Page 1 of 1

İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 14 Nov 2023, 13:26
by GM - Dimensio
Amahimara Phistila görevinden bir süre sonra…
Agrupnia’nın ölümünden bir süre önce…


Taht Odası’na çökmüş yoğun kasvetin altında, Eletha düşünceli bir şekilde tahtında oturuyordu sadece. Çenesine dayadığı eli, çoktan çenesini kızartmıştı. Ancak Eletha, bunu biraz dahi önemsemeden, öylece oturuyordu. Genel halinin yanında, tahtın kendisinde rahatsız bir hava bıraktığı da oturuşundan açıkça ortaya çıkıyordu. Bir süredir bu sessizliğin içinde kaybolmuş gibiydi. Gitmesi gerekenleri yollamış, ancak bakışları halen odanın içinde birilerini arıyor gibiydi. Soluk benzine eşlik eden sürekli hareketli gözleri, kafasından onlarca senaryonun geçtiğini açık bir göstergesiydi. Düşmüş dudakları, halinden memnun olmadığını gösterse bile, gözlerindeki parıltı umudun ışığını andırıyordu. Ne var ki Taht Odası, belki de tarihi boyunca en karanlık gününü yaşıyordu. Bomboş odanın içinde bir başına durmuş bir Hükümdar, her bir yandan gelecek haberlere kendini hazırlıyordu.

Taht Odası’nın kapısı ilk açıldığı anda, Eletha hemen elini çenesinden çekiyor ve oturuşunu bir parça düzeltmeye çalışıyordu. Dikleştirdiği omuzlarıyla sırtını tahtına yaslarken, az önceki düşünceli hali bir anda silinerek yerini sarsılmaz bir hükümdara bırakıyordu. Yavaşça aralanan kapıdan içeriye giren bir Aludir, tahta ulaşmayı sağlayan basamaklara henüz daha ulaştığında durup başını eğerek Hükümdarı’nı selamlıyordu. Eletha ise, bu faslı hızlı geçmek ister gibi, henüz daha adam başını eğemeden elini kaldırarak karşılığını veriyordu. Başını hızlıca kaldıran adam “İblis diyarından ilk haberler gelmeye başladı Hükümdarım.” diyordu. Eletha, uzunca bir süre beklediği haberlerden ilkini almak için bakışlarıyla emrini vermesinin ardından adam “Alfa Takımı… Gyugnal, henüz daha görevin başında Vadlena ve Zenahpuryu ikilisinden ayrıldı. Onun peşinden gidecek biri bulamadığımız için, sadece Vadlena ve Zenahpuryu’yu takip edebildik. İkisi, maalesef ki kendi aralarında bir hayli yoğun bir çatışmaya girdi. Ancak bu çatışmaları, bir başka iblisin belirmesiyle sonlandı. En son aldığımız haber, Vadlena ve Zenahpuryu’nun gelen iblisle mücadeleye girdiği yönünde.” diyor. Vadlena, aldığı bu haberden dolayı canı biraz sıkılmış gibi dursa da, gelen adama devam etmesi yönün bir el işareti yapıyor. Bunun üzerine adam “Beta Takımı… Maalesef onlardan gelen haberler de pek iç açıcı değil. Takım ayrılmamış olsa bile, karşılarına gelen iki iblisi bertaraf etmelerine rağmen, kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar nedeniyle Cysa ve Gadiel karşı karşıya geldi. En son aldığımız habere göre, bu noktada da bir iblis belirmiş. Fakat Gadiel ve Cysa’nın pek mücadele edebilecek halleri olmadığını üzülerek belirtmek isterim.” diyor. Canı giderek sıkılmaya başlamış gibi görünen Eletha’nın gözlerinde, bu kez sabırsızlığın yerini öfkenin yoğun parıltıları almaya başlarken, bir kez daha yaptığı el işaretinin ardından gelen haberci “Gama Takımı… Agthar ile Azuldir ve Diniel’in yolları bir iblis grubu nedeniyle ayrıldı. Agthar’ı takip edebilmemiz mümkün olmadığından, Azuldir ve Diniel’in peşinden gidildi. Diniel, peşlerine düşen iblislerden kurtulmayı başardı. En son haber, Agthar ile buluşma noktasına doğru ilerledikleri yönünde.” diyor. Eletha, en azından Gama Takımı’nın kendi kendilerine bitirmediğini öğrenmesine rağmen, henüz daha silemediği şüphe doğumlarıyla birlikte bakışlarını kapıya doğru çevirmekle yetiniyor.

