Adeta bir domatese dönmüş olan Lyure'yi izleyen genç adam Lyure'nin fikrini beğendiğini duyunca şaşırıyor. Malum, birden fazla fikir sunmuştu ama Lyure artık kendini nasıl kaybettiyse hepsini tek falan sandı herhalde. Yine de son dediğini beğendiğini düşünerek "O halde anlaştık." diyor ve tekrardan Lyure'nin eline dokunuyor. Hemen ardından arkasına dönüyor ve etrafa bakınırken "İnsanlar seni gördüğünde emin ol hem korkacaklar hem de hayran kalacaklar." diyor. Aithen biraz da olsa Lyure'den uzaklaşıyor ve gözlerini Lyure'ye çevirip "O halde sırada insan boyutuna geri dönmek var." diyor ve bir süre sessiz kalıyor. "Şey..." İşte burada asıl sorun ortaya çıkıyor. Aithen bırakın Lyure'yi insan boyutuna çağırmayı, kendisi geri dönmeyi bile bilmiyor. Hayır, işin kötü yanı bunu Lyure'ye belli ederse yine dalga konusu olacak ama belli etmezse de bir çıkış yolu bulamayacak. Ulan belli etse bile zaten Lyure'nin nasıl bir kişilik olduğunu düşünürsek o da nasıl gidileceğini bilmeyecek. Genç adam kafasında bir sürü soru işaretiyle delirirken eninde sonunda durumu söylemeye karar veriyor. "Şöyle ki buraya nasıl geleceğim bana söylendi ama buradan nasıl çıkacağım söylenmedi. Doğal olarak bilmiyorum. Ne yapacağız?" Doğal olarak gibi kalıplarla suçu Phemena'ya atmayı başardığı için genç adamın içi biraz da olsa rahatlıyor. Lyure'den bir cevap beklerken aklına buraya geldiği gibi buradan çıkılabilme ihtimali geliyor. "Buraya gelirken odaklanmıştım. Belki de onu denemeliyim." diyor ve odaklanmaya başlıyor. Daha doğrusu başlamaya çalışıyor ama sıkıntı şu ki neye odaklanacağını da bilmiyor. "Ya adamlar koskoca bir sistem kurmuşlar bize nasıl çıkacağımızı söylemiyorlar. Gerçekten şaka gibi. Belki de bizi bilerek buraya soktular ve çıkmamızı istemiyorlar. Belki de arkamızdan bir iş çevriliyor." Dürüst olalım, genç adam arkasından bir iş çevirdiklerini falan düşünmüyor. Komplo teorileri oluşturmak Lyure'nin karşısında karizmasının çizilmesinden iyidir.
Uyanış (Aithen | Zenahpuryu | Yofie)
- Zenahpuryu
- Aclanian Aludir

- Posts: 297
- Joined: 17 May 2022, 20:29
Akşam vizeden çıktığımda yazacağım.
- Zenahpuryu
- Aclanian Aludir

- Posts: 297
- Joined: 17 May 2022, 20:29
Shy ile konuşurken, onun hareketlerini ne kadar özlediğini fark etti genç adam. Bir çocuktan farksız olan minik dostunun samimi hareketlerini özlemişti. Shy'ın komutuna karşılık duyduğu tereddüttü düşündü dostu düşünmek için kendini zorlarken. Ona bunun hakkında bir şey söylemeyecekti, çünkü onun kudretine ve gücüne inanıyordu. Tek başına gösteremeyecek gibi kendini hissederse bile, onun kudretinin ışığının daha fazla yayılması için uğraşacaktı. Sonuçta, dostlar bu günler içindir değil mi? Hem tereddüttü hakkında bir yorum yaparsa Shy'ın alınabileceğini düşünüyordu. Bu yüzden sessiz kalmayı tercih, her ne kadar tereddüttü varsa da komutu duydukça buna alışacaktı.
Minik dostu söze girip seçme gibi bir durum olmadığından bahsediyordu. Neden orada olduğunu, niçin orada olduğunu bilmiyordu. Vücudunun onu değil, ruhunun onu yönettiğini hissetmişti. Sonrasında doğru düzgün bir cevap veremediğini düşünerek komutu hak etmediğini ve kendisini bağışlamasını söylüyordu. Zen, sakince derin bir nefes aldı ve dostunun gözlerine baktı. "Komutu hak etmediğini düşünseydim, sana bu komutu vermezdim. Ben dostumun kudretini görebiliyorum, sen kendi içinde göremiyorsan da, göreceksin." Yumruğunu uzattı Shy'a doğru vurması için. "Diyarların en kudretli ejderhası olacaksın Shy. Ben sana güveniyorum."
Yumruklarını tokuşturduktan sonra, kafasını kaşımaya başladı Zen. Merak ettiği başka bir şey daha vardı. "Shy, ben sana ne soracağım ya. Senin boyun uzuyor mu? Yani uzayacak mısın, böyle senle ben aynı boydayken yan yana dövüşebilecek miyiz ileride? Ya da o şekilde oturup sohbet edebilecek miyiz? Acaba nasıl olurdu? Boyun uzasa falan, görüntün nasıl olurdu? Çok merak ettim şuan, hep benim minik dostum olarak mı kalacaksın, yoksa beraber mi büyüyeceğiz?" Sorularını sorduktan sonra merakla beklemeye başladı. Shy'ın büyüyüp büyümeyeceğini çok merak ediyordu.
Minik dostu söze girip seçme gibi bir durum olmadığından bahsediyordu. Neden orada olduğunu, niçin orada olduğunu bilmiyordu. Vücudunun onu değil, ruhunun onu yönettiğini hissetmişti. Sonrasında doğru düzgün bir cevap veremediğini düşünerek komutu hak etmediğini ve kendisini bağışlamasını söylüyordu. Zen, sakince derin bir nefes aldı ve dostunun gözlerine baktı. "Komutu hak etmediğini düşünseydim, sana bu komutu vermezdim. Ben dostumun kudretini görebiliyorum, sen kendi içinde göremiyorsan da, göreceksin." Yumruğunu uzattı Shy'a doğru vurması için. "Diyarların en kudretli ejderhası olacaksın Shy. Ben sana güveniyorum."
Yumruklarını tokuşturduktan sonra, kafasını kaşımaya başladı Zen. Merak ettiği başka bir şey daha vardı. "Shy, ben sana ne soracağım ya. Senin boyun uzuyor mu? Yani uzayacak mısın, böyle senle ben aynı boydayken yan yana dövüşebilecek miyiz ileride? Ya da o şekilde oturup sohbet edebilecek miyiz? Acaba nasıl olurdu? Boyun uzasa falan, görüntün nasıl olurdu? Çok merak ettim şuan, hep benim minik dostum olarak mı kalacaksın, yoksa beraber mi büyüyeceğiz?" Sorularını sorduktan sonra merakla beklemeye başladı. Shy'ın büyüyüp büyümeyeceğini çok merak ediyordu.
- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Yofie; Sözlerine olumlu yanıtlar almış olmak Ashabura’nın kehribar rengi gözlerinin daha da parlamasını sağlarken, bir yandan bunun bir kabulleniş olduğunu da hissedebiliyorsun. Bu sayede Ashabura ile aranızdaki bağın da kuvvetlendiğini ve birbirinize daha yakın olduğunuzu da anlayabiliyorsun. En azından Ashabura’nın bir korkağın buyruğu altına girmemiş olmaktan duyduğu memnuniyeti, keyifli bir şekilde sergilediği sivri dişlerinden görebiliyorsun. Sözlerini de tüm bu memnuniyet içerisinde dinleyen Ashabura “Yırtıcıların Efendisi… Bu iyi bir seçim!” diyor. Bu sözlerinden sonra ise Ashabura’nın silueti yavaşça silinmeye başlarken Ashabura “Ancak unutma Yofie… Birimiz iblislerin diğerimiz ise insanların yırtıcısı olsa bile, doğamız vahşetten geçiyor… Hangimizin daha vahşi olduğunu aklından çıkarma, zira ben her zaman en vahşisi olmaya çalışacağım!” diyor. Bu sözleriyle, her ne kadar aranızda bir bağ kurulmuş olsa bile Ashabura’nın doğasından ödün vermediğini ve zayıflığın anında seni sindireceği tehdidini rahatlıkla anlayabiliyorsun. Fakat bu tehdit, ne kulağına düşmancıl geliyor ne de Ashabura’nın seni sindirdiği bir hayali gerçeklik yaratıyor. Ashabura tamamen karanlığa karışıp yokluğa teslim olurken, gözlerini bir anda açarak kendi dünyana bakıyorsun.
Gözlerinin ansız açılmasıyla birlikte Phemena’nın biraz daha olsa irkilerek sana baktığını görüyorsun. Yüzünde beklenmedik bir olayın gerçekleştiğini göstergesi bulunan Phemena nutku tutulmuş gibi birkaç kez yutkunduktan sonra “Başarabildin mi yoksa?” diye soruyor şaşkın ve meraklı bir şekilde.
Aithen; Lyure’ye karşı söylediğin cümleler üzerine, Lyure’nin bakışlarının giderek donuklaşmaya başladığını görüyorsun. Donuklaşan bakışları sen konuşmaya devam ettikçe giderek aşağı doğru kayıyor ve sonunda Lyure adeta karşısında bomboş bir insan varmış gibi sana bakıyor. Az önceki kızarıklığı ve heyecanının zerresini daha ortaya koymayan Lyure’nin bu bakışları altında, kendini en büyük günahları işlemiş ama yine de işlemeye devam edecek biri kadar değersiz hissediyorsun. O an, sanki Lyure donmuş bir şekilde bakışlarını sana sabitlemişken, kendini ciddi anlamda bir hiç yerine koyuyorsun. Kafanı ne olup bittiğini sorarcasına birkaç kez sallasan bile, Lyure yüzündeki bir bok parçasına bakan ifadesini hiç bozmuyor. Birkaç saniye sanki sonsuzluğa doğru uzarken, neredeyse isyan edecek noktaya geldiğin anda, Lyure beklenmedik bir şekilde kaşlarını çatıyor ve sinirini gözüne sokmak ister gibi suratının birkaç santim uzağına konumlanırken “Burası senin dünyan, nasıl istersen öyle çıkarsın!” diyor. Bu cümlesinden sonra ise bir anda zıplayıp kafanın üst kısmına bir yumruk indirirken “Ahmak herif!” diyor.
Gözlerin bir anda açıldığı anda, kendini az önceki odanın içinde buluyorsun. Etrafını hafifçe kolaçan ettiğinde, gözlerin ilk önce gözleri açılmış olan Yofie ile buluşuyor. Hemen ardından ise bakışların Phemena’ya döndüğü anda ise Phemena “Bir sorun yoktur… Umarım.” diyerek sana karşı olan çekingenliğini ortaya koyuyor.
Zenahpuryu; Sözlerin söylemeye başladığında Shyrlonay mağrur bir şekilde durabilmek için tüm çabasını ortaya koyuyor. Bakışlarını yer yer senden kaçırsa da seni dinlediğini belli ediyor. Sözlerine katılıp katılmadığı tam olarak belli olmasa bile, yumruğunu uzattığın anda Shyrlonay gözlerinde beliren parlama, yaşlarını dindiriyor ve beceriksizce koluyla yaşlarını silmesinin ardından yumruğunu seninkiyle tokuşturuyor büyük bir mutlulukla. Sorularını sormanın ardından Shyrlonay, bir anda sanki seni taklit eder gibi kafasını kaşımaya başlarken “Bilmiyorum ki.” diyor kendi kendine meraklı bir tonda. Gözlerini kısa bir süre vücudunda gezdiren Shyrlonay sivri pençelerini uzatıp incelemeye başlarken “Kendimi bildim bileli böyleyim gibi. Belki büyüyorumdur ama farkında değilimdir. Sen de öyle mi oluyor?” diyor. Ancak bir anda sanki sorduğu sorudan pişman olmuş gibi duran Shyrlonay “Üzgünüm Zen, bir an geçmişini unuttuğunu unuttum.” diyor. Fakat sanki gaf yapmış gibi sözlerini bir anda sindirmek ister gibi öne atılan Shyrlonay “Ama önemli değil, ben her zaman senin yanında olacağım ve en kudretli ejderha olacağım! Bunun için elimden gelenin en iyisini yapacağım Zen ve seni mahcup etmeyeceğim!” diyor yumruklarını sıkarken. Bu anda Shyrlonay gözlerinde beliren parlama ise, sözlerine duyduğu inancı da açıkça ortaya koyuyor.
Gözlerinin ansız açılmasıyla birlikte Phemena’nın biraz daha olsa irkilerek sana baktığını görüyorsun. Yüzünde beklenmedik bir olayın gerçekleştiğini göstergesi bulunan Phemena nutku tutulmuş gibi birkaç kez yutkunduktan sonra “Başarabildin mi yoksa?” diye soruyor şaşkın ve meraklı bir şekilde.
Aithen; Lyure’ye karşı söylediğin cümleler üzerine, Lyure’nin bakışlarının giderek donuklaşmaya başladığını görüyorsun. Donuklaşan bakışları sen konuşmaya devam ettikçe giderek aşağı doğru kayıyor ve sonunda Lyure adeta karşısında bomboş bir insan varmış gibi sana bakıyor. Az önceki kızarıklığı ve heyecanının zerresini daha ortaya koymayan Lyure’nin bu bakışları altında, kendini en büyük günahları işlemiş ama yine de işlemeye devam edecek biri kadar değersiz hissediyorsun. O an, sanki Lyure donmuş bir şekilde bakışlarını sana sabitlemişken, kendini ciddi anlamda bir hiç yerine koyuyorsun. Kafanı ne olup bittiğini sorarcasına birkaç kez sallasan bile, Lyure yüzündeki bir bok parçasına bakan ifadesini hiç bozmuyor. Birkaç saniye sanki sonsuzluğa doğru uzarken, neredeyse isyan edecek noktaya geldiğin anda, Lyure beklenmedik bir şekilde kaşlarını çatıyor ve sinirini gözüne sokmak ister gibi suratının birkaç santim uzağına konumlanırken “Burası senin dünyan, nasıl istersen öyle çıkarsın!” diyor. Bu cümlesinden sonra ise bir anda zıplayıp kafanın üst kısmına bir yumruk indirirken “Ahmak herif!” diyor.
