Zen, tam bardak yere düştüğünde oturmuştu koltuğa. Bu sefer yardım etmek yerine, kendi başına bir şeyler yapabileceğini göstermesini istedi Phemena’nın. Hem kendisine, hem de topluluğa göstermeliydi bunu. Kırık camları halletmesinin ardından, içecekleri teker teker saymaya başlıyordu kız. Zen, o anda içecekler arasında bir ayrım olduğunu fark etti, alkollü ve normal olanlar. Alkol neydi ki? Şarap ve bira. Bu ikisi alkollü denilen bir içecek iken, diğerleri normal meyve suları. Bira denen şey ilgisini çekmişti genç adamın, “Ben bira alayım. Bu alkollü muhabbeti ne oluyor? Yani normal meyve suyu ne benim içeceğim ne şimdi?” Diye soruyordu bir yandan. Her ne kadar sorusuna cevap beklerken içmeye başlamışsa da, alkollü bira denen şeyin tadı hoşuna gidiyordu. Belki de, alkol denilen şey bir tür tatlandırıcıydı. Garip, ama hoşa giden bir tatlandırıcı olabilirdi. Diğerlerinde, meyve sularında zaten meyvelerin tatlı bir tadı olduğu için alkol konulmuyor olmalıydı.
“Hehe, anladım he! Bu alkol denen şey tatlandırıcı, bak normal dediği şeylerin hepsi meyveli bir şeyler. Portakal, elma, nar, üzüm. Ama bu şey bira, muhtemelen normal tadı çirkin bunun. Alkol diye bir tatlandırıcı koyuyorlar, garip bir tadı var her halükarda ama hoşa gidiyor sanırım. Yani ben beğendim gibi, yine de böyle garip bir tat var. Ama sarıyor insanı. Bir bardak daha içsem daha da güzel gelir tadı.”
Phemena, konuşmasına başladığında Zen için küçük bir deney başlamıştı. Elindeki içeceğin garip tadı, bazı zamanlarda zorla yutmasına sebep oluyordu. Tam da bunu denemek için önce küçük bir yudum aldı. “Küçük yudumlarla tat güzel. Tatmin edici.” Diye içinden geçirdi zihnine not almak amacıyla. Ardından büyük bir yudum aldı, bu sefer yutması oldukça zorlaştı, bir kere boğazdan geçirdikten sonra elindeki içeceğin yoğun ve kötüleşen tadı ağzına vurdu, midesi zonkladı hafiften. Gözleri doldu tadın kötülüğü ve midesi birleşince, zorlaya zorlaya ikinci yudumu da midesine gönderdi. Ardından öğürdü hafifçe, kimseye çaktırmadan. Eliyle ağzını kapattı. “Büyük bir yudum alınmıyor. Bir anda tat acılaşıyor, kötüleşiyor. Ağızda pek fazla bekletmeden, hızlıca içmek gerekli.” Diye içinden geçirdi tekrar zihnine yazarken.
Aklına takılan şey, buradaki her içeceğin aynı olup olmadığı sorusu oldu bir anda. Bir yandan Aclania, Aludir gibi bilgileri ediniyordu. İçeceği bittiğinde ayağa kalktı, Phemena’nın sözünü bölmeden içeceği aldıkları yere gitti. Normal meyve suyu denilen şeyden bir bardak koydu kendine. Narlı. Tekrardan büyük yudum almak istemedi, belki de buradaki her içeceğin tadı aynıydı. Aldığı küçük yudum, oldukça tatlıydı. Tekrardan bir risk almak istedi. Büyük yudum riski. Bu sefer büyük yudum aldı, ancak aynı tat durumu oluşmadı. Aradaki farkı inceden anlamaya başlıyor gibiydi. Alkol denen tatlandırıcı her ne kadar tadı değiştiriyor olsa da, tam olarak değiştirmiyor olmalıydı. Büyük bir yudum alınca veya ağızda çok bekletince, bu tatlandırıcının etkisi geçiyor olmalıydı. Bardağı kafasına dikti hızlıca, alkol denen diğer şeyi denemek istiyordu.