Bakışları kapıya dalan Eletha, yarım dakika kadar bu şekilde kalmasının ardından“Delta Takımı’nda bir sıkıntı var mı?”diye soruyor. Bunun üzerine gelen haberci “Hayır Hükümdarım. Emrettiğiniz üzere Yuna Hanım Gama Takımı’nı, Lenith Alfa Takımı’nı ve Ulrasil de Beta Takımı’nı gözlemlemeyi sürdürüyor. Gelen bilgiler Yuna Hanım’da toplanıyor ve bize iletiliyor. Ancak Alfa Takımı ve Beta Takımı için takviyenin uygun olacağını görüşündeyiz.” diyor. Eletha bu sözlerin üzerine bakışlarını dalgın bir şekilde ayak uçlarına kadar indirmesinin ardından“Yuna’nın destek için özel olarak talep ettiği biri var mı?”diye soruyor. Bu soru üzerine gelen haberci “Yuna Hanım, Komutan Agrupnia ve onun düzeyinde birkaç kişinin iyi olabileceğini düşünüyor. Zira takımların karşılaştıkları iblislerin sıradan olmadıkları düşüncesinde.” diyor. Agrupnia’nın ismi geçtiği anda, sanki kalbine bir hançer yemiş gibi bakışları donuklaşan Eletha, kendini toparlamakta ciddi anlamda güçlük yaşamaya başlıyor. Azalan nefes alışverişleri ve çökmeye başlayan omuzları, Eletha’nın içinde yaşadığı zorluğun basit bir yansıması gibi dursa da, Eletha son anda derin bir nefes alıp duruşunu düzeltmeyi başarıyor. Bakışlarını gelen haberciye çeviren Eletha“Agrupnia’nın gidebilmesi mümkün değil. Kendim destek için birilerini bulacağım.”diyor. Bu sözler üzerine gelen haberci “Malumat aldıkça sizi bilgilendireceğim Hükümdarım. İzninizle.” diyor. Eletha gelen haberciye başıyla verdiği selamın ardından onun kapıdan çıkmasını izlerken, haberci henüz daha kapıdan dışarıya çıkmadan önce“Dina!”diyor. Haberci bir anda gelen Eletha’nın sesiyle hafifçe ürkmüş gibi görünürken, Eletha“Bana Dina’yı bulun ve buraya getirin.”diyor. Ancak sözleri henüz sonlanmamış gibi duran Eletha içindeki kafa karışıklığından sıyrılmak istercesine dişlerini sıkmasının ardından“Ve Inias…”diyor. Eletha dişlerini daha da sıkmaya devam ederken“Her ne halde olursa olsun, onu da getirin.”diyerek emrini vermiş oluyor.



Agrupnia’nın ölümünden bir süre sonra…


Dina; Tüm Aludir Üssü, gecenin sessizliği derin bir acıyla parçalıyor. Üsse yayılan Agrupnia’nın ölüm haberi, herkesi en derinden sarsmış gibi görünüyor. Bir şekilde kendini Aludir Üssü’nün genel yemek yenilen alanında, beraberindeki yaklaşık 30 kadar Aludir ile buluyorsun. Odanda derin bir uykunun dibine düşmüşken gelen gürültülere uyanmanın ardından, konuyu çözmek için odandan çıkıyor ve ardından sadece ağlayan kişiler görmen nedeniyle adımların buraya kadar gelmiş oluyor. Bu alana geldiğinde, aklı selim kalmış gibi duran bir kişiye sorduğunda Komutan Agrupnia’nın öldüğü haberini alıyorsun. Bu habere istinaden kendi duygularını yaşadığın bir anda, birkaç adım ötende beliren bir adam hafifçe yanına sokularak Hükümdarın seni taht odasında beklediğini iletiyor. Ardından da, kendisine eşlik edeceğini söyleyen adam, tüm kalabalığın içerisinde beklemeye koyuluyor.

Inias; Agrupnia’nın bedeninin ellerinden alınmasının ardından sana eşlik eden bir kadınla, nerede olduğunu bile tarif etmekte zorlanacağın bir odaya giriyorsun. Kadın başından bir an bile ayrılmazken, Agrupnia’nın ölümüne duyduğu üzüntü kesintisiz devam eden gözyaşlarından açıkça ortaya çıkıyor. Buna rağmen kadın, sana ne Agrupnia ile ne de senle ilgili en ufak bir soru sormuyor. Sadece ara ara bir ihtiyacın olup olmadığını sormakla yetinen kadın, sanki tüm ruh ve akıl sağlığını koruman için yanında duruyor.

Bu şekilde zaman, senin için hala sonsuz bir duraklama anındayken odanın kapısı çalınıyor ve kapı yavaşça açılırken ardında iri bir adam beliriyor. Gözün adamı bir yerlerden kestiriyor olsa bile, şu an için her şeyin anlamsız oluşu, adamın kimliğini de aynı şekilde yorumlamana neden oluyor. Ancak adam hafifçe burnunu çekmesinin ardından gözlerinin içine bakarak Hükümdarın Taht Odası’nda derhal seni beklediğini ve kendisinin de sana eşlik edeceğini söylüyor. Gelen bu haber, bu ana kadar durmuş olan zamanın bir kez daha harekete geçmesine neden oluyor.

