Diniel'in ilk cümlesine karşılık bardağımı havaya kaldırmakla yetindim. Sanırım o da benimkine benzer bir hayal kuruyordu ve ben de ona gerçeği söylemek istemiyordum. Söylemek istemediğim gerçek ise, onun en güçlü ikinci aludir olacağıydı. Bunun laf tartışmasına girmek istemediğimden, sadece bardağımı kaldırdım. Ardından aşağı indirip bir kez masaya vurdum ve bir yudum aldım. Sonraki cümlelerine ise kahkaha atmıştım. Pozitif bir taraftan bakmayı düşünmüyordu sanırım, ayrıca doğru da söylüyordu. Hiçbir şey bilmediğimiz bir dünyada, tek bildiğimiz iblisleri defetmemiz gerektiği iken, nasıl hayaller, nasıl planlar kurabilirdik ki?
Bardağıma yeni bir şarap doldururken konuşmaya başladım. "Kimsesizlerin çok olduğu yerde, kimse kimsesiz değildir bence." Yaşlı bilge bir dede gibi konuşmaya başladığımı düşündüğümde kesin Tontiş laf eder diye düşünerek Tontiş'e baktım, ama o çoktan sızmıştı. Sonrasında tekrardan Diniel'e döndüm. "Ailemizi bilmiyoruz, eskiden arkadaşlarımız var mıydı bilgimiz yok, herhangi bir dostumuz, akrabamız, hiçbir şeye dair bilgimiz yok. Kimsesiz olduğumuz konusunda hemfikirim, ancak herkes kimsesiz. Bu noktada, aslında herkes birbirinin hayatında bir role sahip. Yofie, Aithen, Kızıl Kafa, Dövmeli Adam, Diniel, Zenahpuryu, Phemena, Tontiş! Hepsi birbirine sahip. Bu yüzden işte kimsesiz olduğunu düşünmüyorum. Aludir'ler, birbirinin dostudur. Belki bir aile değildir tabi, ancak olsun." Bardağım tamamen dolduktan sonra arkama yaslandım iyice.
"Henüz bu dünya hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Bu yüzden gelecek planlarının bu noktadan ileriye gitmemesi normal. Ben de en güçlü olacağım diyorum, ama ne yapacağım bilmiyorum. Anca şarap içiyorum işte, hehehe." Şarabımdan daha büyük bir yudum aldım öncekilere nazaran. Sonrasında bardağı masaya koydum. "Planlar, hayaller, bunlar gelişir. Şimdilik bir şey demek zor. Bunu belki 5 sene sonra tekrar sorarım." Bardağımdan bu sefer ufak bir yudum aldım. Sonrasında elimi Tontiş'in sırtına attım. "Geçmişimi de merak ediyorum aslında ama dış dünyayı durmadan dolaşmak, insanlara sormak gerek. Belki de planlarımdan birisi bu olur diyeceğim ama o kadar zaman olur mu bilmiyorum. Hem Aludir görevleri yapıp hem insanları sorguya çekmek, pek olası değil gibi yahu." Bardağımdan bir yudum daha alıp ona yönelttim sorumu. "Geçmişini araştırmayı düşünüyor musun? Yoksa bunu bir fırsat bilip her şeye sıfırdan mı başlayacaksın?"
Ben Böyle Doğdum Tontiş!
Kurduğum cümlelere kahkaha atmaya başlayınca memnuniyetsiz bir ifade takınıyordum yüzümde. Ancak içtiğimin etkisiyle çok daha yumuşak bir görünüm oluşturuyordu çehremde.
