Uyanış (Mihr)

User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

23 Sep 2022, 13:12

Kelimeler ağzından döküldüğü andan itibaren daha da rahatlayacağını ve konuşma sırasını ona devredeceği için sakinleşeceğini düşünüyordu. Fakat tam aksine ağzından çıkan her kelime sanki somut birer bıçak olup göğsüne batmış gibiydi. Karşıdaki adamın tepkisizliği, yaydığı aura, sert mizacı... Hepsi kanının çekilmesine sebep oluyordu. Hatta düşünecek bir şey kalmamış gibi söylediği şeylerin anlamını sorguluyordu. Yanlış bir şey söylemek istememesi bir yana nedensizce söylediği her şeyi anlamsız bulmuştu. Belki de bu yaşlı adamın verdiği tepkiden kaynaklanıyordu. Ya da tepksizliğinden... Damarlarındaki tüm kan karşısındaki adama tepki veriyordu. Sanki hareket etmeyi kesmiş gibilerdi. Bünyesindeki tüm hormonlar tepe taklak olmuş gibiyken nasıl harekete geçmeleri gerektiğini bilmiyorlardı. Vücudu da olmak üzere tüm bu yönetimi ve idareyi bu adam kontrol ediyordu. İblis diyarına gidişi, onların kontrol altına alınması... Hepsi bu yaşlı adamın elinin içindeydi. Bu kadar ezik bir duruma geleceğini hiç düşünmezdi. Hiç bu kadar doğal bir şekilde aşağılanacağını düşünmezdi. Bu kadar eforsuz... Sessizlik giderek ölümcül bir gaza dönüşüyordu. Birinin konuşması için içinden yalvarırken sonunda bu durumu biri bozuyordu.

Cysa'nın yaşı henüz genç gözüküyordu. Oldukça da heyecanlı gibiydi. Yine de anlamsız ve mantıkla örtüşmeyen kelimelerini duymak kendisi için epey zorlu bir süreç olacak gibi duruyordu. Bunun yanında hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi ve sanki peri masalında bir prensesmişçesine davranması sinirlerini harekete geçiren unsurlardan oluyordu. Yine de hiçbir tepki veremezdi, vermemeliydi çünkü karşısında bir komutan duruyordu ve onun yaydığı derinlik ağzını açmasına engel oluyordu. Ayrıyeten onu savunmak için bile bir çaba harcamıştı. Komutana bir nebze katılırken bazı kısımlarda çekine çekine çelişkiye düşmüştü. Kesinlikle onunla aynı değildi. Onun gibi vurdumduymaz bir aptal değildi. Onun gibi saygısız ve aptal değildi. Onun gibi bir aptal kesinlikle değildi. Komutanın sözlerinin ardından Cysa konuşmaya devam ediyordu. Burada şaşırdığı kısım kızın kendinde bu duruma karışma haddini nasıl bulduğu olmuştu. Şaşırdığı diğer kısım ise ağzından dökülen bazı anahtar kelimelerdi.

"ACINASI"


Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.
Sakin ol.

Derin nefesler al.. Evet derin nefesler sana iyi gelecek. O ne dediğini bilmeyen salak amcığın teki. Sakin ol.
Hayır, sinirlenme.. Hayır, hayır,hayır,hayır,hayır,hayır,hayır.
DUR!

Tam o sırada gözlerini kapatmış kendisiyle boğuşurken bir yandan da komutanın aurasıyla baş ederken ağzını açıp bir şey dememek için zor duruyordu. Sinirliyken diyeceği şeyler için pişman olabilirdi. Kendisine engel olmalıydı. Fakat olamazdı.

Tam kendisi de söze girecek gibi olurken Lenith denilen kız araya giriyordu. Kendisiyle bir nebze de olsa aynı fikirde olan birinin olması onun bir şekilde rahatlatmıştı. Fakat hala içinde Cysa'nın ektiği öfke tohumları bulunuyordu. Bu tohumları da komutanın tehditkar ve hiddetli ses tonu yok ediyordu. Konuşmaya başlamasıyla birlikte tüm odağı tekrar oraya kaymış olunca içinde az önce yeşeren tüm duygu tomurcukları silinmişti. Tekrar az önceki gibi hissetmekle kalmayıp o korkutucu hisse alışmamış olduğunu anlamak onu iyice korkutuyordu. Bu adamın bir kölesiydi sanki. Ve o ne derse yapmakla yükümlü gibi hissediyordu. Komutan sözlerini bitirdikten sonra bakışlarını onun üzerine çeviriyordu.

Komutan herkesin aynı şeyleri yaşadığına, buranın gerçek olduğuna ve buraya ait olduğuna inanmasını istemişti. Onun ağzından çıkan her kelimenin yalan olmadığına bir şekilde emindi. Sanki aklındaki tüm kiri pası temizlemişti. Nedense o an kuş gibi hissetmişti. Sanki sorması gereken hiçbir şey yokmuş gibiydi. Her şey bir anlama oturacak ve sonunda o da mutlu olacaktı. Onun bu sözlerindeki samimiyeti sonuna kadar hissetmişti. Öyle ki az önceki katılıktan sonra bu konuşma içine su serpmişti. Bunların yanında ayrıyeten bir şey öğrendiğini düşünüyordu. Bir ismi vardı. Sanırsa ona söylediği şey ismiydi. Mihr.. Hafıza kaybından dolayı hiçbir şey hatırlamıyordu. Belki de her uyanana bir kod isim koyuyorlardı. Ambalaj veya sıra numarası gibi. Yine de onunla bütünleşen lakap Mihr gibi duruyordu.

Komutan sözlerini tamamladıktan sonra başka tanıdık bir ses duyuyordu. Onu görünce ne kadar gerilse de yine katlanması gereken bir durum olduğunu biliyordu. Yapacak bir şey yoktu. Biraz dişini sıkacak ve az önce olanların hepsini sindirecekti. Şimdi sadece akışına bırakıp sorun yaratmamaya çalışacaktı. Belki bazı şeyleri daha iyi anlardı. İsminin Guygnal olduğunu öğrendiği adamla komutanın arasındaki geçen diyalogun ardından Guygnal, ikna olmuş bir şekilde gelmesini söylüyordu. Açıkçası her şeyi bu komutandan duymayı yeğlerdi. Bu çöp torbasından ziyade Agrupnia oldukça bilgili ve cömert bir adam izlenimi sergiliyordu. Yine de istemeye istemeye denileni yapmalıydı. Bunun bir zorunluluğa dönüştüğünü düşünüyordu. Komutana dönüp saygı çerçevesinde kafasını eğecekti. "İyi günler Komutan Agrupnia. Çıkardığım sorunlar yüzünden özür dilerim."

Ardından ise Gyugnal'ın yanına ekşi bir suratla döndükten sonra hiç beklemeden sorularını sormaya başlayacaktı.

"Burası neresi ve bu surların sebebi ne?"

"Buradan ne zaman özgür bir şekilde ayrılabilirim?"

ve en önemlisi..