Gözlerin bir anda açıldığı anda, kendini az önceki odanın içinde buluyorsun. Etrafını hafifçe kolaçan ettiğinde, gözlerin ilk önce gözleri açılmış olan Yofie ile buluşuyor. Hemen ardından ise bakışların Phemena’ya döndüğü anda ise Phemena “Bir sorun yoktur… Umarım.” diyerek sana karşı olan çekingenliğini ortaya koyuyor.
Zenahpuryu; Sözlerin söylemeye başladığında Shyrlonay mağrur bir şekilde durabilmek için tüm çabasını ortaya koyuyor. Bakışlarını yer yer senden kaçırsa da seni dinlediğini belli ediyor. Sözlerine katılıp katılmadığı tam olarak belli olmasa bile, yumruğunu uzattığın anda Shyrlonay gözlerinde beliren parlama, yaşlarını dindiriyor ve beceriksizce koluyla yaşlarını silmesinin ardından yumruğunu seninkiyle tokuşturuyor büyük bir mutlulukla. Sorularını sormanın ardından Shyrlonay, bir anda sanki seni taklit eder gibi kafasını kaşımaya başlarken “Bilmiyorum ki.” diyor kendi kendine meraklı bir tonda. Gözlerini kısa bir süre vücudunda gezdiren Shyrlonay sivri pençelerini uzatıp incelemeye başlarken “Kendimi bildim bileli böyleyim gibi. Belki büyüyorumdur ama farkında değilimdir. Sen de öyle mi oluyor?” diyor. Ancak bir anda sanki sorduğu sorudan pişman olmuş gibi duran Shyrlonay “Üzgünüm Zen, bir an geçmişini unuttuğunu unuttum.” diyor. Fakat sanki gaf yapmış gibi sözlerini bir anda sindirmek ister gibi öne atılan Shyrlonay “Ama önemli değil, ben her zaman senin yanında olacağım ve en kudretli ejderha olacağım! Bunun için elimden gelenin en iyisini yapacağım Zen ve seni mahcup etmeyeceğim!” diyor yumruklarını sıkarken. Bu anda Shyrlonay gözlerinde beliren parlama ise, sözlerine duyduğu inancı da açıkça ortaya koyuyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
- Zenahpuryu
- Aclanian Aludir

- Posts: 297
- Joined: 17 May 2022, 20:29
Shy'ın genç adamın sarf ettiği sözlere katılıp katılmadığı belli olmuyordu. Belki de ona biraz daha iyi bir motivasyon konuşması yapmalıydı. Minik dostuna yumruğunu uzattığı anda dostu büyük bir sevinçle karşılık vermiş ve yumruğunu uzatmıştı. Sonrasında ise, Zen'in sorusunu düşünmüştü. Bilmediğini ve kendini bildi bileli bu halde olduğunu söylüyordu. Belki de gerçekten, büyüyordu ve bunun farkında değildi. Beraber keşfedecekleri bir gizemdi onun için. Sonrasında ise Shy, tekrardan özür dilemiş ve motivasyon konuşmasının işe yaradığını göstermişti. Minik dostu en kudretli ejderha olacağını ve her zaman yanında olacağını söylerken sevinçle gülmüştü Zen.
"Bende senin her zaman yanında olacağım ve kudretlilerin kudretli efendisi olduğunda yanında gururlu duracağım!" Sonrasında biraz düşünceli bir şekilde tekrardan kafasını kaşımaya başladı. "Ben de ejderhan olayım o zaman. Yardımcı ejderha. Nasıl ama? Millete de deriz bu insana benziyor biraz, kandırırız. Derlerse nerede pençesi falan, o kadar kudretli değilmiş pençesi yok bunun deriz. Hehe, ben sevdim bunu he! Kudretlilerin Kudretli Efendisi Shy ve Yardımcısı Zen."
Hayal ettiği durumun komikliğini düşünürken, bir anda yere uzandı genç adam. Sonrasında yuvarlanarak Shy'ın yanına geldi ve yerde uzanmaya başladı. İki kolunu da yana açıp, ayaklarını daha rahat bir şekilde uzattı. "Geçmişimi hatırlamıyorum doğru ama aslında nedense pek merak edemiyorum. Sonuçta, artık yeni bir hayatım var. Bir dostum var, dostumla biriktireceğim yeni anılarım var. Bunlar daha da merak uyandırıcı. Seninle neler yapacağız, neler yaşayacağız, neleri atlatacağız, çok merak ediyorum. Ama senin hakkında merak ettiğim birkaç şey daha var Shy. Mesela, benle tanışmadan önce nasıl bir hayatın vardı? Arkadaşların, ailen var mıydı? O diyarda neler yapıyordun, neler yaşıyordun? Senin gibi ejderhaların böyle toplandığı ortak bir yer var mı? Bunları cevaplayabilir misin? Gerçekten merak ediyorum ve dostumu daha iyi tanımak istiyorum."
Dedikten sonra uzandığı yerden minik dostuna bakmaya başladı merakla. Bir yandan ise uzanmak isterse diye sol elini sağ koluna doğru vurdu, uzan dercesine. Tabi, seçimi ona bırakmıştı, isterse uzanmayabilirdi.
"Bende senin her zaman yanında olacağım ve kudretlilerin kudretli efendisi olduğunda yanında gururlu duracağım!" Sonrasında biraz düşünceli bir şekilde tekrardan kafasını kaşımaya başladı. "Ben de ejderhan olayım o zaman. Yardımcı ejderha. Nasıl ama? Millete de deriz bu insana benziyor biraz, kandırırız. Derlerse nerede pençesi falan, o kadar kudretli değilmiş pençesi yok bunun deriz. Hehe, ben sevdim bunu he! Kudretlilerin Kudretli Efendisi Shy ve Yardımcısı Zen."
Hayal ettiği durumun komikliğini düşünürken, bir anda yere uzandı genç adam. Sonrasında yuvarlanarak Shy'ın yanına geldi ve yerde uzanmaya başladı. İki kolunu da yana açıp, ayaklarını daha rahat bir şekilde uzattı. "Geçmişimi hatırlamıyorum doğru ama aslında nedense pek merak edemiyorum. Sonuçta, artık yeni bir hayatım var. Bir dostum var, dostumla biriktireceğim yeni anılarım var. Bunlar daha da merak uyandırıcı. Seninle neler yapacağız, neler yaşayacağız, neleri atlatacağız, çok merak ediyorum. Ama senin hakkında merak ettiğim birkaç şey daha var Shy. Mesela, benle tanışmadan önce nasıl bir hayatın vardı? Arkadaşların, ailen var mıydı? O diyarda neler yapıyordun, neler yaşıyordun? Senin gibi ejderhaların böyle toplandığı ortak bir yer var mı? Bunları cevaplayabilir misin? Gerçekten merak ediyorum ve dostumu daha iyi tanımak istiyorum."
Dedikten sonra uzandığı yerden minik dostuna bakmaya başladı merakla. Bir yandan ise uzanmak isterse diye sol elini sağ koluna doğru vurdu, uzan dercesine. Tabi, seçimi ona bırakmıştı, isterse uzanmayabilirdi.