Önce şarap dediği şeyi döktü bardağına. Bir yandan bir iblisle bağ kuran, iblislerle mücadele eden bir asker olduğunu öğreniyordu. Bardağına doldurmayı bıraktı, tekrardan küçük bir yudum aldı. Bu şarap denen şeyin, biraz daha yoğun bir tadı vardı. Keskin bir kokusu, aynı zamanda boğucu bir tadı bulunuyordu. Tahmin ettiği gibi, küçük bir yudumla oldukça güzel bir içecekti. Büyük ihtimal bunda da aynı şey olacak, büyük bir yudum aldığında tatlandırıcının etkisi geçecekti ve yerini acı bir tada, kötü bir mide etkisine bırakacaktı. Küçük yudumlarla içmeye devam etti şarap denen şeyi. Boğucu tadı, bu kadar büyük porsiyonla çok fazla sıkıyor gibi gözüküyordu. En sonunda, tekrardan denemek için büyük bir yudum bıraktı ve tek dikişte içti. Boğucu tat, daha fazla boğmuştu, ellerini masaya dayadı, gözleri tekrardan dolmuştu, derin bir nefes verdi. Sırada, bal ve suyla yapılan bir şey vardı.
Aludirler için en üstte hükümdar ve altında komuta kademesi bulunurmuş. Bardağına içeceğini doldurmaya devam ederken dinliyordu. Komuta kademesinin altında Aludirler iki kola ayrılır, bunlardan ilki ise doğrudan komuta kademesine bağlı bölükler olurmuş. Bu bölükler birçok farklı işlevle ve nitelikte olabilirmiş. Diğer kol ise, Aludilerlerin bulunduğu organizasyonlarmış, organizasyonlar komuta kademeisne bağlı olsa da işlevleri bölüklerden farklı oluyormuş. Bu organizasyonların kendi nitelikleri ve amaçları mevcut olduğundan onlara uygun kişileri bünyelerine katarlarmış.
Zen, bunları dinledikten sonra bal şarabından bir yudum aldı. Bal şarabı, diğerlerinden çok çok daha farklıydı. Tadı acı değildi, diğerleri kadar keskin de değildi. Bu sefer, bu tat yoğunluğu içinde yavaş yavaş kaybolduğunu hissetti. Bira, şarap denen şey bunun yanında o kadar güzel değildi. Diğerleri de içilebilir bir tat sunarken, ballı içecek, daha muhteşem bir tat sunuyordu. Sanki bir şölen gibiydi. Ağzının içinde festival olurken, daha büyük bir yudum aldı. Her ne kadar büyük bir yudum alınca keskin bir tat sunsa da, yine de güzel bir deneyim yaşıyordu. Aludilerlerin var olma sebeplerini dinlerken, bir yandan ballı içeceğini içmeye devam ediyordu. Adının şarap olup olmadığını bilmediği için, bu içeceğe kendi bir ad koymayı uygun görmüştü. Zenbal. Bundan sonra bunun adı buydu. Acaba, Shy’a bir bardak götürebilir mi diye düşünüyordu. Bardağı bitmeye yakınken, Phemena sorularını yanıtlamaya başlamıştı.
Burada temel eğitimi tamamladıktan sonra, genel olarak rüya hakkında bir bilgisi olmadığını söylemişti. Görülene göre de, herkes için farklı işleyebiliyordu. Bunun üzerinde çalışan önemli kişiler olsa da, pek ilerleme yaşanmamıştı. Bardağını büyük bir yudumla bitirdikten sonra, bir bardak daha Zenbal koymaya karar vermişti. Bardağı doldururken, kulağı küçük kızdaydı. İblislerin neden kendilerini seçtiği konusunda da net bir şey söylenemiyordu, genel olarak içgüdü deniyordu. Bu cevabı verecek kişiler direkt olarak iblislerdi. Yofie ve Aithen sorularını yönelttikten sonra, tekrardan büyük bir yudum aldı Zenbal’dan, ardından söze girdi.