Genel; Her ikiniz de, size kılavuz olan kişilerle birlikte üssün koridorlarında ilerlemeye başlıyor ve merdivenlerden aşağıya inmenizin ardından başka bir kata ulaşıyorsunuz. Koridorda gördüğünüz odaların kapısı hakkında en ufak bir fikrini bulunmasa bile, kılavuzlarınızın yürümeye devam etmeler, bu kapıların ardındakileri sizin için bir gizem kılıyor. Bulunduğunuz katta duvarlara holdeki gibi mat bir krem rengi hakimken, koridorun belli noktalarına yerleştirilmiş ve aralarına eşit mesafeler bırakılmış sütunlar doğrudan dikkatini çekiyor. Sütunların üzerinde çeşitli kabartmalar ve işlemeler ilgini çekerken, yanından geçtiğiniz ilk sütunda uzun ve kalın bir kılıcı sahip, üzerinde tamamen zırh bulunan ve ata binmiş olan bir savaşçı figürünün kabartmalı bir şekilde işlendiğini görüyorsunuz. Yanından geçtiğiniz bir diğer sütunda ise bu kez uzun boynuzları olan, sivri kanat uçları bulunan ve cılız bir yapıda olmasına rağmen oldukça vahşi görünen bir iblis figürüne denk geliyorsunuz. Bu figürlerin her birinde gördüğünüz ince detaylar, gerçeklik algısını bir hayli değiştirebilir nitelikte oluyor. Ancak henüz daha diğer sütunlara gelemeden ve figürleri göremeden, genişçe bir merdivenin hemen karşısında duran iki yana açılan büyük bir kapının önünde duruyorsunuz.

Her ikinizin karşılaşması da tam bu ana denk geliyor. Kılavuzlarınız önce başlarıyla birbirlerini ve ardından sizi selamlamalarının ardından, Hükümdarın sizi içeride beklediğini dile getiriyorlar. Ardından da iki yana açılan kapının sağ tarafını, kapının tüm heybetine rağmen hafifçe ittirerek aralamayı başarıyorlar ve taht odası içini görmeye başlıyorsunuz.


Image

Aralanan kapıdan içeriye adımınızı attığınız anda, yoğun kasvetli ve ağır bir hava birden omuzlarınıza çöküveriyor. Odanın zemini tamamen parlak mermerden döşenmiş olması ve geniş pencerelerden içeriye vuran Ay ışığı odanın aydınlık seviyesini arttırsa bile, odanın içindeki ağırlığı sindirebilmiş görünmüyor. Yerdeki kırmızı halı ve kenarlardaki sütunlar ilerleyeceğiniz noktayı size gösteriyor. Ancak bu aşamada dikkatinizi çeken bir diğer husus, tahta varana kadar çeşitli basamaklarla düz bir yol olmamasının sağlanmış olması oluyor. Bununla birlikte, odanın girişinin tam karşısına ve nereden baksan 20 metre kadar uzakta olan büyük bir taht, hemen odağınızın oraya yönelmesine neden oluyor. Toplamda 5 basamak ile tahta erişmenizin mümkün olduğunu, bu beş basamağın ardından tahta ulaşmak için ayrıca birbirine ardına sıralanmış üç basamağın olduğunu bu anda net bir şekilde görebiliyorsunuz. Ancak tahtta oturan Eletha’nın varlığını hissetmenizle birlikte, sanki adımlarınız da istemsizce ona doğru yaklaşıyor. Ve Eletha, derin ve dalgın bakışlarını özellikle Inias’ın üzerinde tutarak gelişinizi izlemeye başlıyor.
Off Topic
Bu konuda geçerli olan pasiflik süresi 72 saattir.

Bu konuda Geri Sarım Kartı kullanılabilir.

Taht Odası önüne geldiğinizde aranızda konuşma yapma imkanınız bulunmaktadır. Bu kısmı hızlı geçmek adına doğrudan sizi odaya geçirdim.

Her ne kadar Dina bireysel kurgu tercihi yapmış olsa da, konunun ilerleyen aşamasında konuların bireysele dönme ihtimali bulunmaktadır.

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 14 Nov 2023, 22:30
by Inias
Ah, söylenecek o kadar çok söz varken dilin dönmemesi. Konuşulacak o kadar söz varken suskunluğun baskın gelmesi. Varlığın zirvesinde yokluğun karşılama töreninde bulunması. Ne garip ama. En çok söz söylenecek yerde ağızdan sadece sessizlik çıkması. İnias için agrupnia kucağında koridora çıktığı an ile taht odasının önüne gelmesi arası yok. Yok çünkü anlamsız. Yok çünkü değersiz. O an duyduğu bağırışlar ve sözler o kadar boş geliyor ki İnias'a, beyni hafızaya kaydetmeyi reddediyor adeta. Hem ideası uğruna özgür iradesiyle canını vermiş bir Aludir'in, bir Komutan'ın ardından feryat figan çığırmak ne büyük saygısızlık! Bu onun uğruna yaşadığı ve öldüğü değerlere ve aldığı kararlara bir hakaret! İnias elbette üzgün ama bağırıp çağırmıyor. Başı dik, göğsü gergin, bakışları karşıya doğru. Mutlu ve gururlu. Kendi ile gurur duyuyor. Uğruna bir yaşam harcandığı için mutlu oluyor. Olmalı da! Aksi takdirde Agrupnia'yı hayâl kırıklığına uğratır. Yalnız olacağını düşünse de, değil. Yanında başka biri var. Beraber içeri gireceği biri. Bir bakış atıyor sadece. Hiç derdi tasası olmayan bir bakış. Güzel ve çekici bir Aludir var yanı başında. Gülümsüyor ona. Ardından önüne dönüyor. Yine de, hayâl ettiği gibi değil bu taht odasına girişi.