"Noluyor ya?" Lyure'nin ifadesizliğinden iyice gerilen Aithen Lyure'ye ne olduğunu sorurken anlık bir patlama ile karşılaşıyor ve kafasına yumruğu yiyor. Bir anda gözlerini tekrar açtığında kendini Phemena'nın yanında, insan boyutunda buluyor. Her şeyden önce Yofie ile göz göze geliyor ve hemen ardından Phemena'nın sesini duyuyor. Phemena'ya cevaben "Sorun yok." diyor kısaca. Hemen ardından Zen'in ne yaptığına bakıyor ve gözlerinin kapalı olduğunu görüyor. Genç adam eğer kalkabilecek durumdaysa ayağa kalkıyor ve Phemena'ya doğru yürüyüp "Lyure, yani iblisim ile konuştum. Kendisine onu insan boyutuna getireceğimi söyledim ama sanırım yasak demiştin. Şu an buraya çağırmak da yasak mı? Yasaksa bunu yapmayacağım ama yasak değilse sözümü tutsam iyi olur." diyor. O sırada insan boyutuna nasıl döndüğünü sorgulamaya başlıyor. Yediği darbeden dolayı mı döndü yoksa zaten dönecekti de yediği darbe yüzünden mi anlayamadı emin olamadığı için belki Yofie farklı bir deneyim yaşamıştır diye düşünüp kendisine sormaya karar veriyor. Yofie'ye dönüp "Sen buraya nasıl geri döndün?" diye soruyor. Sonradan tekrar Phemena'ya dönüyor ve "Bana ferahlatacak bir içecek verebilir misin?" diye soruyor. Genç adam yavaş yavaş stres seviyesinin artmaya başladığını hissediyor. Belirsizlik onun için çekilmez bir şey ve az önce açıklayamadığı bir deneyim yaşadı. Bu olayların verdiği rahatsızlık duygusunu bir şekilde atıp rahatlaması gerekiyor. Yofie'nin yanına gidip koltuğa oturuyor ve beklemeye başlıyor.

Ashabura cevabından memnun olmuşçasına bir bakış fırlatmıştı Yofie'ye. Bir yandan da içinde bulunduğu durumun kaçınılmazlığını kabullenmiş gibiydi. Yofie psikolojik bir zayıflık gösterirse, onun hakimiyetinde olduğu için tek kaçışı Yofie'yi ele geçirmekti ve bunu yapmak istemiyor gibi duruyordu. Yoksa neden onun güçlü olmasını arzulamış olsundu ki? Umursamazdı, hatta onu daha da zayıflatırdı bedenini ele geçirmek için. Yofie'yi güçlü görmek istiyor olmasının sebebi, onunla arasında hissettiği bağdan kaynaklanıyor olmalıydı. Birbirine düşman iki ruh aynı bedende yaşamını sürdüremezdi. Belki iblislerle insanların kaderinde birbirlerine düşman olmak vardı ancak aludirler bu kuralın istisnası gibiydiler. Mükemmel kurulmuş bu sistemde bir açık, bir çatlaktılar.
Ashabura bir insanın boyunduruğu altında olmaktan duyduğu mahcubiyeti, güçlü bir insanın boyunduruğu altına girmiş olmakla ödünlemek istiyor da olabilirdi. Yüzündeki memnun gülümsemenin bundan kaynaklanıyor olması da mümkündü. Yine de Yofie ilk düşündüğü seçeneğin doğru olduğunu varsayacaktı. Zira Ashabura yavaş yavaş karanlığa karışırken onu tekrar tehdit etmişti ancak bu tehdit yalnızca sözcüklerindeydi. Yine de, gönülsüzce olsa dahi, dediklerini uygulayacak güce sahip olduğunu biliyordu. Ashabura tamamen silinene dek onu izledi ve el salladı. Tekrar görüşmek için şimdiden sabırsızlanıyordu.
Hızla gözlerini açarak gerçek dünyanın göz kamaştıran ışıltısına geri döndü. Ne kadar da özlememişti burayı. Zen ve Aithen'in gözleri hala kapalı olduğuna göre ilk dönen kendisi olmuştu. Hafifçe kollarını iki yana açarak gerindi. Kaç saat geçmişti acaba? Phemena ona şaşkın gözlerle başarılı olup olmadığını sormuştu. "Sanırım, evet başardım." dedi gülümseyerek. "Birinci benim!" dedi daha da neşeli bir ses tonuyla. Çok kısa bir süre sonra Aithen de gözlerini açmıştı ve direkt Yofie'ye dönmüştü. Ağzından ilk çıkan şey ise tam ondan beklenecek gariplikteydi. "Nasıl mı döndüm? Sen nasıl döndüysen öyle döndüm, uyanarak." dedi malumu ilan ediyormuş gibi. Aslında kendisi de Ashabura silinince dönmüştü, isteyerek bir şey yapmış değildi. Zihninde işinin bittiğini bildiği için dönmüştü muhtemelen. Tabi bunu Aithen'e çaktırmaya ihtiyacı yoktu yoksa yine büyüklük taslamaya girişirdi. Gözleri hala uykuda olan Zen'e döndü. "Gıdıklasak ne olur acaba?" Pis pis sırıttı.
Ashabura bir insanın boyunduruğu altında olmaktan duyduğu mahcubiyeti, güçlü bir insanın boyunduruğu altına girmiş olmakla ödünlemek istiyor da olabilirdi. Yüzündeki memnun gülümsemenin bundan kaynaklanıyor olması da mümkündü. Yine de Yofie ilk düşündüğü seçeneğin doğru olduğunu varsayacaktı. Zira Ashabura yavaş yavaş karanlığa karışırken onu tekrar tehdit etmişti ancak bu tehdit yalnızca sözcüklerindeydi. Yine de, gönülsüzce olsa dahi, dediklerini uygulayacak güce sahip olduğunu biliyordu. Ashabura tamamen silinene dek onu izledi ve el salladı. Tekrar görüşmek için şimdiden sabırsızlanıyordu.
Hızla gözlerini açarak gerçek dünyanın göz kamaştıran ışıltısına geri döndü. Ne kadar da özlememişti burayı. Zen ve Aithen'in gözleri hala kapalı olduğuna göre ilk dönen kendisi olmuştu. Hafifçe kollarını iki yana açarak gerindi. Kaç saat geçmişti acaba? Phemena ona şaşkın gözlerle başarılı olup olmadığını sormuştu. "Sanırım, evet başardım." dedi gülümseyerek. "Birinci benim!" dedi daha da neşeli bir ses tonuyla. Çok kısa bir süre sonra Aithen de gözlerini açmıştı ve direkt Yofie'ye dönmüştü. Ağzından ilk çıkan şey ise tam ondan beklenecek gariplikteydi. "Nasıl mı döndüm? Sen nasıl döndüysen öyle döndüm, uyanarak." dedi malumu ilan ediyormuş gibi. Aslında kendisi de Ashabura silinince dönmüştü, isteyerek bir şey yapmış değildi. Zihninde işinin bittiğini bildiği için dönmüştü muhtemelen. Tabi bunu Aithen'e çaktırmaya ihtiyacı yoktu yoksa yine büyüklük taslamaya girişirdi. Gözleri hala uykuda olan Zen'e döndü. "Gıdıklasak ne olur acaba?" Pis pis sırıttı.