"Bana ne olacak?"
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

23 Sep 2022, 16:21

Agrupnia’ya verdiğin selama karşılık, Agrupnia’nın yüzünde çok ince ve anlık olarak görebildiğin bir tebessüm yakalayabiliyorsun. Bu tebessümüyle birlikte sana başıyla selam vermekle yetinen Agrupnia, Gyugnal’ın yanına doğru ilerlediğini gördüğü anda yüzünü iki kadına doğru dönüyor ve başıyla bir hareket yaptıktan sonra, iki kadınla birlikte holün diğer tarafına doğru gitmeye başlıyor. Tam bu esnada, Gynugnal’ın da başıyla belli belirsiz bir selamlama yaptığını görüyorsun Agrupnia’ya karşı. Ancak bu selamın alınıp alınmadığı konusunda pek de bir fikrin olmuyor.

Gyugnal’ın yanına gittiğin anda soruları yöneltiyorsun ona karşı. Ancak Gyugnal doğrudan sana bir cevap vermek yerine bakışıyla holün diğer tarafının sonlarına gelmiş olan Agrupnia’yı işaret ediyor. Bu hareketle birlikte, konuşmanın Agrupnia’nın gidişiyle başlayacağını anlayabiliyorsun. Nitekim Agrupnia yanındaki iki kadınla birlikte holü terk ettiği anda, Gyugnal derin bir nefes veriyor ve ardından kendini merdiven basamaklarından birine bırakıveriyor. Aldığı derin nefes, başına açılacak bir dertten kurtulmuş ancak bir diğerine savrulmuş gibi gelirken kulağına Gyugnal sana da bakışlarıyla oturmanı gösteriyor.

Merdivende birkaç saniye sessiz kalan Gyugnal, senin oturup oturmadığını pek de önemsemeden holün içini süzüyor ve ardından “Burası Aludir Üssü olarak bilinen yerdir. Surların sebebi de dışarıdan içeriye, içeriden de dışarıya izinsiz bir şekilde çıkılmasını engellemek içindir. Daha önce senin gibi buradan kaçmaya çalışanlar veya dışarıdan zorla buraya girmeye çalışanlar olmuş ve bu surlar yapılmış.” diyor. Ancak hemen ardından önemsiz bir konuya ziyadesiyle vakit ayırmış gibi omuz silkerek “Güvenlik meselesi yani, çok da kafaya takılacak bir şey değil.” diyor. İlk sorunu cevaplamış olan Gyugnal, bir süre sessiz bir şekilde dururken, bakışları diğer sorunu hatırlamaya çalışır gibi duruyor. Gyugnal’ın bu hatırlama süresi o kadar uzun sürüyor ki, bir an için soruyu bir kez daha sorma ihtiyacı hissediyorsun. Ancak tam bu anda Gyugnal birden lafa giriyor ve “Buradaki işin bittiğinde özgürce çıkarsın, dert etme. Dışarısı buradan iyi değil ama, bilmiş ol.” diyor gereksiz bir tavsiye verircesine. Hemen ardından da ilk kez bakışlarını sana çeviren Gyugnal “Sana bir şey olacağı yok, yani bunu bilen yok.” diyor hafif gergin bir şekilde. Cevabın boşluğu Gyugnal’ın suratına da yansırken Gyugnal gözlerini yere dikiyor ve ayağının ucuyla merdivendeki halıyla oynamaya başlarken “Daha önce iblis diyarına girip de bir iblisle anlaşamadan çıkan olmadı. Bundan daha enteresan olanı da, herhangi birinin, bir iblis tarafından öldürülesiye hırpalanmasından sonra dönüş yapmamış olmaması… Yani sen bir ilksin! İlk kez biri, bir iblis tarafından pataklandıktan sonra iblis diyarını terk edebildi.” diyor.

Gyugnal, sanki söyledikleri normalmiş gibi bir tonlamayla konuşsa da, içten içe durumunla ilgili ne yapacağını da bilemez bir şekilde duruyor. Bu yüzden oturduğu merdivende hafifçe gerindikten sonra “Sana durumu şöyle özetleyeyim. İlk gözlerini açtığın yerin adı iblis diyarı olarak adlandırılır. Buraya giren kişiler, bir iblisle anlaşma yapabilirlerse Aludir olarak adlandırılır. Aludir olabilecek nitelikteki kişiler iblis diyarına girdiklerinde hafızasını yitirirler. Hiçbir şey hatırlamamanın sebebi de o. Sonrasında bir iblisle bağ kurarlar ve iblis diyarından çıkarlar. Ama senin durumun bundan farklı…” diyor. Tüm bu açıklamaları, herhangi bir önemsiz haberin herhangi bir önemsiz detayı gibi anlatmaya devam eden Gyugnal “Aslında bu iblisle bağ kurma işlerinde ilk önce kişinin kendi adını öğrenmesi gerekiyor… Fakat Komutan’la karşılaştığın için epey şanslısın ki, senin için senin ismini öğrendi! Yani işin en önemli kısımlarından biri halloldu diyebiliriz.” diyor. Ancak bu cümlelerinden sonra yüzündeki somurtkanlık bir nebze artan Gyugnal “Tabi bunun bir şans mı şansızlık mı olduğunu birlikte göreceğiz.” diyerek olayın nereye varacağı konusunda bir fikri olmadığını açıkça söylüyor. Ne var ki, Gyugnal açısından bunun bir önemi olup olmadığını anlamak senin nezdinde mümkün olmuyor.

Açıklamalarını bu noktada kesen ve biraz nefeslenen Gyugnal bakışlarını bir kez daha kaldırdığında “Ama iblisten dayak yiyip geri dönen de hiç olmamıştı. Ela’nın yanında olması büyük şans olmuş bak gerçekten! Eğer o olmasaydı, muhtemelen şimdi iblis diyarında çürüyor olurdun.” diyerek aksi bir durumda başına gelecekleri de sana hatırlatıyor. Bu sözlerinden sonra ise kaldırdığı bakışlarını sana çeviren Gyugnal “Her şey açık değil mi?” diyor ve sanki sorunun olumlu cevabını çoktan almış gibi “Şimdi seninle ne yapsak ki?” diyor kendi kendine.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

26 Sep 2022, 02:11

Sorularını hiç beklemeden yöneltmişti. Fakat cevap alabilmesi için komutanın çıkmasını beklemesi gerekiyordu. En azından Gyugnal öyle istiyordu. Agrupnia arkasında iki kızla birlikte kapıdan dışarı çıktığı esnada Gyugnal kendini merdivenlere bırakıp onun da oturmasını işaret etmişti. Bu teklifi reddetmeyecekti. Yoğun bir aksiyon halinde olduğu için vücudunun dinlenmesi gerektiğine kanaat getiriyordu. Az önce yaşadığı şeyler fiziksel olarak bir yana psikolojik olarak da zorluk çıkarmıştı. Her ne kadar beynini henüz dinlendiremeyecek olsa da vücuduna biraz nefes aldırabilirdi. Gyugnalın yanına, merdivene, oturduktan birkaç saniyenin ardından soruları yavaş yavaş cevap bulmaya başlıyordu.