Yavaşça ilerliyor taht odasında. Oysa ki, sekerek gireceğini hayâl ediyordu. Sessizce ilerlemeye devam ediyor. Oysa ki, sesi gür gireceğini hayâl ediyordu. Sakin, durgun, hatta huzurlu çıkıyor hükümdarının karşısına. Oysa ki, heyecanla, kıvançla, kıpır kıpır gireceğini hayâl ediyordu. En son hükümdarını gördüğünde onun canını kurtarmıştı. Şimdi ise o can almış şekilde bulunuyor önünde. Eğiliyor saygıyla, selamlıyor sevgi ile.

"Huzurunuzda bulunmak şereftir, Hükümdarım. Buyurduğunuz üzere karşınızdayım. Size nasıl hizmet edebilirim?"

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 16 Nov 2023, 05:07
by Dina
Derin bir uykudaydı en son. Düşüncesizliğin yankısız, sedasız bir mabedindeydi. Uyandı sonra. Gözleri ışıksızlığın dibini sıyıran, kelebeğin kanat çırpışını dahi duyabileceği sessizlikteki odasına alışmıştı. Ama farklıydı. Gürültüye aşina değildi. Sonra kendisini yine atıştırırken buldu. Ekşi bir üzümün en tatlı yerinde gezdiriyordu dilini. Bütün tat alma hücreleri tüylerini diken diken edecek bir hezeyanla kızıllar kızılına boyarken yanaklarını, kasvetin ve garabetin selam verdiği duvarlara bakıyordu, selamsız ve sabahsız bir donuklukta. Gözlerini fırlatacak kadar uykulu değildi lakin, gerçeklerin saati gecenin yarısıydı. Bir ısırık daha aldığı esnada yaşadıklarını düşündü. Son olayların ardından biraz geçtiği için, kafasını toplaması gerekmişti. Aludir dedikleri bu saçmalığın bir parçası olamamıştı hala. Gününü gün ediyor, zevk ve sefa içinde geçiriyordu günlerini. Biraz kilo da almıştı. Aynalara her bakışında gözleriyle fazlalıklarına sitem ediyordu.

Odadan dışarı çıkarken bulmuştu kendisini. Dünyanın sonu gelse iyi mi olur? Diye düşündü içinden. Nasıl olsa üzülmez ya da sinirlenmezdi. Vybukh denen o ucubeden de kurtulurdu. Ağlak insanların çıkardığı cızırtılı, kulak tırmalayan ilkel sesleri takip etti. Herkesin ağlaması bir şeylerin olduğunu haber verse de ona, üzüleceği bir olayın henüz cereyan edemeyeceğini düşünüyordu bu garip dünyada. Büyük bir koridora girdi. Çığlıkların ve çığırtıların acı sesi kulaklarını doldururken yüzünü biraz ekşitti. Zira bu ona acı değil, anlamsızlık yüklü bir sinir veriyordu. Yanından geçmekte olan eli yüzü düzgün bir kıza doğru hareketlendi. Donuk suratı ve elinde yemeye devam ettiği üzümün eşliğinde bir gözünü kırparak kafasını salladı. Hayırdır? Demeye getiriyordu, kendince.

Agrupnia ismini daha önce duymuştu. Buraya geldiği günden beri Azuldir sayesinde aksiyonlu başlayan Aludir hayatı sıfır aksiyonla devam etmiş, dört duvar arasına sıkışmıştı. Bu ismin zikredildiğini ve Aludir komutanı olduğunu biliyordu. Bir kaç kere onu görmüş dahi olabilirdi. Dahasını düşünebilirdi lakin nasıl olsa ölümün sıcak kollarına atılmış bir ihtiyardı. Onun için ne düşünebilirdi ki? Buradakiler gibi üzülmeli miydi? Dina için önemsizdi işte. Birisinin ölümünden keyif alabilirdi. Tanımadığı birinin ölümünden keyif de alabilirdi. O kazulet herif ölse sevinirdi belki. Onu bir daha görmek istemiyordu.

Mahzeni andıran koridordan daha ışıldak bir yere geçtiği için mutluydu. İlerlediği esnada bir herifin ona sokulduğunu farketti. Acaba onun da mı ağlamasını falan isteyecekti. Oracıkta hüngür hüngür ağlamakla adamın kasıklarına tekme atmak arasında bir seçim yapmaya hazırdı. Lakin adamın garip bir biçimde bir çeşit eşlikçi olduğunu farketti. Taht odası demek... Çehresi tekrardan canlandı. Elindeki üzümü adamın eline tutuşturdu. Ardından adımlarına can geldi, yüzüne kan geldi. Gözlerinin yeşili daha da parladı. Eletha ile tanışabileceği için mutluydu. Gücün ne olduğunu doğduğu günden beri biliyordu zira. Erdem, zerafet, onur, gurur ve kahramanlık. Bunlar insanların bütün külliyatında gücü temsil eden kavramlardı. Dina ise gücün yalnızca güç olduğunu iyi biliyordu. Bir şekilde çıkacağı bu macerada onu daha güçlü kılabilecek tek bir şey varsa, o da buydu. Gücü elde etmek, güçlüleri sindirmekten geçiyordu.