Karakter
İblis
- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Zenahpuryu; Shyrlonay’a karşı kurduğun ilk cümlelerde, Shyrlonay da kendisini gülmekten alıkoyamıyor. Tıpkı senin gibi sanki anlattığın olayın gerçeğe dönüşmüş halini hayal eder gibi kıkırdıyor. Ancak cümlelerin sonlandığında devam eden kıkırdamalarını kontrol altına almaya çalışırken “Hayır, hayır Zen. Bunu yapamam!” diyor. Bir süre daha kıkırdamaya devam etmesinin ardından normal bir hale döndüğünde “Biz dostuz, öyle değil mi? Birbirimizin yardımcısı olmamıza gerek yok. Sana olan bana, bana olan sanadır… Öyle bir şey yani.” diyor söylediği sözü tam olarak kendi de anlayamamış gibi.
Shyrlonay yanına uzanmanın ardından, Shyrlonay da kendisini yere doğru bırakıyor. İki yana açtığın kollarının birinin üstüne Shyrlonay’ın kafasını koymasıyla, onun sert pullu derisini bir kez daha hissediyorsun. Normalde böylesine bir derinin rahatsızlık hissi yaratması gerekirken, Shyrlonay koluna yatmasıyla sanki eksik bir uzvunun tamamlanmış olduğunu hissedebiliyorsun. Bu his de, Shyrlonay’ı sıcaklığı ile birleşerek huzuru sana yaşatıyor.
Sorduğun soruların ardından, karanlığın içine dalan gözlerini öylece boşlukta tutan Shyrlonay “Seninle tanışmadan önce yaşadığım hayat pek de iç açıcı değildi. İblisler vahşi canlılardır ve kendi ırklarını dahi hedefe koymaktan çekinmezler. Bu yüzden aile veya arkadaş kavramlarının olduğunu söyleyemeyeceğim. Güçlü olanın var olduğu, güçsüz olanın ise sığınacak bir güçlü bulması gerektiği bir dünyadan bahsediyorum.” diyor. Sanki bu düzenin içinde bir anlığına bile bulunmuş olmaktan büyük mutsuzluk duyar gibi bakışlarını sana çeviren Shyrlonay “Genelde topluluk halinde yaşıyorduk. Sürekli arkamızı kollayarak ve güçlüye yem olmamak için direnerek. Tabi böyle bir düzen içerisinde benim de hatalarım veya yapmamam gereken şeyleri yapmışlığım vardır. Fakat bunların hiçbir ters veya çarpık gelmiyordu. Aslına bakarsan, hala aynı hissediyorum. Var olmak için güçlü olmam gerekiyor.” diyor. Bu sözlerinden sonra tekrar karanlığa dönen bakışlarıyla Shyrlonay “Ejderhaların kendine özgü bir mekanları yok. En azından benim bildiğim böyle bir yer bulunmuyor. Bizler daha çok, kudretli olanların gözüne gözükmeden yaşamaya çalışan iblislerdik. Ama dediğim gibi, hangimizin hangimize üstün geleceği, bir göz açıp kapama anına bakıyordu.” diyerek cümlelerini sonlandırıyor. Fakat tam bu esnada sana dönüyor ve “İnsan diyarı böyle değildir umarım.” diyor.
Aithen & Yofie; İkinizin de uyanmasının ardından Aithen’in isteği üzerine Phemena içecek bir şeyler getirmek için acele bir şekilde olduğu yerden hareketleniyor. Sanki Aithen’in istediği hızlıca yerine getirmezse azar yiyecekmiş gibi bir ürkeklikle hareket eden Phemena bu sırada Aithen’in sorusuna yönelik olarak “Burada iblisini çağırman mümkün değil. Fakat Zenahpuryu’nun da uyanmasının ardından sizleri iblislerinizi çağırabileceğiniz bir yere götüreceğim.” diyor. Bu sözleri sırasında bardağa içecek bir şeyler doldurmuş olan Phemena bunu Aithen’e uzatıyor ve “Portakal suyu, alkolsüz.” diyor küçük bir çekinmeyle.
Aithen’den sonra Phemena bakışlarıyla Yofie’nin de bir şeyler içmeyi isteyip istemediğini sorarken, Yofie Zenahpuryu’yu gıdıklamaya dair sorusunu yöneltiyor. Phemena ise “Bunun iyi bir fikir olacağını düşünmüyorum. Sizler uyandığınıza göre, kısa sürede uyanacaktır.” diyor. Tam bu esnada Aithen’in bakışlarıyla bakışları kesişen Phemena kafasını hızlıca önüne doğru eğerken, utangaç bir tavırla “Yani umarım.” diyor.
Shyrlonay yanına uzanmanın ardından, Shyrlonay da kendisini yere doğru bırakıyor. İki yana açtığın kollarının birinin üstüne Shyrlonay’ın kafasını koymasıyla, onun sert pullu derisini bir kez daha hissediyorsun. Normalde böylesine bir derinin rahatsızlık hissi yaratması gerekirken, Shyrlonay koluna yatmasıyla sanki eksik bir uzvunun tamamlanmış olduğunu hissedebiliyorsun. Bu his de, Shyrlonay’ı sıcaklığı ile birleşerek huzuru sana yaşatıyor.
Sorduğun soruların ardından, karanlığın içine dalan gözlerini öylece boşlukta tutan Shyrlonay “Seninle tanışmadan önce yaşadığım hayat pek de iç açıcı değildi. İblisler vahşi canlılardır ve kendi ırklarını dahi hedefe koymaktan çekinmezler. Bu yüzden aile veya arkadaş kavramlarının olduğunu söyleyemeyeceğim. Güçlü olanın var olduğu, güçsüz olanın ise sığınacak bir güçlü bulması gerektiği bir dünyadan bahsediyorum.” diyor. Sanki bu düzenin içinde bir anlığına bile bulunmuş olmaktan büyük mutsuzluk duyar gibi bakışlarını sana çeviren Shyrlonay “Genelde topluluk halinde yaşıyorduk. Sürekli arkamızı kollayarak ve güçlüye yem olmamak için direnerek. Tabi böyle bir düzen içerisinde benim de hatalarım veya yapmamam gereken şeyleri yapmışlığım vardır. Fakat bunların hiçbir ters veya çarpık gelmiyordu. Aslına bakarsan, hala aynı hissediyorum. Var olmak için güçlü olmam gerekiyor.” diyor. Bu sözlerinden sonra tekrar karanlığa dönen bakışlarıyla Shyrlonay “Ejderhaların kendine özgü bir mekanları yok. En azından benim bildiğim böyle bir yer bulunmuyor. Bizler daha çok, kudretli olanların gözüne gözükmeden yaşamaya çalışan iblislerdik. Ama dediğim gibi, hangimizin hangimize üstün geleceği, bir göz açıp kapama anına bakıyordu.” diyerek cümlelerini sonlandırıyor. Fakat tam bu esnada sana dönüyor ve “İnsan diyarı böyle değildir umarım.” diyor.
Aithen & Yofie; İkinizin de uyanmasının ardından Aithen’in isteği üzerine Phemena içecek bir şeyler getirmek için acele bir şekilde olduğu yerden hareketleniyor. Sanki Aithen’in istediği hızlıca yerine getirmezse azar yiyecekmiş gibi bir ürkeklikle hareket eden Phemena bu sırada Aithen’in sorusuna yönelik olarak “Burada iblisini çağırman mümkün değil. Fakat Zenahpuryu’nun da uyanmasının ardından sizleri iblislerinizi çağırabileceğiniz bir yere götüreceğim.” diyor. Bu sözleri sırasında bardağa içecek bir şeyler doldurmuş olan Phemena bunu Aithen’e uzatıyor ve “Portakal suyu, alkolsüz.” diyor küçük bir çekinmeyle.