Şimdilik o da bir şey bilmediğini ve yalnızca şarap içtiğini söylediğinde gülmüştüm istemsizce. İyice kendimi saldığımı fark etsem de bu içtiğim şey neyse umursamamamı sağlıyordu. Geçmişini merak ettiğini söylemesi ortak bir merakımız olduğunu ortaya çıkarıyordu. Dış dünyayı dolaşıp insanlara sormak gerektiğini söylemişti. Dış dünyayı dolaşmak istesem de insanları pek umursamıyordum ben ama doğruydu dediği. Geçmişimle ilgili bir şey öğrenmek için insanlardan faydalanmam gerekiyordu. Aludir görevlerinden zaman kalmayacağını söylediğinde sözünü kesip konuşacaktım ama tuttum kendimi son anda. Ardından da sorusunu dinlediğimde bir an ne ağzım açıldı ama cümleleri kuracakken önce ne desem diye kafam karışmıştı. Ardından işaret parmağımı kaldırıp “Heh,” dedim nerede kaldığımı hatırlayıp.
“Evet, ben de geçmişimi araştıracağım. Eğer sıfırdan başlamak isteseydim kendime mutlaka bir not bırakırdım ancak böyle bir şey henüz elime geçmedi” diyordum sakince. Ardından elimi çeneme götürüp “Tabi kişiliğimiz hafızamızı yitirdiğimizde değişmiş olabilir” diye ekliyor ve “Hım…” diyerek birkaç saniye düşünme payı veriyordum kendime. Kişiliğim değiştiyse bu çok şeyi değiştiriyordu. Geçmişteki varlığım şimdiki gibi güçlü değilse ve zayıf bir yaşantım varsa ne yapardım acaba? Gecenin bu saatinde buna pek kafa yorasım gelmiyordu. O yüzden “Umarım değişmemiştir” diyordum bilinmezlikle.
“Ancak eminim sonunda geçmişini öğreneceksin! Tabi sonuçlarına da katlanman gerekebilir!” diyordum inanç ve sıcak tonda. Bu tonlama gerçekten bana mı aitti? Bu tonda konuşabildiğimi bilmiyordum. Ayrıca böyle sıcakkanlı bir şekilde hiç tanımadığım birine karşı davranıyordum. O yüzden merak ediyordum. Dudaklarımı kedi gibi büzüp merakla gözlerinin içine bakarken soruyordum “Zen, sen iyi biri misin?”. İyi biri değilse bütün bu halimi gördüğü için ondan kurtulmam gerekecekti muhtemelen…
"Kimsesizlerin çok olduğu yerde, kimse kimsesiz değildir bence."
Bunu duyduğumda ona hiç katılmıyordum. Dudaklarımı memnuniyetsizliğim artarak büzerken yine de hissettiğim sıcaklık ve gevşemenin etkisiyle ilgimi henüz kaybetmiyordum. Zaten yapacak başka ne vardı ki? Konuşmasını sürdürürken yüzümdeki ifade normale dönüyor ve bakışlarımı gözlerinden çekip kulağım ve dikkatimi ondan almadan dalıyordum boş bir noktaya. Arkasına yaslanmasıyla birlikte kafamı ona çeviriyordum yeniden. Şimdilik o da bir şey bilmediğini ve yalnızca şarap içtiğini söylediğinde gülmüştüm istemsizce. İyice kendimi saldığımı fark etsem de bu içtiğim şey neyse umursamamamı sağlıyordu. Geçmişini merak ettiğini söylemesi ortak bir merakımız olduğunu ortaya çıkarıyordu. Dış dünyayı dolaşıp insanlara sormak gerektiğini söylemişti. Dış dünyayı dolaşmak istesem de insanları pek umursamıyordum ben ama doğruydu dediği. Geçmişimle ilgili bir şey öğrenmek için insanlardan faydalanmam gerekiyordu. Aludir görevlerinden zaman kalmayacağını söylediğinde sözünü kesip konuşacaktım ama tuttum kendimi son anda. Ardından da sorusunu dinlediğimde bir an ne ağzım açıldı ama cümleleri kuracakken önce ne desem diye kafam karışmıştı. Ardından işaret parmağımı kaldırıp “Heh,” dedim nerede kaldığımı hatırlayıp.
