesiyle odanıza döndüğünüzde yine o kasvetin içinde kendinizi buluyorsunuz. İhanetlerin, ölümlerin ve öldürmelerin iç içe geçtiği o derin kasvet, gözlerinizi kapatmanızı bile size eziyet görüyor.
Günler geçip haftaya evrilmeye başladığında, artık kulağınıza çalınan dedikodular da artmaya başlıyor. Aclania’nın hükümdarının olmadığı bir döneme girmesi, Aludirlerin ve askerlerin davranışları ile tutumları ve halkın genel durumları gibi konular kulağınıza geliyor. Ancak bu dedikoduların arasında sizi en çok ilgilendireni, bir şekilde isminizin herkesin diline düşmüş olması oluyor. Odanızdan dışarıya çıktığınızda size yönelen bakışların, aslında isminizle başladığını fark etmeniz, mevcut konumlarınızın çoktan farklı bir noktaya geldiğini de size anlatmaya başlıyor. Gördüğünüz saygı ve hürmetin yanında, adeta hayata yeni gözlerini açmış birer Aludir değil de, onlarca yıldır iblis avlayan ve iblislerin en korkulu rüyalarından olan kişilermişsiniz gibi isminizin yayılması, sizi bir şekilde daha da rahatsız etmeye başlıyor. Kimi bakışların soğuk, kimi bakışların endişeli ve kimi bakışların da coşkulu tavırları, ne hissetmesi gerektiği konusunda bile çatışmaya girmenize neden oluyor. Ne var ki, bu şekilde geçen birkaç günün sonunda, artık tüm bakışların içinizden geçip gitmesine alışıyor ve adeta düz bir hayata doğru sürükleniyorsunuz.
Tüm bu süreç içerisinde, bir şekilde sizinle irtibata geçileceğini bilmenizin yanında, bunun elzem olduğunu da fark edebiliyorsunuz. Yaşanan olaylara birinci elden şahit olmanın yanında, bu zamana kadar Aludirleri çekip çeviren Agrupnia’nın da ölmüş olduğu haberlerini işitmeniz, varlığınızın değerini birkaç kat daha arttırmış gibi görünüyor. Bu vesileyle, artık aldırış etmediğiniz bakışlar ile dinginliğe ulaşmayı amaçladığınız bir haftanın sonunda, kendinizi gecenin bir vaktinde, uykusuz geçirdiğiniz gecelerin bir diğerinde bulmanıza neden oluyor.
Düşen yağmur damlalarının cama vurduğu darbeler, kulaklarınıza dolan yokluğun tek isyancısına dönüşüyor. Sanki değişen tek şeyin mevsimler olmadığını vurgulamak isteyen ağır bir yalnızlık hissi, istemsizce düşen yağmur damlalarını ömrünüzle kıyaslıyor. Ömrünüz ise, artık bu saatten sonra sadece sizin elinizde değilmiş gibi duruyor… Bir yanda Eletha, bir yanda Azuldir, bir yanda Organizasyonlar, bir yanda Aludirler, bir yanda askerler ve bir yanda halk… İblisler… İblis diyarından geldiğinizden beri, istemsiz bir şekilde iblislerinizle iletişime geçmediğinizi bir kez daha anımsıyorsunuz. Kiminiz dost, kiminiz rakip ve kiminiz bambaşka nitelikte görse de iblisini, sanki bir şekilde tüm olanları bir kez daha ve bir kez daha yaşayacakmış gibi, iblislerinizle iletişime geçmekten imtina ediyorsunuz. Ancak her birinizi, onların da sizi gibi düşen yağmur damlalarına dalıp gittiğini hissedebiliyorsunuz. Her birinin geleceğin karanlığına savrulduğunu…
Odanızın içinde dönen gözleriniz, tüm rahat görünümüne rağmen size onlarca çivi saplayacakmış gibi duran yatağınızla kesiştiğinde, gözlerinizden akan uykunun yarattığı ızdırabın sonlanması gerektiğini düşünüyorsunuz. Ancak bu ızdırabın, soluk soluğa bir kabusla harlanacağını bilmek, mevcut ızdıraba razı gelmenize neden oluyor. Sadece nefes alıp vermek konusunda istikrar kazanmış düşünceleriniz uyumakla uyanık kalmak arasında gidip gelirken, kapınızın usulca tıklanmasıyla bir başka ızdırabın size müjdelendiğini hissedebiliyorsunuz. Adımlarınız pek de isterik olmasa bile, ayaklarınızı yere sürüye sürüye attığınız adımların ardından kapıya ulaşıyor ve yavaşça kapıyı açıyorsunuz. Kapının hemen önünde duran ve daha önce onlarca kez üste gördüğünüz bir görevlinin sizi nazikçe selamlamasının ardından Organizasyona liderlerinin en üst kattaki toplantı odasında sizi beklediğini haber vermesiyle, dinmeyecek bir ızdıraba veya son bulacak bir kehanete ilerleyeceğinizi hissedebiliyorsunuz. Kapıyı kapatmanızın ardından üstünüze başınıza çekidüzen vermenizin ardından, tüm düşüncelerinizi temizliyor ve kendinizi hazır bir hale soktuktan sonra, odanızdan çıkarak toplantının yapıldığı odaya gidiyorsunuz. İki yana açılan büyük kapının hemen önünde durup bir an düşündüğünüzde ise, artık yeni bir dünyanın yaratılmaya başladığını hissedebiliyorsunuz.
Off Topic
RP’lerinizde iblis diyarından döndükten sonra birlikte zaman geçirdiğinizden veya birbirinizle konuştuğunuzdan bahsedebilirsiniz. Ayrıca, toplantı odasının önünde de konuşmalar yapabilir ve etkileşime girebilirsiniz. Odaya girmek dışında bir tercihte bulunmanız halinde, bunu ayrıca belirtmeniz de gerekmektedir.
Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.
Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.
Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.