Gizemli kapılar, işlemeli duvarlar ve figürlerle dolu yolu yürüdü. Buradan daha önce geçip geçmediğini bilmiyordu. Karşısında gördüğü kapıya biraz göz gezdirince, bu büyük kapının direkt olarak taht odasının kapısı olduğunu anladı. Daha önce gelmediğini de farketti. Onlarla birlikte iki kişi daha gelmişti. Bir de muhafız olduğunu tayin ettiği insanlar vardı. Muhafızlar kapıyı araladıktan sonra yüzüne vuran ay ışığı ile aydınlandı. Meraklı gözlerini tek bir noktaya odakladı. İçeri doğru adım attığı anda, bu odaya neden daha önce girmediğini anlamıştı. İnanılmaz derecede rahatsız olmuştu. Bu kadar aydınlık bir odanın nasıl bu kadar karanlık hissettirdiğini halen çözemiyordu. Bu gizem, onu yitirecek gibiydi. Sonrasında tedirginliği git gide artmaya başlamıştı. Basamaklar ve yukarıda oturan bir silüet. Gözünü oraya o kadar geç kaydırmıştı ki, nihayetinde ne kadar ilerleyebildiğinin dahi farkına varamamıştı. Tedirginlik ve bu korkunç rahatsızlığı üzerinden bir an önce atmazsa onun için iyi olmazdı. Zira karşısında şu an durmaktaydı.

Onu öldürmeliyim.

Tek düşündüğü buydu. Bu korkunç tedirginlik ve rahatsızlık, koşulsuz bir korkuya gebeydi. Korkamazdı. Bu kadar yoğun bir gücü daha önce hissetmemişti. Kazulet, Almazath ya da Azuldir'den gelen dalgalar yalnızca sahillerine vuran minik dalgalardı. Bu ise bir fırtınaydı. Gözlerine kilitlendi. Yüzünü şekle sokmaya gayret etti. Nasıl olsa onu çözerdi. Sanki tek bir bakışıyla aklını okuyacakmış hissiyatına kapılıyordu. Sanki tek bir hareketiyle niyetlerini bir bir sindirecekmiş gibiydi. Onun için çiçekler dikebilir yahut yemekler hazırlayabilirdi. Bunu yalnızca bir kaç saniyelik baskı ile düşünmüştü. Bir başkası düşünmezdi. Ancak Dina'nın güce olan hasreti bu kadar dramatikti. Ve olur da korkarsa, kaderini bir çırpıda silerdi. İşte bu yüzden bir tehditten başka bir şey değildi o. Öldürebilse, onu buracıkta öldürürdü.

Şanslı olduğunu hissettiği az zamandan biri gelmişti. Eletha'nın bakışları yanındaki çocuğun üzerindeydi. Onu kapıdan girerken biraz süzmüştü. Şu an ne diyeceğini bilemiyordu. Ne yapmalıydı? Çocuk çoktan eğilmiş ve söze girmişti. Eğilmeli miydi? O da mı selam vermeliydi? Böyle devam etmeliydi. Şaşkındı. Utangaç ve çaresizdi. Rol yapmasına gerek yoktu.

"Ahh.. ş.. Tabii!!" dedikten sonra aceleyle üzerini silkeledi ve sağ ayağını öne doğru aldı. Dizinden sağa doğru iskivlenerek aşağı doğru kıvrıldı. Vücudunun titreyeceğini biliyordu. Kafasını zarifçe eğerken sağ ve sol eliyle eteğinin uçlarından tutarak kaldırdı.

"Selamlıyorum.. Bende!"


Gözleri, ayın parlak ışığıyla alev alan mermerler ile buluştuğu anda yüzüne uzun zamandır bakmamış gibi hissetti. Bu şekilde bakmamıştı kendisine. Bu ifade ne kadar da yabancıydı. Kapısını çalsa açmaz, yoldan geçse umursamazdı.

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 20 Nov 2023, 09:46
by GM - Dimensio
Üzerinize çöken kasvetli hava ve Eletha’nın bakışları altında tahta ulaşacak basamaklara geldiğiniz sırada Eletha’nın bakışlarını hafifçe keskinleştirmesiyle adımlarınızı durduruyorsunuz. Birkaç saniyelik bakışma sürecinde bu noktaya kadar ilerleyebileceğinizi anlamanızın ardından, ilk olarak Inias Eletha’yı selamlıyor ve ardından Dina da selamını veriyor. Eletha, her ikinizin selamını üstünkörü bir şekilde karşılamasının ardından“Bunlara gerek yok… Zamanımız da.”diyor. Bu sözlerini söylerken bakışları hala daha Inias’ın üzerine olsa bile, bir anda bakışlarını Dina’ya çeviren Eletha“Seninle doğru düzgün bir şekilde tanışma imkanı bulamadık. Daha sakin ve huzurlu bir şekilde tanışıp konuşmayı isterdim. Ancak malum, şartlar…”diyor hafifçe omzunu silkerek. Hemen ardından ise“Umarım bunu telafi edebiliriz, zira hakkında duyduklarım bir sohbeti hak edecek nitelikte.”diyor. Dina, üzerinde bariz bir ilgi hissetmesiyle birlikte Eletha bakışlarıyla bu ilgiyi tasdik edip sözlerinin doğruluğu ispat edercesine kafasını hafifçe sallıyor. Bakışlarını ikiniz arasında gezdirmeye başlayan Eletha kısa bir nefes aralığının ardından“Bazı Aludirleri İblis Diyarı’nda bir görev için görevlendirmiştim. Ancak bu görev beklediğimden daha zorlu çıktı. Daha doğrusu, kendi Aludirlerimizin içindeki karmaşa sorunların artmasına neden oldu. Bu öngörülebilir bir şeydi aslında, ancak yine de bu işin üstesinden gelineceğini de düşünüyorum.”diyor. Eletha’nın bu sözleri, hem olumlu hem de olumsuz anlamlar barındırıyor ve bu anlarda Eletha’nın vücut hareketleri de her iki anlam arasında sıkışmış gibi görünüyor. Eletha’nın bakışlarından, tüm bu duygu ve düşüncelere ufak bir kafa karışıklığının da eşlik ettiğini anlasanız bile, henüz daha bir şey söylemeden Eletha’yı dinlemeyi sürdürüyorsunuz.