“Evet, ben de geçmişimi araştıracağım. Eğer sıfırdan başlamak isteseydim kendime mutlaka bir not bırakırdım ancak böyle bir şey henüz elime geçmedi” diyordum sakince. Ardından elimi çeneme götürüp “Tabi kişiliğimiz hafızamızı yitirdiğimizde değişmiş olabilir” diye ekliyor ve “Hım…” diyerek birkaç saniye düşünme payı veriyordum kendime. Kişiliğim değiştiyse bu çok şeyi değiştiriyordu. Geçmişteki varlığım şimdiki gibi güçlü değilse ve zayıf bir yaşantım varsa ne yapardım acaba? Gecenin bu saatinde buna pek kafa yorasım gelmiyordu. O yüzden “Umarım değişmemiştir” diyordum bilinmezlikle.
“Ancak eminim sonunda geçmişini öğreneceksin! Tabi sonuçlarına da katlanman gerekebilir!” diyordum inanç ve sıcak tonda. Bu tonlama gerçekten bana mı aitti? Bu tonda konuşabildiğimi bilmiyordum. Ayrıca böyle sıcakkanlı bir şekilde hiç tanımadığım birine karşı davranıyordum. O yüzden merak ediyordum. Dudaklarımı kedi gibi büzüp merakla gözlerinin içine bakarken soruyordum “Zen, sen iyi biri misin?”. İyi biri değilse bütün bu halimi gördüğü için ondan kurtulmam gerekecekti muhtemelen…
KÜNYE
İBLİS KÜNYE
- Zenahpuryu
- Aclanian Aludir

- Posts: 297
- Joined: 17 May 2022, 20:29
Diniel'in geçmişi hakkındaki sözlerini dinledim. Sıfırdan başlamak istese kendine not bırakırmış, bahsetmek istediği şey sanırım Aludir olmadan önceki kendisi. Tabi bunun yanında hafızasını yitirip yeni bir hayata başlarken kişiliğinin değişmiş olabileceğini de ekliyordu. Umarım değişmemiştir diye ekliyordu. Sahi, ben nasıl biriydim acaba? Şuan olduğum gibi, yanındaki insanları önemseyen, anı yaşamaya çalışan birisi miydim, yoksa çok daha farklı mı? Belki de gaddarın tekiydim, etrafımdaki insanları döven birisiydim. Sonrasında geldim ve Aludir olmak istedim, kim bilir? Tam bu düşüncelerin arasındayken geçmişimi öğreneceğine emin olduğunu söylüyordu. Sonuçlarına da katlanmam gerektiğini ekliyordu. Doğru, eğer geçmişim gerçekten kötüyse bunun sonuçları olabilirdi ve bunlara katlanmak zorundaydım.
Bu sefer, çok garip bir soruyla karşılaşmıştım. İyi biri olup olmadığımı soruyordu. Sorduğu soruya karşılık gülecektim ancak kendimi tuttuktan sonra derin bir nefes alıp verdim. "Bilmem. Ben sadece anı yaşıyorum, ne yapmak istiyorsam ve içimden ne geçiyorsa onu yapıyorum. Bu beni iyi biri yapıyorsa iyi biriyimdir, kötü biri yapıyorsa kötü. Açıkçası bu tarz kavramlarla çok ilgilenmiyorum. Kendi değerlerim var ve onların peşinden koşturacağım, gözlerimi ilk açtığımda da öyle yaptım. Bu yüzden iyi biri miyim, kötü biri mi, umurumda değil. Ben sadece benim." Gerçekten umurumda değildi iyi birisi veya kötü birisi olmak, hatta birinin gözünde böyle biri olmak hiç umurumda değildi. Ben, kendi doğruları üzerinde ilerleyen bir adamdım ve doğrularım beni yanlış bir insan yapacaksa, buna razıydım. Bu yüzden verdiğim cevap yeterliydi.
Bardağımı dikip bitirdikten sonra elimin tersiyle ağzımı sildim. Tontiş'in omzuna kafamı yasladım ardından. Bu adamın omuzları yumuşaktı, insanı rahat ettiriyordu. Keşke Tontiş babam olsa. "Neyse, umarım bu sohbeti bir gün geçmişimizi öğrenince de yaparız. O zaman kimin geçmişi daha ilginçmiş tartışma konusu olur." Dedim. Gerçekten çok ilginç şeyler olabilirdi. Belki de Diniel azılı bir katildi ve kurtulmak için Aludir oldu. Kim bilebilir?