Bulunduğu yer anladığı kadarıyla bir nevi asker yetiştirme kampı gibi bir yerdi. Ve yine tahmin ettiği gibi surların sebebi de bu askerlerin kontrol altında tutulmasıydı. Öyle ki dışarıdan da bu askeri üssü yok etmeye çalışmak isteyen kişiler olabilirdi. Buranın bu kadar korunmasını şimdi daha iyi anlıyordu. Kendisi iblisini alamamıştı. Peki ya alabilen biri buradan kaçmaya çalışsaydı? Ve karşısında komutan gibi biri çıkmasaydı? İşler oldukça farklı olabilirdi. Yine de bu denli büyük bir örgütlenmenin bir parçası olmak canını sıkmaktan çok geriyordu. Kendi düşünceleriyle boğuşurken Guygnal'ın gereğinden fazla sustuğunu fark ediyordu. Tam sözcüklerini tekrar edecekti ki tekrar ağzını açıyordu. Kaptanların bu denli saygısız ve gevşek olması kesinlikle kafasında iyi bir not bırakmıyordu. Ve neyle karşılaşacağı hakkında iyice şüpheye düşüyordu.

Gyugnal'ın öznel olarak eklediği her kelimeyi duymayı reddediyordu. Yoksa ya asabı bozulacaktı ya da dikkati dağılacaktı. O yüzden her cümlesini güzelce damıtarak beynine buyur ediyordu. Burada hala yapması gereken bir işi vardı anlaşılan. O işi bittikten sonra buradan istediği gibi çıkabilirdi. Fakat bu işin ne olduğu konusunda bir belirsizlik kokusu alıyordu Gyugnal'dan. Ardından hiç beklemediği başka bir cevap alıyordu. Gyugnal kendisinin tek olduğunu söylüyordu. Daha önce kimse iblisini alamadan terk edememişti orayı. Hatta ve hatta öldürülesiye dayak yiyip orayı terk eden hiç olmamıştı. Bunu duymak onu üzse mi yoksa değerli mi kılsa anlamamıştı. Bir iblise sahip olamadığı için bir yanı ezik hissediyordu. Bir yanı da bir iblise ihtiyaç duymadan orayı terk edebildiği için kendisiyle gurur duyuyordu. O yüzden adamın bu dediklerini kafasında tasarladığı gri bir odaya taşımıştı. Bu sözcükleri daha sonra, biraz daha bir şeyler rayına oturduktan sonra değerlendirecekti.

Gyugnal'ın konuşma tarzından ne olacağını bilmediğini oldukça iyi anlıyordu. Sanki bildiği şeyleri bir avuç kelimeden ibaret gibiydi. İblis diyarı, Aludir, hafıza kaybı... Bunları Ela'dan duymuştu zaten. Nedense tam o an yaşadığı şeylerden daha çok neler yaşayacağını daha çok merak ediyordu. Bu saatten sonra iblisi alamayan bir varlık ne gibi bir boyutta yer edinebilirdi? Normal insanlar gibi dolaşabilir miydi? Sıkıcı bir işe sahip olabilir miydi? Aile kurabilir miydi? Çocuk yapabilir miydi? Ya da... Tekrar iblis diyarına gidebilir miydi? Tekrar yumruklar, tekmeler yiyebilir miydi? Tekrar bir iblis tarafından siktir edilebilir miydi? Ona şu saatten sonra ne olacaktı?

İsminin Mihr olduğunu öğrenmek anladığı kadarıyla oldukça değerli bir şeydi. Ki bunu iblis diyarında öğrenmesi gerekiyordu. Fakat şanssız bir şekilde öğrenmeye fırsatı olmamıştı. Gyugnal biraz daha umut kırıcı ve kararsız bir şekilde konuştuktan sonra bakışlarını kaldırıp son cümlelerini de kuruyordu. Ölmemesinin sebebi Ela'nın orada olması olduğunu söylüyordu. Belki de öyleydi. Belki de Ela ona iyilik yapmıştı. Belki de hayatında yapabileceği en kötü zalimliği.. Belki orada ölmeliydi henüz bir yaşamı yokken. Belki de orada çürümeliydi henüz bir umudu yokken. Şimdiyse bir yapbozun parçalarını bulmak için oradan oraya koşturuyordu.

Gyugnal sözcüklerini bitirdikten sonra aslında başında ona sorulan sorunun aynısını kendisine yöneltiyordu. İçindeki öfke bir şekilde dinmişti. Ve biraz daha ılımlı yaklaşmaya kararlı hale gelmişti. Fakat daha fazla beklemek istemiyordu. Artık ne olacaksa olmasını istiyordu.

"Ne yapacaksak yapalım. Daha fazla bilinmezlikte kalmak istemiyorum."
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

26 Sep 2022, 09:47

Söze girmenle birlikte söylediğin cümleleri belli belirsiz bir şekilde dinleyen Gyugnal kafasını hafifçe salladıktan sonra bir süre daha yere bakmakla yetiniyor. Bomboş bir kafanın içinde dönen bomboş fikirler arasında sıkışmış gibi duran Gyugnal’ın gerçekten de bir fikir sahibi olmadığını düşünmeden edemiyorsun bu anlarda. Düşünmek ve makul bir çözüm planı bulmak yerine ayağıyla halı oynamaktan daha çok keyif alır gibi duran Gyugnal’ın sessizliği, giderek sinir bozucu bir hale gelmeye başlıyor. Koca üssün içindeki tüm sessizliği sanki üstüne yıkan ve bunda hiçbir sakınca görmüyor gibi duran Gyugnal’ın yanından koşup gitmek istiyorsun. Ancak elbette, ilk önce suratının ortasına belki de hiç umursamayacağı bir yumruğu atmaktan da geri durmak niyetin değilsin. Tıpkı düşüncelerin gibi, vücudun da bu yumruk ve koşma fikrine sıcak bakmış bir şekilde gerilmeye başladığında, Gyugnal yerden kafasını kaldırıyor ve merdivenin bir üst basamağına dirseklerinden kollarını dayadıktan sonra havaya doğru bakarken “Sana dürüst olacağım.” diyor. Bu sözlerinden sonra bakışlarını sana doğru deviren Gyugnal “Her ne kadar Araştırma Bölüğü Kaptanı olsam da, bu araştırma işlerinden falan çok anladığım yok. Daha önce Eğitim Bölüğü’ndeydim ve sonra kaptan açığı olunca anlayamadığım bir şekilde Komutan beni bu pozisyona atadı. Kendisine de izah ettim ama, senin de gördüğün gibi düşüncelerinden pek taviz veren biri değildir.” diyor.