Aithen’den sonra Phemena bakışlarıyla Yofie’nin de bir şeyler içmeyi isteyip istemediğini sorarken, Yofie Zenahpuryu’yu gıdıklamaya dair sorusunu yöneltiyor. Phemena ise “Bunun iyi bir fikir olacağını düşünmüyorum. Sizler uyandığınıza göre, kısa sürede uyanacaktır.” diyor. Tam bu esnada Aithen’in bakışlarıyla bakışları kesişen Phemena kafasını hızlıca önüne doğru eğerken, utangaç bir tavırla “Yani umarım.” diyor.
Off Topic
Aithen ve Yofie'nin bu aşamada yapacak bir şeyleri bulunmaması halinde, Zenahpuryu'nun uyanmasına kadar konuya yazma zorunlulukları bulunmamaktadır. Ancak konu içerisinde etkileşime girmeyi tercih etmeleri halinde, pasiflik kuralları çerçevesinde konu ilerlemeye devam edecektir.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
- Zenahpuryu
- Aclanian Aludir

- Posts: 297
- Joined: 17 May 2022, 20:29
"Evet biz dostuz. Bundan sonra, her şey beraber olacak. Her duygu, her an. Her şey beraber olacak."
Diye cevap verdi Shy'ın sözlerine karşı. Sonrasında rahat bir şekilde yere uzanmış, Shy'ın kafasını kolunda hissetmesiyle daha da huzurlu hissetmişti. Bir dost edinmenin, böylesine iyi bir şey olduğunu baştan deneyimliyordu. Belki de geçmiş hayatında, bir sürü dostunu geride bırakmıştı Aludir olabilmek için, ama buna değdiğini hissediyordu. Shy'ın dostluğunu kalbinde hissediyordu. Shy'ın söze girmesiyle, gözlerini kapattı sakince. Onun sesinin zihninde yankılanmasına izin verdi. Böylesi, onun için çok daha huzurluydu.
Dostunun her bir kelimesini zihninde canlandırmaya çalışıyor, anlattığı şeyleri hayal etmeye uğraşıyordu. İblisler içerisinde bir aile veya arkadaş kavramı olmadığını, vahşiliklerinin doğalarında olduğundan bahsediyordu. Bu öylesine bir vahşilikti ki, kendi ırkdaşlarını bile hedef olarak görebilecek nitelikteydi. Shy'ın kısa bir özetiyle, güçlü olanın var olduğu, güçsüz olanın ise güçlü olana sığınması gereken bir dünyaydı. Böyle bir dünyada, güçlü biri gerçekten güçsüz birini korur muydu? Yoksa, güçsüz olanlar her zaman hedef niteliğinde miydi? Shy, bu düzenin içinde olmaktan mutlu değilmiş gibiydi. Sanki minik dostu Zen'i kurtarırken, Zen'de onu oradan çekerek kurtarmıştı. Belki, bir tesadüftü tanışmaları, belki de kader, ancak ikisi de birbirlerini kurtarmışlardı. İsteyerek veya istemeyerek, tesadüf ya da kaderin oyunu, hangisi olduğu bilinmez, ancak ikisi de birbirlerini tamamlamış, aralarındaki bağ birbirlerini kurtarmalarını sağlamıştı. Bu düşüncenin altında, sakince tebessüm etti Zen.
Shy, genelde topluluk halinde yaşadığını ve güçlüye yem olmamak için arkalarını kolladıklarını söylüyordu. Kendisinin de kabul ettiği gibi, bazı hataları bulunmuş olsa da, bu ona ters gelmiyordu, çünkü güçlü olmak zorundaydı. Gerçekten, sadece güçlü olmanın gerektiği bir yerde, yapılan bir hareket ne kadar yanlış olabilirdi? Ya da, yanlış kavramı ne kadar etkiliydi? Güçlü olduğun için güçsüzü hedef alabilmek, kendi ırkdaşlarına saldırabilmek, bunlar doğrular mıydı? Bunlara direnmek için güçlü olmak için her şeyi yapabilmek, yanlış bir taraf içeriyor muydu? Shy'ın düşüncelerinde bir çarpıklık yoktu, düzenin kendisinde büyük bir çarpıklık vardı. Böylesine bir çarpıklığın içerisinde ise yanlış veya doğruyu aramak, daha büyük bir sorundu. Zira insan da olsan ibliste olsan, hayatta kalmak için her şeyi yapabildiğini kanıtlıyordu Shy'ın sözleri.
Minik dostu, ejderhaların böylesine bir toplanma mekanları olmadığını, kendilerinin daha çok kudretli olanların gözüne gözükmeden yaşamaya çalışan iblisler olduğunu söylüyordu. Ancak yine de, kimin kime üstün geleceği anlık bir meseleye dönüşüyormuş. Shy, sözlerini noktaladıktan sonra insan diyarının böyle olup olmadığını düşündürdü Zen'e soru sorarak. Peki insan diyarı böyle miydi? Daha gözlerini yeni açmıştı ve düzenin nasıl işlediğini bilmiyordu.
"İnsan diyarı hakkında bildiğim pek bir şey yok Shy. Biz Aludirler olarak, hükümdara bağlı askerleriz. Amacımız, kötü iblislere karşı koyabilmek. Bunu da tabii ki iblislerimizle birlikte yapıyormuşuz. Tabi, seni istemediğin bir savaşa sürükleyemem, ancak bu iş böyleymiş." Derin bir nefes aldı Zen. "İnsan dünyasında güç ne kadar önemli bilmiyorum. Ama benim değer verdiğim şey arkadaşlarım. Mesela, bir iblis sana zarar verecek olsa önüne atlarım. Benim zarar görmem önemli değil, ben arkadaşımı korumak için her şeyi yaparım. Beni kurtardığın zaman, arkadaşlarımla birlikte o iblislere karşı koymaya çalışmam gibi. O zaman iblise zarar veremeyeceğimi bilmiyordum, ancak şimdi biliyorum. Yine de, sana bir şey olacak olsa, dimdik yanında durur ve gene iblislere kafa atarım." Gözlerini iblisin gözlerine çevirdi. Bir tebessümle birlikte konuşmaya devam etti. "Bu yüzden, insan diyarındaki düzen nasıl bilmiyorum ama güçlü olmak zorundayım. Güçlü olmak zorundayız. Arkadaşlarımızı ve birbirimizi koruyabilmek için. Başta demiştin ya, sana olan bana, bana olan sana. Aynen öyle, ben senin için güçleneceğim ve yanında duracağım, sen benim için güçlenecek ve yanımda duracaksın. Ancak bu sefer, eski dünyanda hissettiğin gibi bir baskı yok. Biz, birbirimizin eksikliklerini tamamlayabilen iki dostuz. Bu yüzden, için rahat olsun. Ben sana güveniyorum, en güçlü ejderha sen olacaksın. Sende bana güven, en güçlü Aludir ben olacağım." Keskin bir kararlılıkla baktı Shy'ın gözlerine. Onun eski dünyasında hissettiği çarpık düzeni hissetmesini istemiyordu, sadece dostunun güvenini hissetmesini istiyordu. Sonrasında boşta kalan kolunu havaya kaldırdı, yumruğunu sıktı. "Biz, iki diyar yıkılsa bile ayakta kalacak kadar güçlü olacağız Shy. İnsan dünyası hakkında bir şey bilmiyorum ama hiçbir güçsüzü ezmeyeceğim. Onların yanında duracağım. Eğer olursa, insan diyarında da böyle bir düzen görürsek Shy, o zaman sana dost sözüm olsun, bu düzeni yıkacağız! Sana veya bana, ya da bir başkasına, böylesine bir düzeni yaşatmayacağız! Biz, her zaman güçsüzün yanında duracak iki güçlüyüz!"