Yarım dakika kadar sessiz kalan Eletha, uzaklara yönelen dalgın bakışlarını bir nefesle toparlayıp tekrar üstünüze yönlendirmesinin ardından“Sizi özellikle buraya çağırmamın sebebi, görev kapsamında karşılaşılan zorluğun üstesinden gelinmesine yardımcı olmanız. İkinizi de belli bir yere göndereceğim ve oradaki Aludirlere destek olacaksınız. Esas takımların amacı Amahimara Phistila isimli kalkanı ele geçirmek ve iblislere olabildiğince zaiyat vermekten ibaretti. Görevin detaylarıyla kafanızı karıştırmak istemiyorum, ancak sizden beklediğim esas şey, görevin ikinci kısmı. Yani iblislere olabildiğine zaiyat vermeniz!”diyor. Eletha sözlerinin anlaşılır olup olmadığını bakışlarıyla görmek ister gibi ikiniz arasında gezdirdikten sonra“Her ikinizin de bunu hakkıyla yerine getireceğine inanıyorum. Eğer başka bir şey yoksa, sizleri iblis diyarına yollayacağım.”diyerek sözlerini sonlandırıyor.

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 20 Nov 2023, 11:56
by Inias
Eletha'yı tekrar görmek ve sesini tekrar duymak mutlu ediyor onu. Tabii, duydukları hoş değil. Görevde başarısız olmak bir şey ama kendi aralarındaki çekişmeler yüzünden başarısız olmak rezillik! Bu ne küstahlık! Hükümdarın güveni ile yola çıkıp birbirlerine dadanmak ve Hükümdarı yarı yolda bırakmak. Nasıl cüret edebildiler? Hükümdar ona olan güveni sayesinde mi yoksa başkası kalmadı diye mi onu yolluyor bilemez ancak ortada bir görev var ve bu görev başarılı olmak zorunda. Bir kez kendi yetersizliği yüzünden başarısız oldu. Bir daha asla bunu istemiyor. Katiyen tekrarlanamaz! Hükümdarın sözleri sırasında takındığı karmaşıklık onun aklını kurcalasa da dikkatini buna kafa yorarak dağıtmamayı seçiyor.

"İradenizi yerine getirmek bir onurdur, Hükümdarım. Bizi aydınlatın lütfen, Amahimara Phistila adındaki bu kalkan nasıl bir araçtır? Bizden esas beklentiniz iblis güçlerini zayıflatmak ancak bu araçla karşılaşma olasılığımız da var, değil mi?"

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 21 Nov 2023, 00:52
by Dina
Bembeyaz bir örtünün sivri ve sarp taşları yırtılmamayı başararak örttüğü, rüzgarın keskin ıslığıyla kulaklarını fethettiği, vücudundaki her bir deriyi gerim gerim geren soğuğun fitne sattığı soğuk bir kış günündeydi. Şaşkın bir kar tavşanı gibi, zıplıyor, koşturuyor ve dondurucu soğukla baş etmeye uğraşıyordu. Eletha'nın dondurucu bakışlarına biraz daha yaklaşırsa, bir nebze daha katlanırsa olacakları biliyordu. Gyugnal'a karşı niyetini gizleyememişti. Ona karşı gizleyemezdi. Kendinden kaçamazdı. Onunla konuşmak istemişti. Tanışmak. Ne anlama geldiğini içten içe biliyordu.

Donarak yanacaktı. Ya da yanarak donacaktı.

Bir noktadan sonra bunun içten içe bir hayranlığa dönüşmesinden korktu. İblis diyarı, görev, karmaşa ve vücut dilinin çözülemezliği karşısında pek bir anlam atfedememişti bu duruma. Zaten anlasa dahi ilgilenmezdi. İlgilense dahi işine yaramazdı. Yalnızca ona gösterdiği lüzumdan dolayı şımarmıştı. Sonra bu şımarıklıktan korkmuştu. Korkusundan ürkmüştü. Ürkekliğinden tırsmıştı. Sonra da bakışlarını daha meraklı hale getirerek onun gözlerinin ferinden yanan alevlere dikkat kesilmişti. Pür-i dikkatiyle, onun dudaklarını her aralayışında sızan o endam dolu kelimelere bakıyordu. Kelimeleri görüyor, dikkatle yiyordu. Kokluyor ve hissediyordu. Tüm algılarını bu kadar açabilecek birisi çıkmamıştı henüz karşısına. İşte korktuğu bir diğer noktadaydı. Hayranlıkla bakıyordu. İştahı kabarıyordu. Kanı çekiliyor ve dişleri dişlerine çarpıyordu. Kalbi atıyor ve tekrar kendisini buluyordu. Nedensizce, hadsizce ve olanca cüretiyle. İstiyordu. Sadece istiyordu. Ona ulaşmak istiyordu.