Kendi durumunu açıklamasıyla birlikte sanki daha da rahatlamış ve kendisinden beklentiyi olabildiğince düşürmüş gibi görünen Gyugnal cümlelerinden sonra bakışlarını sana doğru devirirken “Yani şu an aklımda iblis diyarına tekrar gitmek ve orada seni kendi iblisimle baş başa bırakmak dışında pek bir şey gelmiyor aklıma. En azından bunu deneyebiliriz belki…” diyor. Bu fikrinden pek de emin durmayan Gyugnal bakışlarını tekrar havaya kaldırırken “Sen ne düşüyorsun? Tekrar oraya girebilecek cesaretin ve inancın var mı?” diye soruyor sana, havadan sudan konuşur gibi.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

28 Sep 2022, 12:44

Söylediklerinden sonra bir cevap alabilmek için Gyugnal'ın gözlerinin içine bakıyordu. Bu adamdan hiçbir şekilde bir umudu yoktu. Neler olacağını da bilmiyordu. Sanki süs diye onun yanına koymuşlardı. Bunların yanında herifin umursamaz tavırları ve uyuşuk hareketleri zıvanadan çıkması için yeterli sebeplerdi. Söylediği şeylere uzun bir süre herhangi bir cevap alamaması da cabasıydı. Sanki hiçbir şey dememişçesine herif ayağıyla halıyla oynuyordu. Kendisini tutmak ve mantıklı hareket etmek için inanılmaz bir çaba sarf ediyordu. Yine de bunu bir türlü başaramıyordu. Bunca yaşanan anormal olayı tek kendisi ciddiye alıyor gibiydi. Etrafında bu kadar aptal insan olması şaka mıydı? Tam o sırada Gyugnal'ın yüzüne bir yumruk atıp tekrar bu binadan çıkma fikri yeşeriyordu aklında. Böyle bir adamla baş edemeyeceğinin farkındaydı, neden ona katlansındı ki?

Tam aklındaki hareketleri somut bir şekilde gerçeğe dönüştürecekti ki Gyugnal'ın götünde beklenmeyen bir hareketlenme oluyordu. Haliyle kafasındaki fikirlere ara verip ne diyeceğini duymak için beklemeye başlamıştı. Anlaşılan bölümlere göre kaptan atanıyordu ve bu adam şu an kendisinin içinde bulunduğu bölümle pek ilgili ve bilgili değildi. O yüzden aptal tavırları buradan kaynaklanıyordu. Yine de sorumsuzca buluyordu bu atamayı. Sonuçta işini bilmeyen bir insan böylesine olağanüstü bir durumda nasıl yardımcı olabilirdi ki? Cümlesine devam ettiğinde ise belki de hiç duymak istemeyeceği bir şey duyuyordu.

İblis diyarına tekrar dönmesini söylüyordu. Bunu duyduğu anda tüm kanının tekrar çekildiğini hissedebiliyordu. O yaşadıkları, o karanlık, o çığ, o vahşet... O bilinmezlikle bile baş etmeye çalışmak başlı başına inanılmaz bir mental istiyordu. Tekrar oraya girmek belki eskisi kadar zor olmayacaktı ama yaşadığı onca şeyi tekrar yaşama ihtimali kendisini aşırı geriyordu. Hem içeri girmesinin sebebi ne olabilirdi ki? Başkasının iblisiyle mi konuşacaktı? Bu ona nasıl bir yarar sağlayabilirdi ki? Kendisini öldüresiye döven iblis oraya gelirse ne olacaktı? Tamam bir mucize olmuştu. Bu sefer canlı çıkma ihtimali var mıydı? İlk defa bu kadar korktuğunu hissediyordu. Fakat bu korku ne yapacağını bilememe korkusuydu. İkna olmaya ihtiyacı vardı.

"Oraya girip iblisinle ne konuşacağım? Hadi onu da geçtim. Oradan canlı bir şekilde çıkmamın garantisini veriyor musun? Ya yine öldürülesiye dövülürsem? Bu sefer beni kim kurtaracak?"

Aslında heyecanlı olduğunu da biliyordu bu konuda. Belki bu sefer içeri girip bir şeyleri başarabilirdi. Bu bilinmeyene ortak olup içinde kaybolabilirdi. Bu tamamen az sonra Gyugnal'ın diyeceği şeylere bağlıydı.
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

29 Sep 2022, 09:11

Gyugnal sana yaptığın teklifin ardından senden gelecek bir cevabı beklemiyor gibi dursa da, konuşmanın seyri gereği bir şeyler demen gerektiğinin farkında oluyorsun. Bu haliyle kalırsa, Gyugnal’ın bir kez daha ağzını açıp açmayacağından bile şüpheli oluyorsun, bu yüzden konuşmana ve sorularını sormaya başlıyorsun. Senin nezdinde her biri hayati önem taşıyan sorularını sıraladığın esnada Gyugnal’ın tüm bu sorulara karşı pek bir ilgisi veya bilgisi varmış gibi durmuyor. Gyugnal’ın sessizliği, sanki hiç konuşmamışsın gibi bir hisse kapılmana neden olurken, sorularına cevap alıp alamayacağın konusunda bir kez daha ciddi bir tereddüde düşüyorsun. Gyugnal’ın zamanını boşa harcayan ve olaya kendisini vermeyen tavırları her geçen saniye daha çok sinirlerine dokunmaya başlıyor. Zihninden geçirdiğin Gyugnal’a yumruk atıp kapıdan çıkma isteği ise, bu geçen saniyeler içerisinde kendini daha çok belli etmeye başlıyorsun.

Birkaç saniye veya belki birkaç dakika süren sessizlik sonunda, Gyugnal havaya doğru tuttuğu kafasını hiç indirmeden gözlerini sana doğru deviriyor bir anda. Yüzünde anlamlandırması zor bir ifade beliren Gyugnal “Muhabbet edeceğini kim söyledi ki?” diyerek konuşmasına başlıyor. Bu sözlerinden sonra kafasını hafifçe normal konumuna getirirken bakışlarının bir anda keskinleştiğini gördüğün Gyugnal “Belki bu kez öldüresiye döven sen olursun diye düşündüm!” diyor.

Gyugnal bu sözlerinin ardından sağ kolunu yere paralel olacak bir şekilde havaya kaldırıyor. Bakışlarını sende sabit tutan Gyugnal’ın bu anda ne yapmaya çalıştığını sorgularcasına bakışların bir eline bir yüzüne gidip geliyor. Tam bu esnada, Gyugnal’ın havadaki elinin sanki görünmeyen bir cisimle temas ettiğini düşünmeye başlıyorsun. Ancak bir anda Gyugnal’ın elinden çıkmaya başlayan karanlık bir sis, tüm dikkatinin Gyugnal’ın eline dönmesine neden oluyor. Gyugnal’ın elinden çıkan ve bir şekilde sana tanıdık bir hava estiren karanlık sis yoğunlaşmaya ve Gyugnal’ın eli etrafında küçük bir çember çizerek dönmeye başlıyor. Giderek düzensiz bir hale gelmeye başlayan karanlık sis, siyah dalgalanmalar haline dönüşürken, iblis diyarının yarattığı hislerinin içinde yaşamaya başlıyorsun bir anda. Düzensiz dalgalanmalar zapt edilmesi güç bir hale geldiği anda ise Gyugnal elini sertçe ittiriyor ve bir anda, karanlık büyüyerek bir insanın geçebileceği boyuta sahip oluyor! Gözlerinin önünde beliren kocaman karanlık daireden yayılan bir aura seni sarmalamaya başlarken, içinden bir şeylerin de kıpırdanmaya başladığını hissediyorsun. Ancak bu his, sanki aldığın her nefeste göğsünün sıkışmasına ve kanının daha yavaş akmasına neden oluyor.