Bu sefer, çok garip bir soruyla karşılaşmıştım. İyi biri olup olmadığımı soruyordu. Sorduğu soruya karşılık gülecektim ancak kendimi tuttuktan sonra derin bir nefes alıp verdim. "Bilmem. Ben sadece anı yaşıyorum, ne yapmak istiyorsam ve içimden ne geçiyorsa onu yapıyorum. Bu beni iyi biri yapıyorsa iyi biriyimdir, kötü biri yapıyorsa kötü. Açıkçası bu tarz kavramlarla çok ilgilenmiyorum. Kendi değerlerim var ve onların peşinden koşturacağım, gözlerimi ilk açtığımda da öyle yaptım. Bu yüzden iyi biri miyim, kötü biri mi, umurumda değil. Ben sadece benim." Gerçekten umurumda değildi iyi birisi veya kötü birisi olmak, hatta birinin gözünde böyle biri olmak hiç umurumda değildi. Ben, kendi doğruları üzerinde ilerleyen bir adamdım ve doğrularım beni yanlış bir insan yapacaksa, buna razıydım. Bu yüzden verdiğim cevap yeterliydi.
Bardağımı dikip bitirdikten sonra elimin tersiyle ağzımı sildim. Tontiş'in omzuna kafamı yasladım ardından. Bu adamın omuzları yumuşaktı, insanı rahat ettiriyordu. Keşke Tontiş babam olsa. "Neyse, umarım bu sohbeti bir gün geçmişimizi öğrenince de yaparız. O zaman kimin geçmişi daha ilginçmiş tartışma konusu olur." Dedim. Gerçekten çok ilginç şeyler olabilirdi. Belki de Diniel azılı bir katildi ve kurtulmak için Aludir oldu. Kim bilebilir?
“Hı…” diyerek uzatıyordum yalnızca iyi olup olmadığıyla ile ilgili sözlerine karşı. Yavaşça sallanmaya başlayan kafamı tutmak için yeniden dirseklerimi masaya koyuyor kafamı da avuç içlerimin arasına yerleştiriyordum.
Konuşmalarının devamını bu şekilde dinledikten sonra nedensiz bir iç çektikten sonra “Umarım tartışmak isteyeceğimiz bir geçmişimiz vardır…” diyordum. Sözlerimin ardından birkaç saniye sessizliğe bürünüyordum. Bakışlarım Zen’den masaya kayıyordu. İçimde saklanan bir sıkkınlığın kendiliğinden dışavurumunu yansıtıyordu yüzümdeki ifade. Zen kafasını da Tontiş’e yasladığına göre sanırım sınırlarına geliyordu. Canım şarabın da etkisiyle Zen ile sabaha kadar oturmak istese de sanırım bu anın sonrasında olacakları biliyordum. “Birinin o an ilgisini kaybettiğinde ona daha fazla vakit kaybettirmenin bir anlamı yok sanırım” diyordum mıy mıy sesle, açmakta zorlanmaya başladığım gözlerimle masaya bakarken. Ardından bir anda gelen sinirle sağ elimi masaya vuruyor ve kaldırıp işaret parmağımla Zen’i işaret ederken sarhoş ağızla “Sana güvenirsem beni yarı yolda bırakacaksın değil mi!” diyordum. “Sen çok ama çok adisin!” diye ekledikten sonra ‘adi’ diye mırıldanıyordum birkaç defa daha. Bir anda gelen hışımla yaptığım bu hareketle saçlarım dağılmıştı bir anda. Ağzıma gelen kızıl saçı tükürüp atıyordum ağzımdan ve kafamı kaldırıp uykulu ama yine de sinirli bakışlarımı Zen’in gözlerinin içinde tutuyordum.