Daha sonrasında ağzından dökülen her sözü ziyadesiyle susuz bir bedevi edasıyla kana kana içti. Bir hayrat bulmuştu. Kelamları basit, etkileri bir hayli tesirli. Eletha bir kalkandan bahsetti. İlgilenmiyordu. Sonrasında ise zaiyat dedi. Dina için anlam ifade edebilirdi. Yolunu nasıl ve nereye çizdiğiyle hiç ama hiç ilgilenmiyordu. Bu esnada yanındaki herif bir soru sordu. İşte o bu işlerle ilgili gibiydi. Sonrasında kalkanın ismini telafuz etti. İlginç. Dina unutmuştu bile. Garip, anlamsız bir isimden başka bir şey değildi onun için. Güzel olan kısım, biraz eğlenebilecek oluşuydu. Kötü olan kısım ise o aciz kertenkeleye katlanmak zorundaydı. Soracak bir şeyi de yoktu. Daha fazla katlanmak istemiyordu. Yanarak donmayı da istemiyor, donarak yanmayı da. Kısa ve öz bir şekilde, az önceki tavrını bozmadan Eletha'nın cevabını bekleyecek, ardından konuşacaktı.

"Ikk... Ben... Hazırr.. Ayyy! Emm... Emredersiniz! Ik!"

Kendine faydası olmayan, saye içinde yüzen; enikonu bir sarsak mum gibi erimeye devam ediyordu. Sağa sola titriyor, tabiri caiz ise zangırdıyordu.

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 21 Nov 2023, 10:38
by GM - Dimensio
Eletha’nın sözlerinin üzerine konuşmaya başlayan Inias’ın sözleri ağzından dökülürken, Eletha’nın bakışlarının üzerinde yoğunlaştığını hissedebiliyorsunuz. Ancak bu bakışların altında, sözlere verilen önemin yanında başkaca nedenler de olduğunu anlayabiliyorsunuz. Eletha bununla ilgili bir açıklamada bulunmasa bile, bu hislerini gizleyemediğinin farkında olarak duruşunu bozmuyor. Inias’ın sözleri sonlandığı anda ise Eletha derin bir nefes alıp sesli bir şekilde bunu vermesinin ardından“Elbette var Inias… Ancak bu sizin için önemsiz bir detay.”diyor. Bu sözlerinin ardından her iki elini de kaldırıp, o bildiğiniz sizi iblis diyarına ulaştıracak iki ayrı karanlığı adeta bir hiçmiş gibi yaratan Eletha“Sadece en iyi yaptığınız şeyi yapın ve yok edin!”diyor bir kılıcın en parçalanmaz denilen kayayı tek hamlede kesmesini sağlayacak bir keskinlikle. Sizi iblis diyarına taşıyacak iki ayrı karanlığın meydana gelmesi, ikinizin farklı yerlere gideceğinizin bir işareti gibiyken, Eletha bakışlarını Dina’ya doğru çevirdiğinde“Yapman gerekeni yapmak için isminin sana bahşettiklerini unutma!”diyor. Hemen ardından ise bakışlarını Inias’a çeviren Eletha, keskin bir soğuklukla birikmiş umutla“Ve Inias… Agrupnia’nın boş yere ölmediğini bana kanıtla!”diyerek derin bir sessizliğe sürükleniyor.
Off Topic
Konu içerisinde başkaca yapacak bir şeyiniz bulunmuyorsa, iblis diyarına geçiş yaptığınızı belirten bir RP ile konunuz sonlandırmanızın ardından yeni konularınız açılacaktır.

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 21 Nov 2023, 16:34
by Inias
Inias'a söylenenler ilgisini çekiyor. Yardım etmeye gitmiyor, sözü geçen eşya önemsiz, yollanmasının tek amacı zarar vermek. Tek amacı yok etmek. Inias, Hükümdarının sesinde bir terslik, bir yoğunluk seziyor. Belki de ona öyle geliyor fakat bu kafasını kurcalıyor. Hükümdarı hala daha kuru ayaz gibi soğuk, yeni bilenmiş bir kılıç gibi keskin. Hala gücün timsali olarak duruyor ama bu sefer ondan bir sakladığından şüphe ediyor. Şüphe etmeden duramıyor. Garipsiyor bu durumu. Yine de ses çıkarmıyor. Hükümdar mucizevi gücünü kullanırken önce Dina'ya sesleniyor. Inias ile aynı yere gitmeyecek demek. Bu biraz üzücü. Birlikten güç doğduğu reddedilemez bir gerçek ancak Hükümdar aynı rezilliklerin yaşanmasını istemiyor belli ki. Yine karanlık, yine İblis Diyarı ama bu sefer bir şeyler farklı. Bu sefer her şey farklı olacak. Olmak zorunda. Bir daha tekrar etmemesi gerekenler var. Kesinlikle gerçekleşmesi gerekenler var. Inias kendisini zihnen ve ruhen hazırlarken kafasındaki yapbozu tamamlayan cümleyi duyuyor Hükümdarından.