Gyugnal yaptığı işe rağmen kafasını hiçbir şekilde o tarafa çevirmeyip bakışlarını sende sabit tutarken “İblis diyarına girecek misin girmeyecek misin? Kararını ver!” diyor sana sadece ve tüm yükü senin omuzlarına bırakıyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

01 Oct 2022, 02:13

Gyugnal ile olan iletişimi oldukça yavaş ilerliyordu. Bunun sebebi kesinlikle o tembel ağızlı herifti. Sanki söyleyeceklerini söylemek için kelimelerini 100 tane tartıdan geçiriyordu. Bu durum öfkesini kontrol etmesini oldukça zorlaştırıyordu. Böyle durumlarda zaten sabırlı biri olduğu söylenemezdi. Yine de öyle olmak zorundaydı. Ağzını yüzünü kırıp bu mekanı terk etmeyi düşünmemeliydi. Kendisini tutmalıydı. Belki de ilk kez kendisine hakim olmalıydı. Sonuçlara ve bazı şeylerin çözümüne kavuşmak için buna mecburdu. Zaten az önce komutan ile karşılaşmıştı. Bu adam her ne kadar ezik gibi dursa da o komutanın yüceliğini her zerresine kadar tatmıştı. O yüzden bazı şeylerin farkına varması daha kolay olmuştu. O yüzden kendisinden daha bilgili birisini dinlerken biraz daha alttan alabilirdi.

Gyugnal sonunda konuşmayı başarabildiğinde söylediği her kelimenin baştan savma olduğunu düşünüyordu tam o sırada. Yine ihtimaller denizinde tek başına kulaç atıyordu. Deniz de değildi bu, koskocaman bir okyanus gibiydi. Sanki hiç ilerleyemiyordu. Ve bu okyanusta o kadar çok köpekbalığı vardı ki boğulmasını isteyen! Ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Fakat burada olmasının bir amacı vardı. Geçmişteki kendisi bir iblisi alma amacıyla bu kadar derdin altına bilinçli girmiş olmalıydı. En azından hafıza kaybı bilgisini her şeyden önce söylediklerini düşünüyordu. "Her neyse.." Sonuç olarak iblisi alamadan başarısızlıkla ayrılmak bir nevi kendisine yaptığı bir saygısızlıktı. Bir işi yarım bırakmak istemiyordu. Zaten bir hayatı yoktu. Bari geçmişteki hayatına hürmet gösterebilirdi. Tam o esnada Gyugnal'dan ilginç bir hareketlenme görüyordu. Birkaç el kombinasyonu ve anlamadığı bir etkileşimi görüyordu. Ayrıca ellerinden de tanıdık siyah tonlarda bir sis yoğunlaşmaya başlıyordu. Bunun ne olduğunu az çok tahmin edebiliyordu. İblis diyarının bir nevi kapısını açıyor olmalıydı. Yavaş yavaş aynı hisleri tekrar hissediyordu. Her şey tekrar soyut boyuta bürünüyordu. Gerçeklikten uzak, hayaller dünyasına giriyormuş gibi.

Karanlık sanki bir anda yıldırım gibi zihnine çarpmıştı tekrar. O yaratığın tekmeleri bir flaş gibi gözünde parlamıştı aniden. Zihninde onu kovalayan çığın silüetini görmüştü Gyugna'lın elinden çıkan karanlığa bakarken. Tutmaya çalıştığı yıldız... Onlarca olasılık... Hepsi tekrar aklındaki formasyona oturmuş gibiydi. Sanki onun boyuttan girmesini bekliyorlardı hepsi atağa geçmek için. Derin bir nefes aldı.

Ne yapacağını hala bilmiyordu. Fakat kaybedecek neyi vardı ki sanki? Ölmekten korkmuyordu. Öğrenemeyeceği şeylerden korkuyordu. Ki öleceğini de düşünmüyordu. O vahşi yaratık kendisini öldürememişti. Başka nasıl bir iblis onu öldürebilirdi ki? Mihr... O üstün bir varlıktı. Ve kimsenin altında ezilecek hali yoktu. Her ne kadar kendisini bir nebze gazlayabilse de orada olacak her şeyin kesinlikle tahmin edilemez olduğunu biliyordu. O yüzden düşündüğü her şey şu anlık saçmalıktan ibaretti. Yine de...

"Geri geldiğimde iblisimle ilk seni dövücem."

Harekete geçmeye hazırdı. Ne olursa olsun...
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

03 Oct 2022, 09:55

Sözlerin, Gyugnal’ın suratında belli belirsiz bir sırıtışa neden olurken, oturduğun yerden kalkıyor ve Gyugnal’ın oluşturduğu karanlığa doğru ilerliyorsun. İblis diyarına bir kez daha girecek olmanın getirdiği onca duygu karmaşasını bünyende bir şekilde sindirip, en kararlı adımlarını atmaya çalışıyorsun. Karanlığın karşısında derin bir nefes almanın ardından İblis diyarına bir kez daha adımını atıyorsun ve oranın bilindik karanlığını bir kez daha kendin için gerçek kılıyorsun. Ancak bu sefer, her şey göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşiyor ve bir anda bilincinin kapanıveriyor!

Gözlerini açtığınız anda, hiç kimsenin var olmadığı bir karanlığın içinde buluyorsun kendini. Bu karanlığın iblis diyarındaki karanlıktan daha yoğun ve boğucu olduğunu rahatlıkla hissedebiliyorsun. Ancak buna rağmen bir şekilde halen daha varlığını sürdürebiliyor olmak, benzersiz iradenin bir göstergesi oluyor. Bu ana kadar istisna bir birey olmandan bahsedilmesinden veya Aludir olduğunun belirtilmesinden kaynaklı olduğunu düşündüğün bu direncin, seni hayatta tutan yegane şey oluyor. Ancak yine de gözlerin karanlığın içerisinde tutunabileceğini bir dal arıyor sadece. Daha önce iblis diyarında yaşadıkların ve bunlara dair duygu ve düşüncelerin sonsuz bir şelale gibi akıyor zihninde. Lakin içinde bulunduğun düzlemin, tüm bu yaşanmışlıklardan ve anlatımlardan farklı olduğunu hissedebiliyorsun. Hiç kimsenin olmadığı ve ne kadar çabalarsa çabalasın var olamayacağı bir diyarda, bir başına, sanki ruhunun bile seni terk ettiği bir ortamda buluyorsun kendini.