Konuşmalarının devamını bu şekilde dinledikten sonra nedensiz bir iç çektikten sonra “Umarım tartışmak isteyeceğimiz bir geçmişimiz vardır…” diyordum. Sözlerimin ardından birkaç saniye sessizliğe bürünüyordum. Bakışlarım Zen’den masaya kayıyordu. İçimde saklanan bir sıkkınlığın kendiliğinden dışavurumunu yansıtıyordu yüzümdeki ifade. Zen kafasını da Tontiş’e yasladığına göre sanırım sınırlarına geliyordu. Canım şarabın da etkisiyle Zen ile sabaha kadar oturmak istese de sanırım bu anın sonrasında olacakları biliyordum. “Birinin o an ilgisini kaybettiğinde ona daha fazla vakit kaybettirmenin bir anlamı yok sanırım” diyordum mıy mıy sesle, açmakta zorlanmaya başladığım gözlerimle masaya bakarken. Ardından bir anda gelen sinirle sağ elimi masaya vuruyor ve kaldırıp işaret parmağımla Zen’i işaret ederken sarhoş ağızla “Sana güvenirsem beni yarı yolda bırakacaksın değil mi!” diyordum. “Sen çok ama çok adisin!” diye ekledikten sonra ‘adi’ diye mırıldanıyordum birkaç defa daha. Bir anda gelen hışımla yaptığım bu hareketle saçlarım dağılmıştı bir anda. Ağzıma gelen kızıl saçı tükürüp atıyordum ağzımdan ve kafamı kaldırıp uykulu ama yine de sinirli bakışlarımı Zen’in gözlerinin içinde tutuyordum.
KÜNYE
İBLİS KÜNYE
- Zenahpuryu
- Aclanian Aludir

- Posts: 297
- Joined: 17 May 2022, 20:29
Of... Çok fena içmişim bugün, ardı ardına vurduk tabi dubleleri. Yine kafam gidici oldu, ama beynim de dönmeye başladı kafatasımın içinde. Tabi aynısı Diniel'e de olmuş gibiydi, her ne kadar ondan iki tane de görsem yaptığı hareketlerden gidici olduğunu anlayabiliyordum. Tartışmak isteyeceğimiz bir geçmişimiz olduğu konusunda keşke derken, sırtımı iyice yasladım Tontiş'e, sağ kolumu masanın üstüne, sol kolumu ise sandalyenin sırtlığından aşağı doğru sallandırdım. Ayaklarımı da uzattım ileriye doğru, iyice bir rahatladım. Gözlerim hafif hafif kapanırken, yarım bir şekilde bakarak Diniel'i dinlemeye devam ettim. Bu sırada Diniel değişik sözler etmeye başladı. Can sıkılmasından falan bahsediyordu. Sonradan aniden sinirlendi.
Bana güvenirse yarı yolda bırakacakmışım, çok adiymişim falan. Bu tepkilere karşı güldüm çünkü o da sarhoş olmuştu. Ani duygu değişimleri, değişik değişik cevaplar. Şuanda her ne kadar konuşsam da bir şeylere etki etmeyecekti. Muhtemelen sarhoş olduğu için sürekli laf başka bir yere gidecekti. Ki bende de konuşacak bir güç yoktu, zira göz kapaklarım kapanıyordu hafiften. Hatta kendimi zar zor ayakta tutuyordum artık. Masadaki elimi havaya kaldırdım. "Sen..." dedim, sonrasında gözlerimi tamamen kapattım. "Kendini şaşırdın. Uyusan kendine gelirsin. Aynı böyle." Gözlerimi kapattığımda öyle güzel döndü ki başım, rahatladım. Yavaş yavaş bilincim kapanırken, horlamaya başladım. Bir aslan kükremesi gibi horlarken, kendimi sarhoşluğun uykusuna bıraktım hiçbir şey düşünmeden Tontiş'in omzunda...