“Benimde dört tane sorum var.” Dedi boştaki elinin üç parmağını kaldırarak. Ardından işaret parmağını havaya kaldırdı sadece. “Birincisi, bölükler neler ve hangi bölükler var?” Ardından orta parmağını da havaya dikti. “İblisime nasıl bir soru sorabilirim? Tekrardan o karanlık yere mi dönmem gerekiyor, eğer öyleyse nasıl dönebilirim?” Sorunun ardından üçüncü parmağını havaya kaldırdı. “İblislerle mücadele edeceğiz ancak nasıl olacak, iblise kafa atmıştım ve hiçbir şekilde hasar veremedim. Ben ne yapacağım?” En sonunda, dördüncü parmağını da havaya kaldırdı. “Ülke olarak oldukça önemli bir yerimiz var dedin, Aclania dışında bir ülke var mı? Başka Aludirler mesela?” Soruları bittiğinde sessizce beklemeye başladı Zen, bardağı tekrardan ağzına götürürken gözlerini Phemena’ya dikti cevap almak adına.
“Hehe, anladım he! Bu alkol denen şey tatlandırıcı, bak normal dediği şeylerin hepsi meyveli bir şeyler. Portakal, elma, nar, üzüm. Ama bu şey bira, muhtemelen normal tadı çirkin bunun. Alkol diye bir tatlandırıcı koyuyorlar, garip bir tadı var her halükarda ama hoşa gidiyor sanırım. Yani ben beğendim gibi, yine de böyle garip bir tat var. Ama sarıyor insanı. Bir bardak daha içsem daha da güzel gelir tadı.”
Phemena, konuşmasına başladığında Zen için küçük bir deney başlamıştı. Elindeki içeceğin garip tadı, bazı zamanlarda zorla yutmasına sebep oluyordu. Tam da bunu denemek için önce küçük bir yudum aldı. “Küçük yudumlarla tat güzel. Tatmin edici.” Diye içinden geçirdi zihnine not almak amacıyla. Ardından büyük bir yudum aldı, bu sefer yutması oldukça zorlaştı, bir kere boğazdan geçirdikten sonra elindeki içeceğin yoğun ve kötüleşen tadı ağzına vurdu, midesi zonkladı hafiften. Gözleri doldu tadın kötülüğü ve midesi birleşince, zorlaya zorlaya ikinci yudumu da midesine gönderdi. Ardından öğürdü hafifçe, kimseye çaktırmadan. Eliyle ağzını kapattı. “Büyük bir yudum alınmıyor. Bir anda tat acılaşıyor, kötüleşiyor. Ağızda pek fazla bekletmeden, hızlıca içmek gerekli.” Diye içinden geçirdi tekrar zihnine yazarken.
Aklına takılan şey, buradaki her içeceğin aynı olup olmadığı sorusu oldu bir anda. Bir yandan Aclania, Aludir gibi bilgileri ediniyordu. İçeceği bittiğinde ayağa kalktı, Phemena’nın sözünü bölmeden içeceği aldıkları yere gitti. Normal meyve suyu denilen şeyden bir bardak koydu kendine. Narlı. Tekrardan büyük yudum almak istemedi, belki de buradaki her içeceğin tadı aynıydı. Aldığı küçük yudum, oldukça tatlıydı. Tekrardan bir risk almak istedi. Büyük yudum riski. Bu sefer büyük yudum aldı, ancak aynı tat durumu oluşmadı. Aradaki farkı inceden anlamaya başlıyor gibiydi. Alkol denen tatlandırıcı her ne kadar tadı değiştiriyor olsa da, tam olarak değiştirmiyor olmalıydı. Büyük bir yudum alınca veya ağızda çok bekletince, bu tatlandırıcının etkisi geçiyor olmalıydı. Bardağı kafasına dikti hızlıca, alkol denen diğer şeyi denemek istiyordu.
Önce şarap dediği şeyi döktü bardağına. Bir yandan bir iblisle bağ kuran, iblislerle mücadele eden bir asker olduğunu öğreniyordu. Bardağına doldurmayı bıraktı, tekrardan küçük bir yudum aldı. Bu şarap denen şeyin, biraz daha yoğun bir tadı vardı. Keskin bir kokusu, aynı zamanda boğucu bir tadı bulunuyordu. Tahmin ettiği gibi, küçük bir yudumla oldukça güzel bir içecekti. Büyük ihtimal bunda da aynı şey olacak, büyük bir yudum aldığında tatlandırıcının etkisi geçecekti ve yerini acı bir tada, kötü bir mide etkisine bırakacaktı. Küçük yudumlarla içmeye devam etti şarap denen şeyi. Boğucu tadı, bu kadar büyük porsiyonla çok fazla sıkıyor gibi gözüküyordu. En sonunda, tekrardan denemek için büyük bir yudum bıraktı ve tek dikişte içti. Boğucu tat, daha fazla boğmuştu, ellerini masaya dayadı, gözleri tekrardan dolmuştu, derin bir nefes verdi. Sırada, bal ve suyla yapılan bir şey vardı.