Karanlığın dinmez bir kahırdan daha fazla çöktüğü omuzların giderek düşmeye başlarken, bu ana kadar aradığın cevaplardan daha fazlasını bulmayı ümit ediyorsun. Zaman kavramının varlığını yitirdiği veya varsa bile anlamsız bir boyuta ulaştığı karanlıkta, sadece bir cevabı veya en azından kendini arıyorsun. Ta ki, tanıdık ancak sana uzak olan o sesi duyana kadar!

Karanlığa gömülen varlığını canlı kılmak için çabaladığın anlarda, karanlığın içinden “Hata etmişim, seni çürümeye terk edeceğime yemem gerekiyormuş!” şeklinde sözleri duyuyorsun. Bu sözlerin sahibini çok iyi biliyor olsan bile, karanlığın içinde onun sesi dışında varlığına dair hiçbir şey göremiyorsun. Bakışların, karanlığı delip geçmek istese bile, duyduğun ses dışında O’nun varlığını ortaya koyan hiçbir şey bulamıyorsun.

Yüzyıllar boyunca nefessiz kalmış gibi içine çektiğin havayla birlikte gözlerin açıldığı anda, bedeninin yere serilmiş bir halde olduğunu fark ediyorsun. Bakışlarını giriş yaptığın kapının olduğu bölüme çevirdiğinde ise, Gyugnal’ın yüzünde donuk bir ifadeyle sana baktığını görüyorsun. Ancak bu donukluk, ardında birçok soru barındırır gibi duruyor. Ancak, hem senin hem de Gyugnal’ın hisleri bir anda değişmeye başlıyor. Zira gözlerini açtığın anda bedeninde daha önce hissetmediğin bir sıcaklığın baş göstermeye başladığını fark ediyorsun. Kanın kaynıyor olmasına rağmen içini huzurla doldurduğunu, uzuvların erimek isterken sanki yeniden doğduklarını hissediyorsun. Normal bir zaman diliminde, rahatsız etmenin ötesine taşıyacak bu hislerin şu an için bir doygunluk hissi yaratmasına da pek bir anlam veremiyorsun. Ne var ki, ruhunun şenlenmesinden bir şekilde zevk almaya başladığını da hissediyorsunuz.

Gyugnal olduğu yerde halen daha sana bakmaya devam ederken, içine işleyen tüm sıcaklığın yoğunlaşmaya ve uzuvlarından fışkırmaya başladığını fark ediyorsun. Başlangıçta vücudunun muhtelif yerlerinden ince bir sızıntı gibi beliren yeşil parıltılar, giderek daha belirgin hale gelmeye başlıyor. Yeşil parıltı, hızla kendine bir var oluş yaratmak ister gibi görünüyor. Ne var ki, vücudundan fışkıran bu parıltılar kendine özgü bir cisme dönüşme konusunda da tutarsız davranışlar gösteriyor gibi duruyor. Giderek artan parıltılar neredeyse tüm vücudunu sardığı anda ise, tıpkı karanlığın içindeki dalgalanmalar gibi vücudunda belirginleşiyor.

Vücudun tamamen yeşil parıltılarla kaplanmış bir haldeyken, içten içe kendini hiç olmadığınız kadar güçlü ve kudretli hissediyorsunuz. Parıltı sanki bedenini bir zırh gibi kaplamış vaziyetteyken, Gyugnal’ın ilk kez yerinden hareketlendiğini görebiliyorsun. Yüzünde bilinmezliğin yarattığı derin bir endişe ve bu endişeden sadistçe duyulan bir mutluluk görüyorsun. Gyugnal’ın hareketlenmesiyle yerden kalkıyorsun ve önce kendi vücuduna bakıp olanlara anlam vermeye çalışıyor, ardından da Gyugnal’a dönüyorsun. Sana hiçbir şey söylemeden yanından geçip gitmesinin ardından Gyugnal aranıza beş metreden biraz fazla olacak şekilde mesafe bırakmasının ardından sana bakmaya başlıyor. Gygunal’ın bakışlarından çok da anlam çıkarman bu noktada senin için mümkün görünmüyorken, Gyugnal “Sabahın karanlığı gecenin güneşi ol! Yüzün karasına kaderin akını çal! Uyuyanların uykusuzu, uykusuzların kabusu! Göklerin yokluğuna yerlerin varlığına karış! Huzur bulan varlığını huzursuzluğa ada! Kudretin yokluğu, iradenin efendisi! Çağrıma ses, sesime can ver! Chuldarah! diyor.

Gyugnal’ın bu sözlerinin ardından, vücudundan karanlıktan daha derin ve adeta tüm ışığı yok eden bir karanlık yayılmaya başlıyor. Bu karanlık ağır bir baskıyı da ortama getirirken, ortamdaki karanlığın sinmeye çalıştığını düşünmeden edemiyorsun. Gyugnal’ın hemen önünde yoğunlaşan karanlık, kendi dışında her şeyi soğurmaya çalışır gibi görünürken, bedenini kaplayan parıltının dinginliğini yitirmeye başladığını ve yoğun titremelerle Gyugnal’ın karanlığına karşı koymaya çalıştığını fark ediyorsun. Karanlık yerde yoğunlaşmaya başlarken, bir varlığın cisimleşmesine şahitlik etmeye başlıyorsun. Tek dizi üstünde yere çökmüş bir şekilde, başı önde olacak şekilde duran varlık yavaşça doğrulurken karanlığı kendine çektiğini görüyorsunuz. Gyugnal’ın iblisi olduğunu düşündüğün varlık parıldayan ve korku dolu bir şekilde etrafına bakan gözlerini sana diktiği anda, iki kolunu hızla iki yana açıyor ve karanlık bir anda iblisin kanatları oluveriyor! Karşında, yaklaşık iki metre civarında duran iblise bakmak bile sana zor gelirken Gyugnal “İblisim Chuldarah! Onunla tanıştığına memnun olan görmedim.” diyor gülümseyerek.

Chuldarah
Image

Kendisinin takdim edilmesinin farkında olan Chuldarah herhangi bir şekilde bu takdime karşılık vermezken, bakışlarını sende sabit tutmaya devam ediyor. Sanki içini parçalayan, kalbini bakışlarıyla sıkan Chuldarah’a karşı koymanın güç olduğu anlarda, Chuldarah boğuk ve derinden gelen bir sesle “Sen nasıl bir iblissin?” diye soruyor sana. Bu soru karşısında nasıl bir cevap vermen gerektiği konusunda pek bir fikrin olmasa da, Gyugnal olduğu yerde durmaya devam ederken, her şey olması gerektiği gibiymiş “Şu anda insan değil, bir iblis havası yayıyorsun. Chuldarah bu yüzden sana böyle soruyor.” diyor.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
User avatar
Mihr
Posts: 78
Joined: 22 Jun 2022, 15:18

04 Oct 2022, 13:06

Bir kez daha karanlığa kucak açıyordu kendi isteği doğrultusunda. Tekrar bunaltıcı ve hapsedici ortama giriş yapıyordu. Siyahın ona el salladığı mavinin, sarının, yeşilin ona küstüğü bu kaotik ortamda tekrar sorularla yalnız kalmaktan korkuyordu. Her ne kadar çoğu cevaplanmış olsa da burada ne kadar kalacağını bilemiyordu. Ve burada düşünmekten başka bir şey yapabilir miydi bilmiyordu. Guygnal'ın oluşturduğu karanlığa adım atmasıyla bilincinin kapanması bir olmuştu. Bir anda diğer dünyayla bağlantısı kesilmişti.