Bana güvenirse yarı yolda bırakacakmışım, çok adiymişim falan. Bu tepkilere karşı güldüm çünkü o da sarhoş olmuştu. Ani duygu değişimleri, değişik değişik cevaplar. Şuanda her ne kadar konuşsam da bir şeylere etki etmeyecekti. Muhtemelen sarhoş olduğu için sürekli laf başka bir yere gidecekti. Ki bende de konuşacak bir güç yoktu, zira göz kapaklarım kapanıyordu hafiften. Hatta kendimi zar zor ayakta tutuyordum artık. Masadaki elimi havaya kaldırdım. "Sen..." dedim, sonrasında gözlerimi tamamen kapattım. "Kendini şaşırdın. Uyusan kendine gelirsin. Aynı böyle." Gözlerimi kapattığımda öyle güzel döndü ki başım, rahatladım. Yavaş yavaş bilincim kapanırken, horlamaya başladım. Bir aslan kükremesi gibi horlarken, kendimi sarhoşluğun uykusuna bıraktım hiçbir şey düşünmeden Tontiş'in omzunda...
Sinirle çıkan sözümü söyledikten sonra elimi indirip ne diyeceğine bakıyordum. Sözlerime karşı gülmesiyle bakışlarım kısılıyordu bir ciddiyetle ama daha fazla kısarsam kapanıp uyuyakalmaktan korkuyordum. Elini kaldırdığında gözlerim iyice aralandı ve bir baktım ki onun gözleri kapandı. Gözleri kapalı olsa bile sözlerini söylemeye devam ediyordu. Uyursam kendime geleceğini söylüyordu. Oysa ben geleceği hissediyor gibiydim. Kendime gelmek istemiyordum. Horlamaya başladığında Tontiş’e baktım. Sanırım birazdan onu odasına götürecekti. Benim de onu taşıyacak halim yoktu o koca boyuyla. Dahası kendimi taşıyabileceğimden bile emin değildim. Ancak son enerjimi ona bakarken ciddiyetle sarhoşluğa direnmeye çalışırken düşünmekle geçiriyordum. İçimdeki huzursuzluk nedensiz olamazdı. “O gün geldiğinde sana bugünü hatırlatmayacağım Zen. Sen de bugünü hatırlamayacaksın” diyordum Zen’e. Ama sesim öyle çıkıyordu ki sanki ona ninni söylüyor gibiydim. Ardından mağrur bir duruşa geçip destek alarak masadan kalkıyor ve Tontiş’e “İhale sana kaldı” dedikten sonra tutuna tutuna odama dönüş yolunu tutuyordum.
Sağ elimle duvara tutunurken aklımda neden Zen’le geçen zamanda kısmen arkadaş olduğumuzu ama kısmen bir şeylerin eksik kaldığını hissediyordum. Inias kadar yeri olmasa da sarhoşluğun getirdiği serbestlik ve yalnız kaldığımda hissettiğim o baskıcı hisle beraber bir anda ortaya çıkan o negatif düşüncelerin ardından dışarıdan sıradanmış bir ifadem olsa da gözlerim buğulanıyordu. Sessizce odamın kapısını açtıktan sonra karanlıkta yatağımı bulmaya çalışıyordum. Hedefi şaşırıp Xaphan’ın üzerine yatacak oluyordum ki Xaphan’ın doğal iticiliğinden savruluyor ve yatağıma yığılıyordum. Sonrasında saniyeler içinde sızmıştım.
Sağ elimle duvara tutunurken aklımda neden Zen’le geçen zamanda kısmen arkadaş olduğumuzu ama kısmen bir şeylerin eksik kaldığını hissediyordum. Inias kadar yeri olmasa da sarhoşluğun getirdiği serbestlik ve yalnız kaldığımda hissettiğim o baskıcı hisle beraber bir anda ortaya çıkan o negatif düşüncelerin ardından dışarıdan sıradanmış bir ifadem olsa da gözlerim buğulanıyordu. Sessizce odamın kapısını açtıktan sonra karanlıkta yatağımı bulmaya çalışıyordum. Hedefi şaşırıp Xaphan’ın üzerine yatacak oluyordum ki Xaphan’ın doğal iticiliğinden savruluyor ve yatağıma yığılıyordum. Sonrasında saniyeler içinde sızmıştım.
KÜNYE
İBLİS KÜNYE