İnsan diyarı hakkında hiçbir şey bilmeyen Zen, bir karar vermişti o an. Dostunun yaşadığı düzenin yaşandığını görürse, buna baş kaldıracaktı. Böyle bir düzenin bir parçası olmayacak, kimseye dostunun eskiden hissettiği gibi hisler hissettirmeyecekti. Güçsüzün elinden tutacaktı, güçsüzün de yaşayabileceği bir dünyaya adım atacaktı.
Diye cevap verdi Shy'ın sözlerine karşı. Sonrasında rahat bir şekilde yere uzanmış, Shy'ın kafasını kolunda hissetmesiyle daha da huzurlu hissetmişti. Bir dost edinmenin, böylesine iyi bir şey olduğunu baştan deneyimliyordu. Belki de geçmiş hayatında, bir sürü dostunu geride bırakmıştı Aludir olabilmek için, ama buna değdiğini hissediyordu. Shy'ın dostluğunu kalbinde hissediyordu. Shy'ın söze girmesiyle, gözlerini kapattı sakince. Onun sesinin zihninde yankılanmasına izin verdi. Böylesi, onun için çok daha huzurluydu.
Dostunun her bir kelimesini zihninde canlandırmaya çalışıyor, anlattığı şeyleri hayal etmeye uğraşıyordu. İblisler içerisinde bir aile veya arkadaş kavramı olmadığını, vahşiliklerinin doğalarında olduğundan bahsediyordu. Bu öylesine bir vahşilikti ki, kendi ırkdaşlarını bile hedef olarak görebilecek nitelikteydi. Shy'ın kısa bir özetiyle, güçlü olanın var olduğu, güçsüz olanın ise güçlü olana sığınması gereken bir dünyaydı. Böyle bir dünyada, güçlü biri gerçekten güçsüz birini korur muydu? Yoksa, güçsüz olanlar her zaman hedef niteliğinde miydi? Shy, bu düzenin içinde olmaktan mutlu değilmiş gibiydi. Sanki minik dostu Zen'i kurtarırken, Zen'de onu oradan çekerek kurtarmıştı. Belki, bir tesadüftü tanışmaları, belki de kader, ancak ikisi de birbirlerini kurtarmışlardı. İsteyerek veya istemeyerek, tesadüf ya da kaderin oyunu, hangisi olduğu bilinmez, ancak ikisi de birbirlerini tamamlamış, aralarındaki bağ birbirlerini kurtarmalarını sağlamıştı. Bu düşüncenin altında, sakince tebessüm etti Zen.
Shy, genelde topluluk halinde yaşadığını ve güçlüye yem olmamak için arkalarını kolladıklarını söylüyordu. Kendisinin de kabul ettiği gibi, bazı hataları bulunmuş olsa da, bu ona ters gelmiyordu, çünkü güçlü olmak zorundaydı. Gerçekten, sadece güçlü olmanın gerektiği bir yerde, yapılan bir hareket ne kadar yanlış olabilirdi? Ya da, yanlış kavramı ne kadar etkiliydi? Güçlü olduğun için güçsüzü hedef alabilmek, kendi ırkdaşlarına saldırabilmek, bunlar doğrular mıydı? Bunlara direnmek için güçlü olmak için her şeyi yapabilmek, yanlış bir taraf içeriyor muydu? Shy'ın düşüncelerinde bir çarpıklık yoktu, düzenin kendisinde büyük bir çarpıklık vardı. Böylesine bir çarpıklığın içerisinde ise yanlış veya doğruyu aramak, daha büyük bir sorundu. Zira insan da olsan ibliste olsan, hayatta kalmak için her şeyi yapabildiğini kanıtlıyordu Shy'ın sözleri.
Minik dostu, ejderhaların böylesine bir toplanma mekanları olmadığını, kendilerinin daha çok kudretli olanların gözüne gözükmeden yaşamaya çalışan iblisler olduğunu söylüyordu. Ancak yine de, kimin kime üstün geleceği anlık bir meseleye dönüşüyormuş. Shy, sözlerini noktaladıktan sonra insan diyarının böyle olup olmadığını düşündürdü Zen'e soru sorarak. Peki insan diyarı böyle miydi? Daha gözlerini yeni açmıştı ve düzenin nasıl işlediğini bilmiyordu.
"İnsan diyarı hakkında bildiğim pek bir şey yok Shy. Biz Aludirler olarak, hükümdara bağlı askerleriz. Amacımız, kötü iblislere karşı koyabilmek. Bunu da tabii ki iblislerimizle birlikte yapıyormuşuz. Tabi, seni istemediğin bir savaşa sürükleyemem, ancak bu iş böyleymiş." Derin bir nefes aldı Zen. "İnsan dünyasında güç ne kadar önemli bilmiyorum. Ama benim değer verdiğim şey arkadaşlarım. Mesela, bir iblis sana zarar verecek olsa önüne atlarım. Benim zarar görmem önemli değil, ben arkadaşımı korumak için her şeyi yaparım. Beni kurtardığın zaman, arkadaşlarımla birlikte o iblislere karşı koymaya çalışmam gibi. O zaman iblise zarar veremeyeceğimi bilmiyordum, ancak şimdi biliyorum. Yine de, sana bir şey olacak olsa, dimdik yanında durur ve gene iblislere kafa atarım." Gözlerini iblisin gözlerine çevirdi. Bir tebessümle birlikte konuşmaya devam etti. "Bu yüzden, insan diyarındaki düzen nasıl bilmiyorum ama güçlü olmak zorundayım. Güçlü olmak zorundayız. Arkadaşlarımızı ve birbirimizi koruyabilmek için. Başta demiştin ya, sana olan bana, bana olan sana. Aynen öyle, ben senin için güçleneceğim ve yanında duracağım, sen benim için güçlenecek ve yanımda duracaksın. Ancak bu sefer, eski dünyanda hissettiğin gibi bir baskı yok. Biz, birbirimizin eksikliklerini tamamlayabilen iki dostuz. Bu yüzden, için rahat olsun. Ben sana güveniyorum, en güçlü ejderha sen olacaksın. Sende bana güven, en güçlü Aludir ben olacağım." Keskin bir kararlılıkla baktı Shy'ın gözlerine. Onun eski dünyasında hissettiği çarpık düzeni hissetmesini istemiyordu, sadece dostunun güvenini hissetmesini istiyordu. Sonrasında boşta kalan kolunu havaya kaldırdı, yumruğunu sıktı. "Biz, iki diyar yıkılsa bile ayakta kalacak kadar güçlü olacağız Shy. İnsan dünyası hakkında bir şey bilmiyorum ama hiçbir güçsüzü ezmeyeceğim. Onların yanında duracağım. Eğer olursa, insan diyarında da böyle bir düzen görürsek Shy, o zaman sana dost sözüm olsun, bu düzeni yıkacağız! Sana veya bana, ya da bir başkasına, böylesine bir düzeni yaşatmayacağız! Biz, her zaman güçsüzün yanında duracak iki güçlüyüz!"