Gözlerini açtığında hayalinde kurduğu o ortamı az buçuk görme şansını yakalayabiliyordu. Gerçi bir şeyleri görüyor muydu onu da bilmiyordu. Belki de iblis diyarı karanlık değildi. Buraya ait olmayan varlıklar girdiklerinde geçici bir körlük mü kazanıyordu? Ya da bu Ela'nın bahsettiği görüyle alakalı bir şey miydi? Neyse neydi, sorular için henüz çok erkendi. Görüntü olarak her şey hayal ettiği gibi olsa da his olarak daha yoğun ve basık bir hava vardı. Öncekinden daha kabaydı her şey. Sanki buraya girmesi iblis diyarının kendisini kızdırmış gibiydi. Yine de bir şekilde zihnini canlı tutmayı başarabiliyordu. Belki iblis diyarında karşılaştığı diğer elemanlar burada direkt kafayı yiyebilirdi. Fakat o farklıydı. Onu vahşi bir iblis bile öldürememişti. Ne badireler atlatmıştı o! Ne badireler... Tam o sırada aklına anlık olarak o vahşi iblisle karşılaştığı anlar geliyordu. Yumruklar, tekmeler, haykırışlar, hiçlik.. O anda hepsi hiç olmadığı kadar gerçek geliyordu ona. Yine karşısına aynı iblis çıksa ve aynılarını yapsa ne yapabilirdi? Bu sefer ölmeyeceği ne malumdu? Korkuyor gibiydi ama vücudu buna tepki vermiyordu. Olması gerekenden bile hissiz hissediyordu. Dişlerini sıktı. Hayır.. Burası farklıydı. Burada iblisin biri çıkıp onu dövmeyecekti. Bunu bir şekilde anlıyordu. Bu ortam farklıydı. Burası anlam veremediği bir şekilde garipti. Sanki burada iblisler bile tedirgindi.

Zaman denilen kavramın giderek yine anlamsızlaştığı o sıralarda üstüne çöken anlamsız yük sabrının son kırıntılarından besleniyordu. Ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yokken tek yapabildiği şey ise kafasında anlamsız senaryolar kurmaktı. Belki de o iblisin gelip kendisini öldürmesini isteyebilirdi. Kolay yoldan düşünecek fırsatı kalmazdı. Tam o sırada kafasında bin bir türlü şey dönerken aklını oynatmasına sebebiyet veren o sesi duyuyordu. Kaçmak istiyordu ama gidecek yeri yoktu. Onu görmek istiyordu fakat karanlık buna izin vermiyordu. Duyduğu yeri bile tayin edemiyordu. Her şeyin belirsiz olduğu bir yerdi fakat tek şey gerçekti. O buradaydı.
-
-
-
-

Boşalmış olan ciğerleri havaya ihtiyaç duyarken aldığı nefes ölmesini engelliyordu belki de. Gözlerini açtığında yerde yattığını fark ediyordu. Yatmak da değildi aslında bu. Yığılmaktan ibaretti. Gyugnal karşısında duruyordu. Yüzündeki garip ifade bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteriyor gibiydi. Ya da onun beklemediği bir şeyler olmuştu. Biraz daha etrafa bakındı. Olanları idrak edebilmesi için birkaç saniyeye ihtiyacı olmuştu. Hafızası hala yerindeydi. Bu lanet adamı da tanıyordu. Bu lanet mekanı da.. Fakat bir şeyler eskisinden farklıydı. Vücudunu böyle hissetmiyordu. Sanki bedeninin tüm parçaları bir üst versiyonlarıyla değiştirilmiş gibiydi. Canlı ve atik hissediyordu. Vücudundaki her hücre tam motivasyonla çalışıyor gibiydi. Enteresan bir duygu içerisinde olduğunu kabul ediyordu. Ve bu duygu onun giderek hoşuna gitmeye başlıyordu. Fakat ne olduğunu ve neden böyle hissettiğini anlamıyordu. Neden Gyugnal bir şey söylemiyordu? Neden böyle hissediyordu? Neden o iblis öyle söyledikten sonra uyanmıştı? Orada geçirebileceği süre nefesini tutabildiği kadar mıydı?

Gyugnal hala anlamsız anlamsız ona doğru bakarken kendisi de ne olduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Saniyeler geçtikçe kendi sıcaklığının artmakla kalmayıp sıcaklığın vücudundan dışarı fışkırdığını hissedebiliyordu. Sanki bir şey içine hapsolmuş ve dışarı çıkmaya çalışıyordu. Ardından bu düşüncesini destekleyen yeşil parıltılar giderek belirginleşerek vücudundan dışarı yansıyordu. Oldukça düzensiz olan bu yeşil parıltı tüm vücudunu kaplamakla kalmayıp aynı zamanda karanlığın içindeki dalgalanmaları andırıyordu. Bu yeşillikten miydi yoksa sıcaklıktan mı bilmiyordu fakat inanılmaz güçlü ve kudretli hissediyordu.

İlk defa bir insan gibi değil bir tanrı gibi hissediyordu. İlk defa her şeyi başarabilecekmiş gibi hissediyordu. İlk defa gerçekten birilerine hükmedebilirmiş gibi hissediyordu. İlk defa büyük bir imparatorluğun sahibi olabilirmiş gibi hissediyordu. İlk defa.. İlk defa gerçekten durdurulamaz hissediyordu. Fakat bunların neden olduğunu bilmiyordu. Etrafı tamamen yeşille kaplandığı o sırada Gyugnal yanından yürüyüp giderek 5 metre uzaklıkta bir yerde durmaya başlıyordu. Yüzünde oldukça garip bir ifade vardı. Endişe ve mutluluk gibi yorumlamıştı fakat bunların ikisi de anlamsızdı. Bakışlarının ardından sanki bir şeyi çağırırmışçasına uzun bir cümle kuruyordu.

Bu sözlerin ardından etrafa oldukça koyu bir siyah hükmetmeye başlıyordu. Etraftaki ışığı bile kolayca silen bu karanlık, Gyugnal'ın sözleri sayesinde olduğunu anlayabiliyordu. Bir şey geliyordu. Karanlık giderek üstündeki yeşilliğin canlılığını alırken aynı anda bir forma bürünmeye başlıyordu. Aynı esnada karanlığın baskıcı yapısına karşı direnirken buluyordu kendini. Sanki az önce hissettiği onca his yok olup gitmişti. Sanki bu adam ışıkla birlikte içindeki o enerjiyi de söküp almıştı. Karanlık forma büründüğü o esnada karşısında 2 metre boyunda kanatları olan bir yaratık görüyordu. Etraftaki son karanlıkta yaratığın içinde birleşmesinin ardından bu yaratığın Guygnal'ın iblisi olduğunu öğreniyordu.