Aludirler için en üstte hükümdar ve altında komuta kademesi bulunurmuş. Bardağına içeceğini doldurmaya devam ederken dinliyordu. Komuta kademesinin altında Aludirler iki kola ayrılır, bunlardan ilki ise doğrudan komuta kademesine bağlı bölükler olurmuş. Bu bölükler birçok farklı işlevle ve nitelikte olabilirmiş. Diğer kol ise, Aludilerlerin bulunduğu organizasyonlarmış, organizasyonlar komuta kademeisne bağlı olsa da işlevleri bölüklerden farklı oluyormuş. Bu organizasyonların kendi nitelikleri ve amaçları mevcut olduğundan onlara uygun kişileri bünyelerine katarlarmış.
Zen, bunları dinledikten sonra bal şarabından bir yudum aldı. Bal şarabı, diğerlerinden çok çok daha farklıydı. Tadı acı değildi, diğerleri kadar keskin de değildi. Bu sefer, bu tat yoğunluğu içinde yavaş yavaş kaybolduğunu hissetti. Bira, şarap denen şey bunun yanında o kadar güzel değildi. Diğerleri de içilebilir bir tat sunarken, ballı içecek, daha muhteşem bir tat sunuyordu. Sanki bir şölen gibiydi. Ağzının içinde festival olurken, daha büyük bir yudum aldı. Her ne kadar büyük bir yudum alınca keskin bir tat sunsa da, yine de güzel bir deneyim yaşıyordu. Aludilerlerin var olma sebeplerini dinlerken, bir yandan ballı içeceğini içmeye devam ediyordu. Adının şarap olup olmadığını bilmediği için, bu içeceğe kendi bir ad koymayı uygun görmüştü. Zenbal. Bundan sonra bunun adı buydu. Acaba, Shy’a bir bardak götürebilir mi diye düşünüyordu. Bardağı bitmeye yakınken, Phemena sorularını yanıtlamaya başlamıştı.
Burada temel eğitimi tamamladıktan sonra, genel olarak rüya hakkında bir bilgisi olmadığını söylemişti. Görülene göre de, herkes için farklı işleyebiliyordu. Bunun üzerinde çalışan önemli kişiler olsa da, pek ilerleme yaşanmamıştı. Bardağını büyük bir yudumla bitirdikten sonra, bir bardak daha Zenbal koymaya karar vermişti. Bardağı doldururken, kulağı küçük kızdaydı. İblislerin neden kendilerini seçtiği konusunda da net bir şey söylenemiyordu, genel olarak içgüdü deniyordu. Bu cevabı verecek kişiler direkt olarak iblislerdi. Yofie ve Aithen sorularını yönelttikten sonra, tekrardan büyük bir yudum aldı Zenbal’dan, ardından söze girdi.
“Benimde dört tane sorum var.” Dedi boştaki elinin üç parmağını kaldırarak. Ardından işaret parmağını havaya kaldırdı sadece. “Birincisi, bölükler neler ve hangi bölükler var?” Ardından orta parmağını da havaya dikti. “İblisime nasıl bir soru sorabilirim? Tekrardan o karanlık yere mi dönmem gerekiyor, eğer öyleyse nasıl dönebilirim?” Sorunun ardından üçüncü parmağını havaya kaldırdı. “İblislerle mücadele edeceğiz ancak nasıl olacak, iblise kafa atmıştım ve hiçbir şekilde hasar veremedim. Ben ne yapacağım?” En sonunda, dördüncü parmağını da havaya kaldırdı. “Ülke olarak oldukça önemli bir yerimiz var dedin, Aclania dışında bir ülke var mı? Başka Aludirler mesela?” Soruları bittiğinde sessizce beklemeye başladı Zen, bardağı tekrardan ağzına götürürken gözlerini Phemena’ya dikti cevap almak adına.