İnsan diyarı hakkında hiçbir şey bilmeyen Zen, bir karar vermişti o an. Dostunun yaşadığı düzenin yaşandığını görürse, buna baş kaldıracaktı. Böyle bir düzenin bir parçası olmayacak, kimseye dostunun eskiden hissettiği gibi hisler hissettirmeyecekti. Güçsüzün elinden tutacaktı, güçsüzün de yaşayabileceği bir dünyaya adım atacaktı.
- GM - Dimensio
- Game Master

- Posts: 1852
- Joined: 31 Jan 2022, 13:20
Zenahpuryu; Shyrlonay sözlerini büyük bir şevkle ve heyecanla dinliyor. Söylediğin her söz, yüzüne yerleşen hüznü kovalıyor ve gözlerindeki sönüklük yerini harlanan alevlere bırakıyor. Bu haliyle bile, Shyrlonay’ın sözlerine ne derece önem verdiğini ve ne derece katıldığını hissedebiliyorsun. Sanki Shyrlonay da seninle birlikte aynı yemini ediyor ve sonunda, havaya kaldırdığın yumruğuna erişmek için dik bir konuma geçtikten sonra kendi yumruğunun seninkiyle birleştiriyor. Shyrlonay’ın gözlerindeki parlama, seni içine çekecek kadar gerçek bir hal alırken Shyrlonay “Bunu başaracağız Zen! En güçlü olup tüm güçsüzleri koruyacağız!” diyor.
Shyrlonay sözlerini söyledikten sonra yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştiriyor. Sımsıcak bu gülümseme, adeta sözlerine unutulmaz bir mühür gibi konarken Shyrlonay’ın vücudunun silik bir parıltıya dönüşmeye başladığını görüyorsun. İçine bir miktar kuşku düştüğü anda ise Shyrlonay “Ben hep buradayım Zen! Bana ihtiyacın olduğunda söylemen gereken şeyi biliyorsun! Ama şimdi güçlenme zamanı! Hadi en güçlü olalım!” diyor. Bu sözleriyle birlikte Shyrlonay karanlığa sıcak bir gülümseme olarak karışırken, gözlerin de usul usul açılmaya başlıyor. Yüzündeki gülümsemeyi korumakta güçlük çektiğin anda ise, oturmaktan olan ve uyanmanla birlikte bakışlarını sana çevirmiş olan Aithen, Yofie ve Phemena’yı görüyorsun.
Genel; Zenahpuryu’nun kendisine gelmesiyle birlikte Phemena hemen onun yanına doğru gidiyor ve biraz eğilip gözlerinin içine bakarken “İyisin, değil mi?” diye soruyor. Zenahpuryu’nun genel halinin, herhangi bir kötülüğü barındırmadığı ortada olduğundan Phemena bu sorusuna da cevap almış durumda oluyor. Tekrar gözleriyle bir kez daha Zenahpuryu’yu kontrol eden Phemena doğrulup her birinize ufak bir bakış attıktan sonra “İyi olmanıza sevindim, gerçekten.” diyor.
Kendinizi iyi hissediyor bir vaziyette bulunmanızla birlikte Phemena bakışlarını Zenahpuryu’ya çevirirken “Sen uyanmadan önce Yofie ve Aithen’e iblislerinizi çağırabileceğiniz bir yere gideceğimiz söylemiştim. Eğer senin için de uygunsa, bu aşamaya geçebileceğimiz düşünüyorum.” diyor. Ancak hemen ardından bakışlarını kaçamak bir şekilde Aithen’e attıktan sonra “Elbette yorgun veya başka bir sorun varsa, bunu yarına veya uygun göreceğiniz başka bir güne de erteleyebiliriz.” diyor. Phemena genel olarak, beklenmedik bir durumla karşılaşmış gibi görünüyor olsa bile, başından beri ezbere bir düzene oturttuğu sistemde ilerlemek ister gibi görünüyor. Bu açıdan bakıldığında, Phemena’nın bir şekilde sizlerin komut işini halledebileceğinizi ve hemen iblis çağırma faslına geçmeyi arzuladığını hissedebiliyorsunuz. Ancak bunun Phemena’nın gerçek hisleri mi yoksa daha önce de size hissettirmiş olduğu çalışılmışlığın getirdiği bir heyecan mı olduğunu tam olarak anlayamıyorsunuz.
Shyrlonay sözlerini söyledikten sonra yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştiriyor. Sımsıcak bu gülümseme, adeta sözlerine unutulmaz bir mühür gibi konarken Shyrlonay’ın vücudunun silik bir parıltıya dönüşmeye başladığını görüyorsun. İçine bir miktar kuşku düştüğü anda ise Shyrlonay “Ben hep buradayım Zen! Bana ihtiyacın olduğunda söylemen gereken şeyi biliyorsun! Ama şimdi güçlenme zamanı! Hadi en güçlü olalım!” diyor. Bu sözleriyle birlikte Shyrlonay karanlığa sıcak bir gülümseme olarak karışırken, gözlerin de usul usul açılmaya başlıyor. Yüzündeki gülümsemeyi korumakta güçlük çektiğin anda ise, oturmaktan olan ve uyanmanla birlikte bakışlarını sana çevirmiş olan Aithen, Yofie ve Phemena’yı görüyorsun.
Genel; Zenahpuryu’nun kendisine gelmesiyle birlikte Phemena hemen onun yanına doğru gidiyor ve biraz eğilip gözlerinin içine bakarken “İyisin, değil mi?” diye soruyor. Zenahpuryu’nun genel halinin, herhangi bir kötülüğü barındırmadığı ortada olduğundan Phemena bu sorusuna da cevap almış durumda oluyor. Tekrar gözleriyle bir kez daha Zenahpuryu’yu kontrol eden Phemena doğrulup her birinize ufak bir bakış attıktan sonra “İyi olmanıza sevindim, gerçekten.” diyor.
Kendinizi iyi hissediyor bir vaziyette bulunmanızla birlikte Phemena bakışlarını Zenahpuryu’ya çevirirken “Sen uyanmadan önce Yofie ve Aithen’e iblislerinizi çağırabileceğiniz bir yere gideceğimiz söylemiştim. Eğer senin için de uygunsa, bu aşamaya geçebileceğimiz düşünüyorum.” diyor. Ancak hemen ardından bakışlarını kaçamak bir şekilde Aithen’e attıktan sonra “Elbette yorgun veya başka bir sorun varsa, bunu yarına veya uygun göreceğiniz başka bir güne de erteleyebiliriz.” diyor. Phemena genel olarak, beklenmedik bir durumla karşılaşmış gibi görünüyor olsa bile, başından beri ezbere bir düzene oturttuğu sistemde ilerlemek ister gibi görünüyor. Bu açıdan bakıldığında, Phemena’nın bir şekilde sizlerin komut işini halledebileceğinizi ve hemen iblis çağırma faslına geçmeyi arzuladığını hissedebiliyorsunuz. Ancak bunun Phemena’nın gerçek hisleri mi yoksa daha önce de size hissettirmiş olduğu çalışılmışlığın getirdiği bir heyecan mı olduğunu tam olarak anlayamıyorsunuz.
Off Topic
Aithen ve Yofie tekrar konuya yazmak durumundadırlar.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