Karşısında duran bu yaratık belki de istese bakışlarıyla kalbini durdurabilirmiş gibi geliyordu. Öylesine asil ve öylesine vahşi bir hava yayıyordu ki sanki iblis diyarının prensi karşısına gelmişti. Tüm otoritesini üstünde hissettiği o anda yaratığın boğuk ve derinlerden gelen o sesini işitiyordu. Ardından Gyugnal konuşuyordu.

Sen nasıl bir iblissin?

Böyle bir soruya nasıl cevap vermesini kesinlikle bilmiyordu. İblis diyarında ne olmuştu? Onca hissettiği ve bu iblisin söylediği şey tesadüf değildi elbette. Bir şeyler değiştiğini anlıyordu fakat ne olduğu konusunda kesinlikle bir fikri yoktu. Ve yine bir iblisten dayak yemek istemiyordu. Ayrıca bu sefer yiyeceği dayağın kesinlikle onu canlı bırakacağını düşünmüyordu. Hal böyle olunca kendisini açıklamaktan başka bir çaresi olduğunu düşünmüyordu.

"Benim ismim Mihr. İsminin Rugorim olduğunu söyleyen bir iblis tarafından öldürülesiye dayak yiyip bir şekilde ölmeyip iblis diyarından bir şey elde edemeden çıkmış biriydim." Bu şekilde belki de kendisinin hala kendisi olduğunu anlayabilirlerdi.

"Az önce ise yine Rugorim'in sesini duymamla uyanmam bir oldu. Ve uyandığım andan itibaren farklı hissediyorum. Daha güçlü ve.. Garip?"
O lanet Gyugnal'a bu kadar açıklama yaptığına inanamıyordu. O her ne kadar işe yaramaz bir herife benzese de karşısında duran bu inanılmaz yaratık ona her şeyi yaptırabilirdi.
KÜNYE
İsim: Mihr
Cinsiyet: Erkek
Yaş: 29
Boy: 187
Kilo: 80
Sınıflar: Toplayıcı-Dengeli-İllüzyonist
Mevcut GP/AGP/İGP:
Mevcut Para: 1000

PROFİL
Güç: 2
Dayanıklılık: 3
Çeviklik: 1
İrade: 5
Zeka: 5

Aludir Statları

Görü: 0
Hakimiyet: 3
Mevcudiyet: 1

Karakterin Üzerinde Bulunan Ekipmanlar/Eşyalar
KÜNYE
İsim: Rugorim
Cinsiyet: Erkek
Boy: 196
Kilo: 90
Tür: Ork
Seviye: Razguk


PROFİL
Varlık: 6
Güç: 5
Dayanıklılık: 5
Çeviklik: 10
Arun: 3
Duren: 3
İrade: 3

YETENEKLER

Çaresiz Haykırış

TEKNİKLER



İBLİSİN ÜZERİNDE TAŞIDIĞI EKİPMANLAR/EŞYALAR
User avatar
GM - Dimensio
Game Master
Game Master
Posts: 1852
Joined: 31 Jan 2022, 13:20

05 Oct 2022, 10:07

Konuşmaya başlamanla birlikte, hem Gyugnal’ın hem de Chuldarah’ın seni dikkatli bir şekilde dinlediğini görebiliyorsun. Ancak Gyugnal sözlerini bir bilmecenin çözümünü bulmak için arar gibi dinlerken, Chuldarah’ın tamamen baskın aurasıyla seni bir an önce sindirmek ister gibi dinlediğini de fark edebiliyorsun. Bu haliyle konuşmalarını mümkün olduğunca net bir şekilde yapmanın ardından Gyugnal da tıpkı senin gibi bakışlarının sonuna bir soru işareti yerleştiriyor. Buna karşında varlık bulduğu andan beri hiçbir şekilde tavrını ve bakışlarını değiştirmeyen Chuldarah kanatlarını hafifçe gerginleştirdiği sırada “Gyugnal?” diyor. Bu seslenişle birlikte bakışlarını Chuldarah’a çeviren Gyugnal ifadesiz bir hal takınırken, Chuldarah “O bir insan mı iblis mi?” diye soruyor. Gyugnal ise derin bir nefes alıp verdikten sonra bakışlarını hala Chuldarah’ta tutarken “İnsan olarak tanıdım, ancak şu an insan olduğunu iddia edemem.” diyor her şey gayet normalmiş gibi. Chuldarah ise bu sözlerle kanatlarını biraz daha gergin bir şekle getirirken “Yani onu yok edebilirim?” diyor boğuk sesiyle, sıradan bir konuşma yapar gibi. Chuldarah’ın bu sözleri bir anda ruhunu sıkıştırmaya başlarken Gyugnal derin bir sessizlikle bakışlarını sana çeviriyor. Bu anlarda yüzünden herhangi bir şeyin okunmadığı Gyugnal sana bakmayı sürdürürken hafifçe omuzlarını silkiyor ve “Nasıl istersen.” demekle yetiniyor.

Gyugnal’ın bu sözleriyle, sanki bu ana kadar saldığı baskın aura yetmiyormuş gibi kendini tamamen serbest bırakan Chuldarah, seni belki de hareketsiz kılacak kadar varlığını belirgin hale getiriyor. Hemen ardından ise gözlerin Chuldarah’ın yerinden fırladığını görüyor ve bir anda suratında hissettiğin yumruk ile geriye doğru savrulduğunu fark ediyorsun! Havada geçirdiğin birkaç saniyelik süreden sonra yere düştüğünde, yüzünde ciddi bir acı hissetsen bile, yediğin yumruğun gerçekten tesirini hissetmediğini de anlayabiliyorsun. Chuldarah’ın kendini tutmak gibi bir niyeti olmadığını aurasından anladığın için, bu durumun mevcut halinden ileri geldiğini hissedebiliyorsun. Her ne kadar Chuldarah’ın sana bir kez daha saldırmak isteyeceğini düşünerek hızlıca toparlansan bile, Chuldarah olduğu yerde duruyor ve ardından Gyugnal’a hitaben “O tamamen bir iblis.” demekle yetiniyor. Gyugnal ise şaşkın ve meraklı bakışlarını bir kez daha gözler önüne sererken “Mihr!” diyerek sana sesleniyor ve hemen ardından “Eğer bir iblissen, Chuldarah seni birkaç saniye içinde öldürecek! Yok eğer insansan… En iyi ihtimalle birkaç dakikan var! O yüzden, her ne isen bence bir şeyler yap da boşa yaygara çıkarmış olmayalım!” diyor sana bilgece olmayan bir tavsiye verirmişçesine.
Bu hesaba atılan özel mesajlar kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Aludir Üssü”