"Biliyordum..." diyor içinden ve kaderinin peşinden İblis Diyarı'na gidiyor.

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 22 Nov 2023, 01:24
by Dina
İkiz karanlık, şehlaya kayan gözlerine iliştiği esnada aklından geçen sesle irkildi. Hükümdarı dinlemekle zahit kulakları bir kedinin dikkat kesilişi gibi dikilirken, bir kez daha açılmıştı gözleri. Fal taşı gibi, oyuk oyuk, büyük büyük bakakalmıştı. Yutkundu. Düşündü. Eletha'nın sözleri ona sadece bir nasihat değildi. Bunu hatırlıyordu. İsminin ona bahşettikleri... Meraklı bir hırsız gibi karıştırdı aklındaki çekmeceleri. Sonunda o rezil ses tonuyla aklında çığladı.

"...Potansiyelinin veya yeteneğinin olup olmadığı konusunda bir şey diyemem, zira isminde beliren kaderi görebilecek kudrette değilim."

Bunlar Gyugnal'ın sözleriydi. O an için belki de fark edememişti. Belki de anlam verememişti. Eletha için bu durum geçerli değildi. Dina gülümsedi. Yüzünde o mahcup, meczup ifade yerini bir an olsun terketmez iken, benliği 32 dişini gösteriyordu. Eletha onun kim olduğunu biliyordu. En azından isminin ona ne bahşettiğini biliyordu. Kalkan yahut iblislerle değil, bununla ilgileniyordu işte. Oyunun kendisini sevdiğini hatırlatıyordu ona. Bu hissiyat, piyon olmayı kabul ettiriyordu ona. Yapabileceği çıkarım basitti. Eletha bariz bir şekilde daha önce bu konuşmayı yaptığı Gyugnal'dan daha kudretliydi. Gücü ve güçlüyü tanımak gibi bir doğası vardı Dina'nın. Eletha'nın gözlerine baktığı an bu tanıdık his kapısını yumruklamıştı. Lakin biliyordu ki kendisini uzakta tutamazdı. Gücü ve güçlüyü kıskanırdı. Haset duyardı. Bir yandan imrenirdi. Özenir ve hayallere dalardı. Heyecandan dudaklarını ısıracak gibi oldu. Bir an olsun mantıklı düşünmeyi bırakırsa, hayatından olurdu. Bir gün o gücü tadabilecek imkanı biraz bile olsa varsa; onu da kaybederdi.

Onu paramparça etmek istiyordu. Kalbini söküp çiğ çiğ yemek istiyordu.

Gülümsedi, nazikçe. Kızarmış yanakları ile nazikçe kafasını aşağı yukarı salladı. Selamladı yüce hükümdarını. Önüne döndü. Çocuğa çevirdi kafasını. Bu noktadan sonra piyese devam edebilirdi. En azından neyi isteyip istemediğini iyi biliyor, neyi sevip sevmediğini anlayabiliyordu artık. İsminin Inias olduğunu öğrendiği elemana bakıp hızlıca selam verdi. Ne de olsa ismini ve sıfatını beş dakikaya kalmaz unutacaktı.

"İ...yi şanslar! Inias-tatlım!"

Bu noktadan sonra ise kafasını tamamen çevirecek ve ilerlemeye başlayacaktı. Dina ileriye doğru adım atma konusunda tereddüt yaşamayan biriydi. Olası çok fazla senaryo hesaplıyor, yine de kötücül durumlarda bile o cahil cesaretini kaybetmiyordu. Gözü hemen her şeyi kesiyordu. Karanlığa doğru ilk adımını atarken yüzündeki günbatımı silinmiş, yerini bir şafak vaktinin puslu havasına bırakmıştı. Ardından ikinci adımı attı. Derin bir nefes aldı. Ciğerlerini doldurdu. Sonra tüm duyguları terk etti bedenini. Tüm o kaos, hırçın kıskançık, nefret ve haset bıraktı yakasını. Utangaç, sıkılgan tavırları silindi suratından. Hiç bir duygunun kolay kolay okunamayacağı suratı, minik bir tebessüm sızdırıyordu. Bakacak, görecek ve koklayacaktı.

Artık başıboş bir sokak köpeğinden farksızdı.

Re: İki Canavar (Inias | Dina)

Posted: 22 Nov 2023, 09:41
by GM - Dimensio
Her ikiniz de önlerinizde açılan iblis diyarına size ulaştıracak karanlığa doğru adımlıyor ve bundan sonraki yaşanacakların, daha doğrusu yaşatacaklarınızın yarattığı heyecan ile kendinizi karanlığa bırakıyorsun.
Off Topic
Inias'ın hikayesi bu konudan devam edecektir.

Dina'nın hikayesi bu konudan devam edecektir.